Sosyalizm Kazanacak!
/ Tarih / Tarihte Salgın Hastalıklar I – B. Defne Erten

Tarihte Salgın Hastalıklar I – B. Defne Erten

on 8 Nisan 2020 - 16:45 Kategori: Tarih

İnsanlık için içinden geçtiğimiz pandemi süreci en önemli gündem maddesi. Peki insanlık tarihte ilk kez mi salgın hastalıklarla karşılaşıyor. Tarihi biraz deştiğimizde salgın hastalıklar hem insanın doğayla girdiği çatışmanın olağan bir sonucu hem de insanlık tarihinde önemli izler bırakan süreçler olarak karşımıza çıkıyor.

Dünya tarihinde kayda geçmiş 200’ü aşkın salgın kaydının mevcut olduğunu söylemekle başlayalım. Bu salgın hastalıklar neticesinde milyonlarca insan hayatını kaybetti, dünya çapında nüfus dengeleri değişti, imparatorluklar sarsıldı, kölelik şekillendi, üretim ilişkilerinde köklü değişiklikler meydana geldi. Kısacası mikroskop olmadan göremeyeceğimiz küçücük canlılar, tüm dünyada büyük değişikliklerin kapısını açtı. İşin ironik kısmı da, bu salgınlar, teknolojik gelişmeler sebebiyle bölgesel olmaktan çıkarak küresel boyuta ulaşabilir hale geldi. Paralel olarak sağlık teknolojilerinin gelişmesinin salgın hastalıklara karşı mücadelede olumlu etkilerini de belirtmek isterdik; fakat bu tezin karşısındaki en iyi örnek dünyanın en gelişmiş ülkesi olan ABD’de bütün bu teknolojiye ve zenginliğe rağmen insanların binler halinde ölüyor oluşu. Teknoloji ve üretim çapı ne kadar gelişirse gelişsin bu gelişmelerin amacı kar etmek yerine insanlığın ihtiyaçlarını karşılamak olmadıkça bizler için pek bir şey ifade etmeyecek. Günümüzde nasıl ki parası olan ada satın alıp kendini karantinaya alabiliyor, yüzlerce yıl önceki hükümdarlar da saraylarının çevresini askerleriyle kuşatıyorlardı. Ne yazık ki Roma İmparatoru Lucius Verus, salgının fethetmeye gönderdiği topraklardan gelen askerlerden yayıldığından habersiz, kendini koruduğunu zannederek, olanca zenginliğin içinde ölüverdi.

Yüzlerce salgını teker teker ele alamayacağımız için en çarpıcı olanlarına odaklanacağız ve tarihte yarattıkları dönemeçleri tartışacağız. Bilinen en eski salgına, yaklaşık 2500 yıl geriye giderek başlayalım:

Atina Vebası, MÖ 430, Antik Yunan

Atina ile Sparta’nın kozlarını bölüştüğü Pelopenez Savaşının 2. yılı. Atina birliklerinin komutanı Pericles, deniz üstünlüğüne güvenerek bütün orduyu şehir surlarının içine çeker, yaşanan kaynak sıkıntısı ve nüfus yoğunluğunun artmasına bağlı olarak hijyen eksikliği sebebiyle veba baş gösterir. Tarihçileri Thukididis hastalığın Mısır’dan geldiğini yazmış. Nasıl önlem alınacağının bilinmemesi sebebiyle ilk ölenler sağlıkçılar olmuş ve böylelikle veba bütün Atina’ya yayılarak, dönemine göre çok kalabalık olan şehrin % 25’nin ölümüne sebep olmuş. Bu sebeple, Pelopenez Savaşı’nın kazananı Sparta ve Pelopenez Birliği oldu, fakat Spartalı askerler, hastalıklı Atina’lılarla savaşmak istemedikleri için zaten geri çekilmişlerdi. Antik Yunan edebiyatında Atinalılar Spartalılara göre kültürel olarak hep bir adım daha öndedir. Spartalıların başlıca özelliği savaşçı olmalarıyken Atinalılar diplomat, şair, filozof olmak için doğarlar. Atina Vebası ile birlikte gözümüze çarpan önemli noktalardan biri de kültürel anlamda Atina adına yaşanan bir itibar kaybı. Salgının ne olduğu hala bilinmemekle birlikte, tifüs olabileceği tahmin ediliyor.

Atina Vebası, Michiel Sweerts, c. 1652–1654

Justinianus Veba Salgını, (MS541 – 542), Konstantinapolis

Hunlardan başlayıp Akdeniz’e, Bizans’a, Filistin’e yayılarak pandemi haline gelen Justinianus Veba Salgını toplamda 50 milyon kişinin ölümüne sebep oldu. Bizans imparatoru Jüstinyen tüm şehri kapattı; fakat salgın, Bizans’a dönen askerlerin gemilerindeki farelerle yaşayan küçük böcekler sayesinde her yere çoktan yayılmıştı. Konstantinapolis nüfusunun % 40’ı öldü. Mezarlıklar dolduğu için ölü bedenler denize atıldı. Salgın sebebiyle asker ve işgücü nüfusunun damarları kesilen Bizans’ın ekonomisi çöktü ve imparatorluğun zayıflama süreci başladı.

