Sosyalizm Kazanacak!
/ Gündem / Şemdinli'den Dolmabahçe'ye: Yaşar Büyükanıt'ı Nasıl Bilirdik?

Şemdinli'den Dolmabahçe'ye: Yaşar Büyükanıt'ı Nasıl Bilirdik?

on 21 Kasım 2019 - 22:28 Kategori: Gündem

2006-2008 yılları arasında Genelkurmay Başkanlığı yapan Yaşar Büyükanıt dün sabah saatlerinde yaşamını yitirdi. Büyükanıt’ın ölümüyle birlikte yakın dönem Türkiye’sinin karanlık sırlarına tanıklık eden bir figür daha gitmiş oldu.
Kamuoyunun Yaşar Büyükanıt’ı yakından tanıdığı ilk olay 2005 Kasım’ında Şemdinli’de yaşananlardı. 9 Kasım 2005’te Seferi Yılmaz’a ait bir kitabevi bombalanmış, saldırıyı gerçekleştirenler Şemdinli halkı tarafından olay yerinde yakalanmıştı. Saldırganların kullandığı ve Hakkari Jandarma Komutanlığı’na ait olduğu belirlenen aracın bagajından üç kalaşnikof tüfek, 10 şarjör, bomba yapım malzemeleri, polis ve asker kıyafetleri, krokiler ve DTP üyelerinin aralarında yer aldığı isim listeleri ve resimler çıkmıştı. Yaşanan olay Türkiye’de özellikle 90’lı yıllarda yaşanan kontrgerilla eylemlerini aratmayacak cinstendi. Fakat bir kişinin öldüğü bombalı saldırı bu kez faili meçhul kalmamış, saldırganlar kaçamamıştı. Bombalı saldırının gerçekleştirildiği yerde yapılan keşif sırasında bu kez yeni bir saldırı daha yaşanmış ve kitlenin üzerine ateş açılmıştı. Burada da bir kişi yaşamını yitirmişti. Şemdinli halkının saldırılara karşı yükselttiği eylemlerde de üç kişi yaşamını yitirmişti.


O dönem Kara Kuvvetleri Komutanı olan olayın Büyükanıt’la bağlantısı neydi? Büyükanıt, saldırıyı gerçekleştiren astsubaylar Ali Kara ve Özcan İldeniz’e “Tanırım iyi çocuklardır.” Diyerek sahip çıkmıştı.
Büyükanıt’ın sonraki yıllarda Genelkurmay Başkanlığı sürecinde yaptıkları ise AKP’nin siyasal hegemonyasının güçlenmesinde doğrudan rol oynadı. 2007 yılı siyasi tartışmaların laiklik ve cumhurbaşkanlığı seçimleri ekseninde kilitlendiği bir yıldı. Özellikle Kemalist askeri-sivil bürokrasi ile AKP iktidarı arasındaki kavga doruk noktasına çıkmış, toplumda laik-muhafazakar eksenli bir kutuplaşmanın tohumları atılmıştı. 2007 yılında cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yapılacak olması bu tartışmayı daha da büyütmüştü. Laik cumhuriyetin simgesel mekanlarından biri sayılan Çankaya Köşkü’ne eşi türbanlı bir cumhurbaşkanının çıkma ihtimali üzerinden egemen sınıfların ulusalcı kanadı yine öteden beri dillendirilen korkular üzerinden yüzbinlerce kişiyi harekete geçirmiş ve Cumhuriyet Mitingleri’ni örgütlemişti. Yaşar Büyükanıt bu mitinglerin gerçekleştiği süreçte cumhurbaşkanlığı seçimi ile ilgili olarak “Cumhuriyetin temel değerlerine, devletin üniter yapısına, laik demokratik devlete sözde değil özde bağlı bir cumhurbaşkanının seçileceğini umut ediyorum” açıklamasını yaparak ordunun tavrını dile getirmişti. Cumhuriyet mitinglerinde de “Ordu Göreve!” pankartları dikkat çekecekti.
cumhuriyet mitingleri ordu göreve ile ilgili görsel sonucu
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yapıldığı 27 Nisan’da AKP’nin adayı Abdullah Gül 361 oy almış ve muhalefet seçime katılmamıştı. CHP aynı gün Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı başvuruda seçimin geçerli sayılabilmesi için üçte iki çoğunluğun yakalanması gerektiğini belirtmiş ve iptal başvurusunda bulunmuştu. Nitekim ordudan beklenen hamle de aynı günün akşamında geldi ve Genelkurmay Başkanlığı’nın internet sitesinden e-muhtıra yayınlandı. İktidar ise bunu fırsata çevirerek 22 Temmuz 2007’de erken seçime gitme kararı aldı. AKP, seçimlerde oylarını % 46,7’ye yükselterek yeniden tek başına iktidara geldi. CHP ise DSP ile işbirliğine gitmesine, SHP’nin de seçimden çekilmesine rağmen ve Cumhuriyet mitinglerinin o devasa kitleselliğine rağmen ancak % 20,8 oy alabilmişti. Sonrasında yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ise Abdullah Gül rahat bir şekilde seçilmeyi başarmıştı.

