Home / Polemik / TKP'de Bölünme: Nedenler ve Sonuçlar

TKP'de Bölünme: Nedenler ve Sonuçlar

Türkiye Komünist Partisi uzunca bir süredir içinde bulunduÄŸu krizin sonucu olarak ikiye bölündü. Yaz ayları baÅŸlarken parti merkez komitesinde ayrışma, dışarı yansımış ve her iki hizbin Temmuz ayı içerisinde TKP Atılım Kongresi ve TKP 12. Kongre adı altında ayrı ayrı kongreye gideceÄŸi ilan edilmiÅŸti. 13 Temmuz’da gerçekleÅŸen kongrelerin ardından TKP’de yaÅŸanan fiili ayrışma, resmiyete kavuÅŸtu ve ortaya iki farklı parti çıktı: Kemal Okuyan ve Aydemir Güler’in başını çektiÄŸi grup, Komünist Parti (KP) adıyla yola devam etme kararı alırken, Erkan BaÅŸ ve Metin ÇulhaoÄŸlu önderliÄŸindeki grup, Halkın Türkiye Komünist Partisi (HTKP) olarak yola devam edecek.
Bölünmede Haziran Direnişi Etkisi
TKP’nin bölünmesi, esasında, Haziran DireniÅŸi’nin ve milyonların yarattığı dinamiÄŸin basıncının sonucudur. Bunu HTKP grubunun gerçekleÅŸtirdiÄŸi 12. Kongre’de Erkan BaÅŸ’ın konuÅŸmasından okuyabilmek mümkündür: “Türkiye solu, Haziran hiç olmamış gibi eski alışkanlıklarla yaÅŸamına devam etmek istiyor. 12. Kongre iradesi, bu statükocu anlayışın kırılması için ortaya çıktı.” Yine Erkan BaÅŸ’ın Birgün’e verdiÄŸi bir röportajdaki ÅŸu sözleri tartışmanın ideolojik bir zemine yaslanabileceÄŸini gösteriyor: “Bir devrimci öznenin, ülke nüfusunun beÅŸte birinin, sosyalizme kapalı olmayan slogan ve taleplerle sokaÄŸa çıktığı bir
halk hareketi karşısında yapacağı ilk ÅŸey o harekete müdahalede bulunmaya çalışmaktır. DireniÅŸ’e müdahale için dile getirilen görüşlerin, “barikatçı”, “devrimci demokrat”, “eylemci”, “birlikçi” olarak yaftalanmaya baÅŸlanması ise ayrışmanın ilk iÅŸareti olarak görülebilir.” Komünist Parti cephesinden Aydemir Güler ise Birgün’e verdiÄŸi röportajda ÅŸu ÅŸekilde cevap veriyor: “Genel olarak söz konusu çevrenin geleneksel ve devrimci bir komünist parti olarak deÄŸil, bir ‘toplumsal hareketler’ perspektifiyle yola devam edeceÄŸi anlaşılıyor.”
Açıkçası kocaman bir partinin ortadan ikiye bölünmesinin yarattığı tartışmalar o kadar sığ bir zemindeki elimizdeki en iyi düşünce kırıntıları bunlar. Kayda deÄŸer ne bir tartışma, ne bir yeni fikir, ne de yeni bir yol söz konusu olan. Bu durum baÅŸlı başına düşündürücüdür ve devrimcilikle tam ters bir karakter taşıyan donukluÄŸun tersten bir kanıtıdır. EÄŸer bu bölünme, TKP’nin baÅŸtan beri takip ettiÄŸi saÄŸ çizginin eleÅŸtirisi ve aşılmasını beraberinde getirseydi sınıf mücadelesi için “hayırlı” bir geliÅŸmeden bahsediyor olabilirdik, ama görünen o ki durum bu deÄŸil.
Gezi’de YaÅŸanan Tıkanıklık, Sosyalist Örgütleri Zorluyor
Öncelikle burada önemli olan konuyu derinleÅŸtirmek gerekmektedir: Haziran DireniÅŸi nasıl böyle bir basınç yarattı? Zira bu yazının yazılmasının sebebi, sadece TKP’nin yaÅŸadığı krizin bir raporunu çıkarmak deÄŸildir. Bu bizim ilgi alanımız dışındadır. Ancak son dönemde TKP baÅŸta olmak üzere pek çok sol unsurun Haziran DireniÅŸi’nin basıncıyla boÄŸuÅŸtuÄŸunu gözlemlemek zor deÄŸil.
