Sosyalizm Kazanacak!
/ Çağın Erdinç / Yeni Dönemin Mücadele Konuları – Çağın Erdinç

Yeni Dönemin Mücadele Konuları – Çağın Erdinç

on 22 Nisan 2017 - 16:13 Kategori: Çağın Erdinç, Devrimci Perspektif, Yazarlar

RTE sultası, referandumu kıl payı ve meşruiyeti ciddi oranda sarsılmış bir şekilde kazandı. İktidar cephesi, toplumsal muhalefetin moral üstünlüğü karşısında hem temkinli, hem saldırgan. Daha dün İzmir’de “HAYIR Bitmedi” eylemlerine katılan 7 kişi tutuklandı. Ancak İstanbul’da devam etmekte olan protestolara müdahale etmekte çekindikleri görülüyor. Protestolara doğrudan saldırmak yerine eylemlerin kendiliğinden sönümlenmesini bekliyorlar. Solun kitlelerin geniş kesimiyle yeniden bağ kurduğu şu an, referandum gündeminin sıcaklığını toplumsal muhalefetin somut taleplerine dönüştüren ve dolayısıyla da dikta karşıtı mücadeleye rehber olacak bir yol haritasına ihtiyaç var.

1) OHAL

OHAL sürecinde KHK’larla kamu emekçileri ve akademisyenler ihraç edilirken birçok muhalif kurum ve kuruluş kapatıldı. Toplantı, yürüyüş ve gösteri hakları kısıtlandı. Ayrıca, sınıf mücadelesinin en güçlü aracı olan grevler yasaklandı. Bazı grevlerin yasaklanma sebebi olarak anayasanın 51. 53. ve 54. maddeleri gösterildi. Bu maddelere göre sendika, toplu iş sözleşmesi ve grev hakkı OHAL sürecinde sınırlandırılabiliyor veya geçici olarak durdurulabiliyor. OHAL sürecinde yasaklanan grevlere bakınca, AKP’nin OHAL’i neden çok sevdiğini bir kez daha anlıyoruz!

“OHAL’in kaldırılması talebi” gündemimizin ilk sıralarında yer almalıdır. Zira OHAL koşulları, KHK keyfiyetini mümkün kılıyor, demokratik hakları bastırıyor, muhalif sendikalar ve kurumları eziyor, emekçilerin haklarına saldırıyor. Bu da, zincirleme sorunları beraberinde getiriyor. Savunmasızlığın sonucu olarak emek sömürüsü koşulları işçiler için ateşten gömlek haline geliyor; iş cinayetleri sürekli artıyor. Örneğin sadece Şubat ayına kadar OHAL ile geçen 7 ayda, 1.200 işçi yaşamını yitirdi. İSİG raporuna göre OHAL sürecinde, 1 yıl evveline göre iş cinayetlerinde % 14 artış oldu.

Biz OHAL’i hedef almazsak; OHAL bizim ekmeğimize, aşımıza, üç kuruş paramıza ve hatta canımıza göz dikmeye devam edecek.

2) KHK ve İhraç Edilen Kamu Emekçileri/ Akademisyenler

AKP’nin iktidara gelmesinden bu yana biât etmeyen kamu emekçileri ve akademisyenler hep vardı. İktidar bu kesimden daima nefret etti. Çünkü biât etmeyenler, diğer çalışanları da biât etmemeye çağırıyordu. Onurlu akademisyenler AKP’nin ipliğini her zaman pazara çıkarttı; gençliği AKP’ye karşı örgütlediler. Bu yüzden, darbe girişiminden sonra, çeşitli bahanelerle birçok muhalif kamu emekçisi, akademisyen işinden atıldı.

15 Temmuz darbe girişiminden sonra sadece Ocak ayına kadar yaklaşık 100 bin kişi ihraç edildi. Bu insanlar sadece işinden edilmekle kalmadı, KHK ile ihraç edilerek “fişlendikleri” için sonrasında yeni bir iş bulmalarının da önüne geçildi. Yani kelimenin tam anlamıyla açlığa mahkum etme siyaseti izlendi. Ayrıca, işten atmaların artmasıyla birlikte, işinde kalanlara “iktidara dokunmayın, gözünüzü kulağınızı kapatın, işinize devam edin” mesajı verildi. Böylece AKP, yaptığı onca usulsüzlüğün, yolsuzluğun, hırsızlığın karşısında tepkisiz kalmaya zorladığı kitleleri baskı altına almaya devam etti.

