Sosyalizm Kazanacak!
/ Dünyadan / Aşırı Sağ ve Siyasal İslam: Düşman Kardeşler Birbirini Besliyor! – Emre Güntekin

Aşırı Sağ ve Siyasal İslam: Düşman Kardeşler Birbirini Besliyor! – Emre Güntekin

on 4 Kasım 2020 - 21:21 Kategori: Dünyadan, Emre Güntekin

Geçtiğimiz haftalarda Fransa’da, önceki gün Viyana’da gerçekleşen saldırılarla birlikte Avrupa’da aşırı sağ için elverişli bir zemin oluşmaya devam ediyor. Viyana’daki saldırının IŞİD tarafından üstlenilmesi, örgütün faydalı bir düşman olarak özellikle aşırı sağa rüzgar katabilecek eylemleri gerçekleştirebilecek güce sahip olduğunun bir göstergesi. 

Sorun sadece IŞİD ile de sınırlı değil. Macron örneğinde olduğu üzere, radikal İslamı tetiklemek içi aşırı sağın devreye girmesinin çok da gerekmediğini görüyoruz. Neoliberal siyaset kriz anlarında medeniyetler arası çatışmayı bir tür acil kurtuluş reçetesi olarak görüyor. Özellikle aşırı sağdan gelen basınçla birlikte merkez partiler de, günü kurtarmak adına tehlikeli sonuçları olacağını bile bile, İslam karşıtlığını devreye sokmaktan çekinmiyorlar. 

Macron 2 Ekim’de yaptığı açıklamada “İslam, bütün dünyada kriz yaşayan bir din. Siyasal İslam’a inanmıyoruz, dünya istikrarı ve barışı ile uyumlu olduğuna inanmıyoruz” ifadelerini kullanmış, ülke içerisinde İslamcı ayrılıkçılıkla mücadele etme planını devreye sokacaklarını belirtmişti. Aralık ayında gündeme getirilecek bu plana göre spor etkinliklerinin ve dernek faaliyetlerinin İslami öğretiler için bir cepheye dönüşmemesi için yakından takip edilmesi, özellikle Türkiye, Cezayir, Fas ve Tunus gibi ülkelerden Fransa’ya imam gönderilmesinin yasaklanması, camilerin finansal yapılarının daha iyi incelenmesi ve evlerde verilen eğitimin kısıtlanması gibi başlıkların yer alacağı belirtiliyor. Ayrıca Fransa İçişleri Bakanı Gerald Darmanin ülke içerisindeki radikal İslamla ilişkilendirilen cami ve derneklerin kapatılacağını, istihbarat kayıtları bulunan cihatçı unsurların sınırdışı edileceğini açıklamıştı.

Macron’un bu çıkışına kimi Arap ülkelerinden ve özellikle bir süredir Macron ile Doğu Akdeniz üzerinden yaşadığı gerilimi kişiselleştiren Erdoğan’dan tepkiler yükselmiş; Erdoğan ülke içerisinde Fransız mallarının boykot edilmesini istemişti. Sünni Körfez ülkelerinin sessiz kalmış olması, Erdoğan’a hem Sünni dünyaya hem de ülke içindeki kamuoyuna seslenebilme konusunda imkan yaratmıştı. Bu kamplaşmalar Erdoğan’ın top oynamayı en sevdiği alan ve Fransa’nın hamleleri ona bu alanı fazlasıyla açtı.

16 Ekim’de Fransa’da derste Charlie Hebdo’nun Hz. Muhammed karikatürlerini gösterdiği belirtilen öğretmen Samuel Paty’nin bir Çeçen tarafından öldürülmesi, Nice’te Notre Damme Katedrali’ne yapılan saldırıda 3 kişinin öldürülmesi ve dün Viyana’da 4 kişinin öldürüldüğü organize saldırı… Gerilimin Avrupa’da radikal İslamcı eğilimleri harekete geçirdiğinde olabileceklerin kısa bir bilançosu.

Bu gerilimin Fransa ve Türkiye gibi iki gerilimli ülke tarafından yükseltilmesi şaşırtıcı değil. Her iki ülkede de mevcut politik atmosfer Macron ve Erdoğan’ı iç siyaseti domine edebilmek için gerilimi fırsata dönüştürmelerine olanak tanıyor. Fransa’da Macron uzunca bir süredir aşırı sağın basıncı altında ve 2022 seçimlerine doğru Macron’un kimlikler ve kültürler üzerinden bölünmeleri forse edecek şekilde hareket etmesi bekleniyor. Geçtiğimiz Haziran ayında yerel seçimlerde yaşadığı hezimet 2022’ye giderken Macron için seçeneklerin daraldığını gösterdi. 