27 nisan e muhtıra ile ilgili görsel sonucu

27 Nisan E-Muhtırası


Yaşar Büyükanıt muhtıra ile ilgili yıllar sonra şu açıklamaları yapmıştı: “Bu gerçekten benim kendi kalemimden çıkmış bir bildiridir. Ben yazdım. Bu bildirinin hazırlanmasında Genelkurmay Başkanı olarak kendi yetkimi kullandım. Bu bildirinin yayınlanacağından o zamanki kuvvet komutanlarına ve Jandarma Genel Komutanına – bugün hâlâ hayattadırlar – bilgi vermedim. Şunun için vermedim: Onları bu işin içine katmak istemedim. O zaman işin şekli, mahiyeti değişebilirdi. Onların da sizler gibi, Türk kamuoyu gibi, bildiri yayınlandıktan sonra haberleri olmuştur.”
Muhtıradan bir hafta sonra 5 Mayıs’ta ise Erdoğan ile Büyükanıt gizemini hala koruyan Dolmabahçe Görüşmesi’ni gerçekleştirmişti. İki taraf da bugüne kadar görüşmenin içeriği konusunda tek bir açıklama yapmadı. Erdoğan, “Büyükanıt açıklarsa, ben de açıklarım” derken, Büyükanıt, “Benimle mezara gidecek” açıklamasını yaptı. Fikri Sağlar 2008 yılında “Dolmabahçe görüşmesinde, Erdoğan’ın, Büyükanıt’ın önüne, eşi Filiz Büyükanıt’ın harcamalarını içeren bir dosya sunduğu” iddiasını dile getirmişti. Dönemin dikkat çekici olaylarından biriyse bu görüşmenin üzerinden yaklaşık bir ay geçtikten sonra bir döneme damgasını vuracak ve zaman içinde AKP’nin FETÖ ile birlikte rakiplerini de tasfiye edeceği bir sürece dönüşecek olan Ergenekon Operasyonları’nın başlamasıydı.
AKP ve Erdoğan 28 Şubat’ın ardından 27 Nisan’da da askeri siyasete müdahalesini fırsata çevirmiş, tek adam rejimini inşa etme yolunda ekmeğini uzun süre yiyeceği bir mağduriyet söylemi yaratabilme imkanı kazanmıştı. Dahası emekçi sınıflar arasında etkileri bugün bile kırılamayan derin bir laik-muhafazakar kutuplaşması yaratılmıştı. Elbette o dönem Genelkurmay Başkanı olarak “laik cumhuriyetin bekçiliği” rolünü üstlenen Yaşar Büyükanıt bu durumun doğrudan sorumlularından birisiydi ve Erdoğan ona bugüne kadar yaptıkları için ne kadar teşekkür etse azdır.

Yorumlar Kapalı

Yorumlar Kapalı