KHK ve ihraçlar konusu, OHAL’in alt başlığı olarak en önemli gündemimizi oluşturmalıdır. Fethullahçıları kendileri palazlandırdılar, devlet kadrolarına doldurdular, araları açılınca filler savaştı, olan karıncalara oldu; fakat karıncaların gücünü göstermemiz gerekiyor. Nasıl ki referandumda bu gücü ortaya koyabildiysek, “hayır” seçeneğini bir kampanya olarak örgütleyebildiysek “hukuksuzluğun hukuku” anlamına gelen KHK’ların kaldırılmasını ve ihraçların geri alınmasını/son bulmasını benzer şekilde örgütlemeliyiz. İnsanlar, “işten atılırım” korkusuyla haksızlıklara ses çıkartamıyorken, dayanışmanın gücünün korku duvarlarını yıkabileceği gerçeğini kitlelere ancak ve ancak böyle gösterebiliriz.”Dokunan yanar” önyargısına karşı; “arsızlığa, hırsızlığa karşı çıkmak, ekmeğinden olmanın gerekçesi değil” algısını böyle oluşturabiliriz. KHK’lar ve ihraçlar; kamu emekçilerinin ve akademisyenlerin toplumsal gücü ile işçi sınıfının üretimden gelen gücünün arasına duvar örüyor. Bu duvarı ortadan kaldırmalıyız. Önümüzdeki en önemli gündem maddelerinden bir tanesi bu olmalı. Bunu bir gündem maddesi olarak somutlayıp kampanya haline getirebilirsek işten atılan binlerce emekçinin doğal aktivisti olacağı çok büyük bir enerji ortaya çıkacak ve AKP ciddi anlamda köşeye sıkışacaktır.

3) Tutuklu Gazeteciler

Gazeteciler, düşündüklerini söyledikleri için tutsak ediliyor. OHAL sürecinde 200’e yakın gazeteci tutuklandı. Ahmet Şık, tutuklu olan tüm gazetecilerin iyi bir örneği ve direniş için bir model oluşturmalı. Fethullahçıların ipliğini pazara çıkarttığı için geçmişte tutuklanmıştı; şimdi de hedef tahtasına AKP’yi oturttuğu için tutuklu. Yandaşlar gibi AKP’ye methiyeler düzen birkaç cümle yazıp parasını alarak keyfine bakamaz mıydı? Ahmet Şık yansa da dokunmayı seçti.

Çocuklarımıza, gelecek kuşaklara onurlu bir gelecek bırakmak istiyorsak, onurlu gazetecilerin tutsaklığına ses çıkartmamız gerekiyor. Nasıl mı? Örneğin Ahmet Şık’ın ve diğer tutuklu gazetecilerin “yargılandığı” davalara gidilmelidir. Davaların zamanı belli, yeri belli. Haftalar öncesinde bu bir kampanya olarak örgütlenmeli ve “şu gün; şu saatte; şu adliyede yapılacak davaya gideceğiz” minvalinde bir etkinlik yapılıp davalara sahip çıkılmalıdır. “Tutuklu gazeteciler yalnız değildir” diyorsak bunu somutlaştırmalıyız. Bundan böyle, kelimenin tam anlamıyla yanlarında olabilmenin tek yolu bu.

4) Kıdem Tazminatı

AKP’nin referandumdan sonra emekçilerin kazanılmış haklarına saldıracağını söylüyorduk. Yanılmadık. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, çalışanların haklarını büyük ölçüde tırpanlayacak kıdem tazminatı fonu için önümüzdeki günlerde çalışma yapılacağını söyledi. Kıdem tazminatı fona devredilirse işçileri kapı önüne koymak olağanüstü kolaylaşacak ve toplu işten çıkarmaların önü açılacaktır.

Kıdem tazminatını öyle kolay teslim edemeyiz. Bu mesele milyonları ilgilendiriyor. Bir zamanlar “kıdem tazminatı genel grev nedenidir” diyen sendika ağalarını sıkıştırmak gerekiyor. “Kıdem tazminatına dokunma” başlığı, güçlü bir kampanya olarak örgütlenmelidir.

Kıdem tazminatının hakkımız olduğunu, AKP’ye teslim etmeyeceğimizi söyleyelim ve kampanyamızın somut temellere dayandığını anlatalım. Emin olun, insanlar mücadele edeceği sağlam temeller bulduğunda mücadeleye atılmak konusunda hiç tereddüt etmeyecektir. Yeter ki suni gündemlere karşı uyanık olalım. Örneğin, emekçilerin kıdem tazminatı fonu yağmalanırken AKP’nin ortaya attığı “idam gündeminin” yaratacağı gürültü tüm sesleri kısarsa, gündem belirlemek yerine, oluşan gündemlerin rüzgârına kapılıp sürüklenmiş oluruz. 