Kara Veba, 1347, Avrupa

Kara Veba, yalnızca 14. yy’da 200 milyon kişinin ölümüne yol açtı. Bu oran, Avrupa nüfusunun % 60’ının hayatını kaybetmesi demekti. Hastalığın ortaya çıkışı Asya olmasına rağmen, Ceneviz’i kuşatan Moğollar’ın tarihteki ilk biyolojik silah kategorisine alınabilecek şekilde vebalıları mancınıkla surların içine atması salgını Avrupa’ya taşımış oldu. Salgın Avrupa’daki bütün taşları yerinden oynattı. Feolizmin işlemeye devam edebilmesi için toprakları işleyecek, feodal beylere vergi verecek serflere ihtiyacı vardı; fakat nüfus dengeleri yerle bir olmuştu. Tarlaların ekilmeyişi, salgınla birlikte kıtlık da getirdi. Bu bağlamda Kara Veba için feodalizmin işlevsiz hale gelmesi ve kapitalist üretim ilişkilerinin başladığı 15. ve 16 yy’a giden yıllara taş döşediğini söylemek abartı olmaz.  Kara Veba 1467 yılında Osmanlı’ya sıçradığında Fatih Sultan Mehmet’in şehrin surlarını kireçlettiği, giriş çıkışların kapatıldığı, şehre girmeye çalışanların öldürülmesini emrettiği söylenir. 2020 Türkiye’sinde alınan önlemlerle karşılaştırınca “sınıfından, ideolojisinden, dünya görüşünden bağımsız olarak(!)” Fatih Sultan Mehmet’i başarılı buluyorum, bence aldığı maaşı ve koltuğunu hak ediyor, tabi kendisinin Sırbistan’a kaçtığı ve İstanbul’da günde 600’ü aşkın insanın hayatını kaybettiği gerçeği pek önemli değil.

The Triumph of Death by Pieter Bruegel the Elder,c. 1562

1576 Kanamalı Ateş Salgını, Meksika

Avrupalıların Amerika’yı “keşfi”  yerli halklara soykırım ve köleliğin yanı sıra salgın hastalıklar da getirdi. 1576 Salgınından sonra Amerika Kıtası’nda 19. yy’a kadar 34 farklı salgın daha meydana geldi. Hastalıklara bağışıklığı olmayan milyonlarca yerli salgın hastalıklarda hayatını kaybetti. Bazı liberal burjuva tarihçileri hala utanmadan yerlileri işgalci Avrupalıların değil, salgın hastalıkların öldürdüğü yazarak kendi tarihlerini aklamaya çalışıyor. Salgın hastalıkları kıtaya taşıyanların beyazlar olduğunu denklemden çıkarsak bile bu doğru değil. Salgınların yerlileri bu denli etkilemesinin sebebi biyolojik bağışıklıklarının olmamasının yanı sıra her türlü önlemden, tedaviden mahrum bırakılarak ölüme terk edilmeleri. Bugün de, Coronavirüs  vakalarına bakıldığında, Chicago’da hayatını kaybedenlerin %70’i Afro-Amerikanlar. Oran bu kadar yüksek, çünkü siyahilerin içinde sağlık sigortası yaptırabilen ya da tedaviyi karşılayabilecek parası olanların sayısı çok düşük. Bu durumun sebebi ise biyolojik olmaktan çok uzak.

Yerli Kurbanlar, Florentine Codex

Jared Diamond’ın 1997 yılında basılan kitabı Tüfek, Mikrop ve Çelik, insan toplumlarının tarihini anlamak açısından önemli bir baş ucu kitabı. Tüfek savaşları, mikrop salgın hastalıkları, çelik ise sanayi devrimini ifade ediyor. Salgın hastalıkların insanlık tarihindeki yeri işte bu kadar mühim. İnsanın doğayla arasında olan çelişkinin bir parçası olarak salgın hastalıklar hep var oldu, Corona’dan sonra başka salgınlarla da karşılaşmamız oldukça muhtemel. Bu noktada asıl belirleyici etken, salgınlarla nasıl mücadele ettiğimiz olacak. Kara Veba, feodalizmin daha fazla sorgulanmasına neden olacak bir etki yaratmıştı insanlık tarihinde. Günümüzde ise coronavirüsü kapitalizmin yarattığı yıkımı her gün yeniden gözümüzün önüne getiriyor. Hükümetler, vatandaşların maaşlarından hem gelir vergisi alıyor hem de en temel ihtiyaçları bile vergilendiriyor; fakat kapitalistlere akan musluk kesilmesin diye emekçilere ücretli izin veremiyor. Emekçi halklar, dünyanın her yerinde, kendi emeğiyle yarattığı zenginliği kendi eliyle yeniden kazanmak zorunda. Bunu başaramadığımız takdirde, kaderimiz, üzerinden 700 yıl da geçse, Avrupa’nın bir kenar mahallesinde vebaya yakalanan ve tek başına ölüp giden insanlardan farklı olmayacak.

Yorumlar Kapalı

Yorumlar Kapalı