Haziran DireniÅŸi ülke tarihinde hem kitleselliÄŸi ve radikalizmi, hem de işçi, emekçi, genç, Kürt, Türk, Sünni, Alevi neredeyse toplumun bütün kesimlerini mücadele saflarına çekmesi açısından önemli bir kaldıraç iÅŸlevi gördü. Öyle ki AKP iktidarı, karşılaÅŸtığı her tehdidin altında Gezi’nin heyulasını aradı durdu. Haliyle böylesine bir sarsıntı, sol üzerinde de etkisini gösterecekti. DireniÅŸ, Türkiye devrimci hareketine acil görevler dayatırken, bu ağır sorumluluk karşısında politika üretemeyen, ülke çapında ortak kampanyalarda buluÅŸamayan, kitlelerin enerjisini sosyalist kanallara havale edemeyen ve bir liderlik kapasitesi ortaya koyamayan Türkiye sosyalist solu, hareket geri çekildiÄŸinde kendisini hayal kırıklığı içerisinde buldu. Kimilerinin olmadık maceracılıklarının tam tersine hantallığa, rutin çalışmalara ve en önemlisi de sokaktan uzak kalmaya dayanan TKP de bu süreçte büyük basınçlarla boÄŸuÅŸmak zorunda kaldı.
TKP bölündü; çünkü daha önce de zaten büyük bir kriz içinde olan parti, Gezi isyanının neden olduÄŸu basınca dayanamadı. TKP, hiçbir zaman sokak ve kavga partisi olmamıştı zaten. Binlerce üyesi olan ve kendisine komünist ismini yakıştıran bir partinin bir tane grev hareketini bile örgütlediÄŸi duyulmamışsa ortada büyük bir sorun vardır. Okulda, mahallede, köyde, antifaÅŸist hareket içerisinde… Radikalizmin hiçbir türünde varolmadan komünistlik olmaz. Yani üyelerine ve tabanına anlatacağın onları heyecanlandıracağın bu tarz bir hikâyen yok. DediÄŸimiz gibi TKP bu tarz mücadelelerin içinde hiç olmadı. “Sosyalist iktidar”dan anladıkları seçimlerden doÄŸru gelen bir iktidar olacaktı. Ama orada da iÅŸler yaver gitmedi. Yurtseverlik, cumhuriyetçilik, laiklik gibi Kemalizme özgü ideolojik kalıplarla siyaset yürütüyorsanız, kusura bakmayın ama CHP gibi bu alanı on yıllardır domine eden bir güç. Kimse aslı varken sahtesine yönelmez, hele hele %10 seçim barajının varlığında. Neticede 2011 seçimlerinde 80 bin oydan 59 bin oya düşüldüğünde TKP’de büyük moral bozukluÄŸu yaÅŸanmıştı. Aslında TKP, komünistlik yapsaydı daha fazla oy alacağı muhakkaktı ama TKP hiçbir zaman komünist olmamıştı, sorun da buydu zaten. Böylelikle iddialı bir örgüt olan TKP’de iç sorunlarla baÅŸlayan bir sorgulama süreci ortaya çıktı.
İşte Gezi İsyanı zaten krizde olan TKP’yi bu atmosferde çözecekti. Biliyorduk ki TKP’nin bürokratik liderliÄŸi, böylesi bir sorumluluk karşısında yılların ezberini bozmayacaktı. Orta sınıf elitizmine dayalı, toplumun gündelik sorunlarından kopuk ve bütün siyasal düzlemini egemen sınıflar arasındaki çatışmanın bir tarafına (Kemalizme) yedeklemek üzerine kurmuÅŸ bir yapının bu tarz toplumsal patlamaları ilerletebilecek bir rol oynaması söz konusu olamaz.
TKP gibi elinde Türkiye solunun diÄŸer unsurlarından daha geniÅŸ bir kadro ve imkânlar bulunan bir örgütün böylesine bir halk kalkışması içerisinde politik bir alternatif yaratabilmesi ve mücadeleye yön verebilmesi pekâlâ mümkündü. Ancak Haziran DireniÅŸi sırasındaki pasif tutum yıllardır vurgulanan TKP’nin seçim partisi olmaktan öte bir vasıf taşımadığını kanıtlar niteliktedir. Ancak asıl çeliÅŸki TKP’nin seçim partisi hüviyetiyle oynamaya çalıştığı alanın da egemen güçlerce doldurulmuÅŸ olmasından kaynaklanmaktadır.
Yaşanan Bölünme: Mitoz mu Mayoz mu?
Biyoloji biliminde mitoz bölünme ile mayoz bölünme arasında oldukça temel bir fark bulunmaktadır. Mitoz bölünme ile genetik olarak birbirinin kopyası iki hücre ortaya çıkarken, mayoz bölünmede genetik farklılıklar, oldukça belirgin bir şekilde kendisini gösterecektir.
Bugün TKP’nin bölünmesi üzerine her iki grubun sözcülerinin yazdıklarını, söylediklerini okuyanlar yaÅŸanan bölünmenin esasında mitoz bir bölünme olacağını rahatlıkla fark edebilirler. Her iki cephede birlikte yarattıkları TKP’nin ideolojik söylemlerini alıp kendi parti programlarına kopyalasalar sırıtmayacaktır. Elbette pratikte belki bir makyaj gerçekleÅŸecektir ve bölünmenin meÅŸruiyeti açısından bu kaçınılmaz gereklilik olacaktır. Ancak son tahlilde ortaya çıkan iki yeni TKP’dir.