5) İş Cinayetleri

İşçiler; inşaatlarda, fabrikalarda, tersanelerde, madenlerde yaşamını yitiriyor. İş cinayetlerinde Avrupa’da birinci; dünyada üçüncü sıradayız. Bu konuda ciddi bir rahatsızlık var. Örneğin Sosyalist Emekçiler Partisi olarak düzenli gittiğimiz Ostim’de işçilerin çalışma koşullarını görüyoruz. Nefes almanın bile zor olduğu yerlerde, patronun son model arabasının kapıda olduğu atölyelerde çalışıyorlar. Emin olun, bu koşullardan nefret ediyorlar.

Çalışma koşullarının iyileştirilmesi için sağlam, inatçı ve somut adımlar atabilirsek işçiler bu kampanyanın bir parçası olmak konusunda tereddüt etmeyeceklerdir. Zaten mezbahaya dönen iş yerlerinde hayatları pahasına kazandıkları üç kuruş için saatlerce çalışıyorlar. Kim bir atölyede ömrünü tüketmek ister? Yapay gündemlerin peşinden sürüklenmektense, inandırıcı bir kampanya etrafında şekillenen kendi gündemlerini iktidara dayatmayı tercih edecek milyonlarca işçi var bu ülkede. İlk yapmamız gereken, onlara ulaşmanın yolunu ve araçlarını sağlamak. Somut örnek mi? SEP olarak OSTİM’de yürüttüğümüz çalışmalarda bugüne kadar binlerce işçiye ulaştık. Koşullardan rahatsız olmayan bir tek işçiye rastlamadık. Bu tarz çalışmaların, toplumsal muhalefetin ortak gündemi haline gelmesi, birçok şeyi değiştirir. Her şeyden önce AKP’nin kutuplaştırma siyasetine karşı, böyle bir çalışma panzehir olur. Alevi’si, Sünni’si, Türk’ü, Kürt’ü aynı atölyede, aynı koşullarda çalışmıyor mu?

6) Kamu Emekçilerinin İş Güvencesinin Kaldırılması

Referandum sonrası emekçileri bekleyen acı reçetenin en kötülerinden birisi, şüphesiz, 2.5 milyon kamu çalışanının iş güvencesinin ortadan kaldırılmasıdır. Böylelikle AKP iktidarı performans kriterlerini bahane ederek kendi anlayışından olmayanları tasfiye edebilecek. Zaten alıp yürümüş yandaş ilişkileri, torpil mekanizması, siyasi kayırmacılık tavan yapacak. Bundan en çok etkilenecek olan da Türkiye işçi sınıfı mücadelesi için oldukça önemli bir yerde duran KESK’ten başkası olmayacak. Bunun dışında KESK’e üye olmayan diğer kamu çalışanları da her an kapıya konma tehlikesi altında amirlerinin insafına terk edilmiş olacaktır. Bu konuda başta KESK ve kamu çalışanları olmak üzere ilerici tüm kamuoyu tepki koymak zorundadır.

7) Hayat Pahalılığı ve İşsizlik

 2017’de hem enflasyon hem de işsizlik rekor kırdı. Enflasyon çift hanelerden kolay kolay tek hanelere dönmeyecek, işsizlik için de durum farklı değil. Genç nüfus arasında işsizlik oranı %24.5 düzeyinde. İş bulmak çok zor olduğu gibi bir iş bulsanız da çok düşük ücretlere çok ağır koşullarda çok uzun saatler çalışmak zorundasınız. Bunun açık anlamı gençliğin geleceksizliğidir. Hayat giderek pahalanırken mutfak masrafları sürekli kabarırken işsizlik giderek daha ağır bir problem haline gelirken bizlerin hayat pahalılığı ve işsizliğe karşı halkın tepkisini örgütlemesi zorunludur. 

Sonuç

Referandumun galibi bizleriz. Suratlarından düşen bin parça. Tamam galibiz ama hedeflerimizi 16 Nisan’la sınırlandırdıysak vay halimize! 

Ne mi yapacağız? Başlıkta belirttiğimiz gibi kendi gündemlerimizi belirleyip o gündemlerin etrafında kampanyalar örgütleyeceğiz. Bu kampanyalar kitleleri doğrudan ilgilendirdiği için, yukarıda da söylediğimiz gibi, kampanyalarımızın doğal aktivisti olma potansiyelindeki milyonlarca insana ulaşacağız.

Kestirme bir yol yok. Referandumdan “hayır” resmî olarak çıksaydı bile, oturarak hiçbir şey kazanamazdık. Asıl görev bundan sonra başlıyor. Ya kazanacağız; ya da teslim olacağız. Bunu önümüzdeki süreçte çalışmalarımızdaki azim, sabır, enerji ve akıl belirleyecek.

bolsevik.org

Yorumlar Kapalı

Yorumlar Kapalı