Le Pen gibi aşırı sağcı figürlerin sesinin gür bir şekilde çıktığı ve başörtüsünün yasaklanması, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin bazı maddelerinin iptal edilmesi ve göçmenlerin sınır dışı edilmesi  çağrısı yaptığı bir ortamda tersi bir ihtimal düşük olacaktır. Şimdiden 2022’de yapılan seçimlerde aşırı sağın büyük bir çıkış yapacağına dair öngörüler artıyor.

Dahası sınıfsal kutuplaşma Fransa’da son yıllarda neoliberal reformları emekçilerin üzerine boca eden Macron’un başını Sarı Yelekliler’in eylemleri sürecinde oldukça ağrıtmıştı. Laikliği korumak adına radikal İslam’la mücadele etmek, Macron için Fransa’da emekçi sınıflar üzerinde etki yaratabilmenin en kolay; ama sonucu görüldüğü üzere en yıkıcı yolu. Zira Fransa demografik olarak Avrupa’nın en karmaşık ve de AB ülkeleri arasında en fazla Müslüman nüfusa ev sahipliği yapan ülke.

Macron, 2017’de aşırı sağın yükselişine karşı daha ılımlı bir seçenek olarak ön plana çıkarılmış ve seçimleri kazanmayı başarmıştı. Ama gelinen noktada Macron, neoliberal siyasal çizgi ile aşırı sağ arasındaki zeminin ne kadar kaygan olduğunu gösteren bir örneğe dönüştü. 

Meseleye daha geniş bir tarihsel zaman aralığında bakıldığında radikal İslamcı çetelerin dünya genelinde mobilizasyonunda, Suriye ve Libya gibi savaşlarda rejim değişikliğinin bir aracı olarak kullanılmasında, 11 Eylül sonrasında medeniyetler çatışması projesinin devreye alınmasında kullanışlı bir araç olduğu görülecektir. ABD, Fransa, Türkiye gibi ülkeler ve NATO’daki ortakları yıllar boyu, işlerine yaradığı ölçüde radikal İslamcı örgütlerin vekalet savaşlarının aktörü olması konusunda aktif rol oynadılar ve maddi olarak desteklediler. Bu süreç yıllar içerisinde Batı’da aşırı sağın yükselişinde, farklı dini kimliklerin, göçmenlerin hedef haline getirilmesinde önemli bir etken oldu. AB’nin “demokrasi”leri şimdi yarattıkları bu heyula ile mücadelenin bir yolu olarak gerektiğinde otoriter devlet uygulamalarını devreye almakta çekince görmüyor. 

Bu yazıyı yazarken ABD’de henüz başkanlık seçimlerinde de belirsizlik sürüyor. ABD seçimlerinin değerlendirmesini başka bir yazıya bırakarak şunu söylemekte fayda var. Kapitalizmin metropol ülkesi olan ABD’de gerçekleşecek siyasal eğilimler tüm dünyaya sirayet ediyor. 2016’da Trump’ın seçilmesi tüm dünyada aşırı sağa önemli bir moral kazandırmıştı. Yeni bir Trump dönemi dünya genelinde kriz eğilimlerinin ve belirsizliğin arttığı bir dönemde toplumsal kutuplaşmayı bir siyaset biçimine dönüştüren otoriter figürlerin devrinin süreceğinin göstergesi olacaktır. Macron gibi neoliberalizmin güleryüzlü çocukları da bu siyaset biçiminin işlerliğini gördükçe kullanmaktan çekinmeyecektir.

Sonuç olarak Avrupalı emekçilerin önünde iki seçenek var. Ya bu bitmek tükenmek bilmeyen kutuplaşma sarmalının içinde kendi egemen sınıflarının peşinden sürüklenecekler ya da sınıfsal kutuplaşmayı büyüterek, farklı dinden, dilden, kültürden, cinsiyetten emekçi kardeşleriyle iyice ağırlaşan yaşam koşullarına karşı sınıf mücadelesini büyütecekler.

Yorumlar Kapalı

Yorumlar Kapalı