Ancak ÅŸunu sormak gerekiyor: Yıllarca sakız gibi aÄŸzınıza yapışan düzen içi söylemleri aynen tekrarlayarak mı işçi sınıfının kavgasını ileriye taşıyacak; işçi sınıfına ekmek ve su kadar gerekli devrimci partiyi yaratacaksınız? ÖrneÄŸin ayrılırken Kemal Okuyan’ın “Türk bayrağı faÅŸizmin elinden alındı. Bu bayrak artık Türkiye devrimcilerinin, Türkiye halkının bayrağıdır. Artık bu dünyada da böyle algılanıyor” sözleri için bir çift laf edecek misiniz, yoksa siz de Türk bayrağını partinizin baÅŸköşesine mi koyacaksınız?
Partinin bürokratikleÅŸmesinden, üst yönetimin keyfileÅŸmesinden bahsediliyor. Bu salt pratik bir sorun mu, yoksa Devrimden Sonra filminde işçilere kararnameyle sosyalist devrimin gerçekleÅŸtiÄŸini ileten bir karikatürü yaratan politik çeliÅŸki midir? TKP’nin bürokratikleÅŸmesinden ve söz söyleme kanallarınızın kısıldığından ÅŸikâyet ederken; TKP’nin de bir mirasçısı olduÄŸu Stalinist bürokrasinin “komünist parti” geleneklerine dair bir iki kelam edecek misiniz?
Ancak HTKP’yi kuran kadro içerisinde yer alan KurtuluÅŸ Kılçer ÅŸunları dile getiriyor: “Partide ideolojik, teorik ya da en geniÅŸ anlamıyla siyasi bir ayrım noktasında çok sorunumuz yoktu. Türkiye, dünya nereye gidiyor sorularına çoÄŸunlukla ortak yanıt verdik. Ama parti ne yapmalı, nasıl yapmalı sorularına verilen yanıtlarda farklılaÅŸmalarımız oldu. Özü budur.”
SorduÄŸumuz soruların cevaplarının olumlu olmayacağı ortadadır. KP’de HTKP’de TKP nasıl geldiyse öyle gitmek konusunda bir tereddüt taşımamaktadır. TKP’de bölünmeye varacak denli ağır bir kriz yaratan bürokratik merkezileÅŸmenin ideolojik dayanakları konusunda tek bir kelime edilmemektedir. Kimse böylesine bir hastalığın ardından Leninist demokratik merkeziyetçilik kavramını hatırlatma gereÄŸini hissetmemektedir.
M.ÇulhaoÄŸlu TKP’nin ayrışmasına bir anlamda öncülük ederken TKP’nin köklü saÄŸcı çizgisine ciddi bir eleÅŸtiri getirememesi, sadece umutsuz bir donukluÄŸun göstergesi olabilir. O kadar Yurtsever Cephe garabetleri yaÅŸandı, Gezi İsyanı Türk bayrağının zaferi olarak yorumlandı, ulusların kendi kaderini tayin hakkı reddedildi, 29 Ekimler baÅŸtacı edildi vs. söyleyecek bir sözünüz yok mu? Oysa bu meselelerin üzerine saÄŸlamca gidilse sınıf mücadelesi için ilerici sonuçlar ortaya çıkabilirdi.
Çıkarılması Gereken Dersler
TKP gibi Türkiye solunun önemli bir unsurunun bu ÅŸekilde bölünmesi karşısında sevinecek deÄŸiliz. Devrimci Marksistler olarak bizi sevindirecek ÅŸey, TKP’de bugüne kadar mücadele yürüten samimi devrimci kadroların partinin Stalinist hastalıklarını sorgulaması ve devrimci Marksizme doÄŸru bir kopuÅŸ yaratması olurdu.
TKP’nin bölünmesi Türkiye solunun birçok unsuru için de ders olmalıdır. Kitlelerin taleplerine yanıt veremeyen, günü kurtarmaya çalışan hiçbir siyasal öznenin geleceÄŸe devrimci bir miras bırakabilmesi mümkün deÄŸildir. Böylesi bir kaçamak eninde sonunda bünyeyi TKP örneÄŸinde olduÄŸu gibi krize sokup kötürümleÅŸtirecektir.
Sürekli Devrim Hareketi Haziran direniÅŸinin ardından perspektif olarak önüne Türkiye solunun canlı unsurlarıyla kitlelerin taleplerine yanıt vermeyi amaçlayan ortak kampanyalar örme hedefini koymuÅŸtu ve bunun için somut giriÅŸimlerde bulunmuÅŸtu. Böylesi bir süreçte Türkiye solunun Stalinizme özgü sekterliÄŸe ve benmerkezciliÄŸe deÄŸil, kitleleri yeniden sokaklarla buluÅŸturacak formülasyonları üretmeye ihtiyacı bulunmaktadır. Bu bir tek öznenin boyunu aÅŸan, yakıcı bir sorundur. Haziran DireniÅŸi’nin ardından geliÅŸen süreç bütün politik özneleri bu yakıcı görevler karşısında takındığı tavır ekseninde sınayacaktır. Bu görevlerin üstesinden gelmeyi baÅŸaranlar geleceÄŸe uzanabilecektir.

Etiketlendi:

Cevap bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir