Sosyalizm Kazanacak!
/ Devrimci Perspektif / Kürt Sorunu, Otoriterleşme ve ABD İle İlişkiler: İktidarı Neler Bekliyor? – Emre Güntekin

Kürt Sorunu, Otoriterleşme ve ABD İle İlişkiler: İktidarı Neler Bekliyor? – Emre Güntekin

on 21 Şubat 2021 - 11:29 Kategori: Devrimci Perspektif, Emre Güntekin

Gare’de gerçekleşen operasyonun ardından oluşan milliyetçi-şoven kampanyanın yarattığı toz duman dağılsa da iktidar blokunun Kürt sorununu bir koçbaşı olarak kullanarak toplumsal kutuplaşmayı sonuna kadar zorlayacağı belirginleşiyor. HDP’ye yönelik operasyonlar, milletvekillerine yönelik hakaretler, Gergerlioğlu’na verilen hapis cezası, 9 milletvekili hakkında Kobane eylemleri dolayısıyla fezleke hazırlanması ve bir süredir ağırlıklı olarak MHP tarafından yürütülen kapatma davası baskısı…

Hayat pahalılığı, işsizlik, pandemi kısıtlamaları nedeniyle özellikle hizmet sektöründen giderek artan tepkiler, yüksek borçluluk… İktidar bir süredir baş edemeyeceği sosyal ve ekonomik sorunlarla karşı karşıya. Elazığ’da Erdoğan’ın karşısına dikilen yaşlı kadının “açım” diye haykırmasına benzer vakalar artık ülke genelinin bir gerçeği. Ekonomi yönetiminin değişmesinin ardından sıcak para girişinin etkisiyle TL değer kazanmış olsa da, biriken çelişkilerin telafisi kolay görünmüyor.

Üstelik iktidar bir ikna ve inandırıcılık sorunuyla karşı karşıya. Pandemi nedeniyle restoran, kafe, bar gibi işletmeler kapalı, sokaklarda en ufak bir toplumsal eylem pandemi bahanesiyle polis zoruyla engelleniyor; ancak iktidar partisi “lebalep” dolu salonlarda kongreler yapıyor. Can derdinde bir halkla, iktidarın dertleri arasındaki makas farkının ne kadar açık olduğunu bu kongrelere bakarak görebilmek mümkün.

Espriler ve kahkahaların ardından Gare’de öldürülen askerlerden birinin annesi aranıyor, daha sonra duyuluyor ki annenin böyle bir şovun parçası haline getirildiğinden haberi yok. Üstelik acılı annenin “Ben size emanet etmiştim.” serzenişini duyan da yok. 

Erdoğan’ın Gare operasyonuyla istediğini alamadığı ortada. Zira bir “müjde” vermeyi umuyordu; 6 yıldır PKK’nin elinde olan 13 rehinenin kurtarılması, olursa bir ihtimal PKK liderliğinden birilerinin yakalanması… Ama bekledikleri olmadı. Ortadaki açık başarısızlığı yine bilindik yollarla CHP’ye ve muhalefete yıkarak işin içinden sıyrılmayı denediler; o da bekledikleri etkiyi yaratamadı. 

Birincisi, artık toplumun genelinde Kürt sorununda atılan şahin adımların iktidarın iç politikada aşınan zeminini yeniden güçlendirme ve oy potansiyeli genişleyen muhalefeti Kürt sorunu ve HDP üzerinden dizayn etme amacı taşıdığı havası yaygınlaşıyor. İktidarın bir süredir, Millet İttifakı içerisinde özellikle İyi Parti ve Saadet Partisi gibi unsurları ayrıştıracak şekilde hareket ettiği ortadaydı. Yakın gelecekte HDP’ye yönelik olası bir kapatma davası ihtimali yine bu projenin bir parçası olarak muhalefetin önüne gelecektir. 

İkincisi, Erdoğan ve iktidar içerde toplumsal muhalefet ve Kürt siyasal hareketi üzerinde kurduğu baskıyla şahin bir tavır izlemeyi sürdürürken; ülke sınırları dışına çıktığında artık “şahin”liğin sökmediğinin farkında. Biden yönetimiyle somut bir ilişki kurabilmek adına iktidarın kapalı kapılar ardında yoğun bir çaba harcadığı biliniyor. Murat Yetkin’in bugünkü yazısında dile getirdiği dış politikadaki geri adımlar ve iddialar Erdoğan’ın dışarda şimdiye kadar izlediği politikaları bir miktar yumuşatacağının işaretleri.

Özellikle Biden’ın seçilmesiyle birlikte bunun iktidar açısından bir gereklilik haline geldiği görülmüştü. Erdoğan’ın Biden yönetimiyle olan başlangıcı pek parlak değil. Örneğin Kavala Davası sırasında ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ned Price, Kavala’nın derhal serbest bırakılması çağrısında bulunmuş ve bu çağrı iktidar cephesinden tepkiyle karşılanmıştı. Son olarak yine Ned Price’ın Gare Operasyonu sonrasında “sivillerin PKK tarafından öldürüldüğüne dair haberler doğrulanırsa” şerhi düşmesi ipleri germişti. ABD medyasında da Biden’a, hukuka ve demokrasi saygılı davranması ve Kavala Davası gibi siyasi davalarda uluslararası hukukun gereklerini yerine getirmesi konusunda Erdoğan rejimine basınç yapılması için çağrılar yükseliyor.

Henüz doğrudan Biden’ın kendisinden gelen bir salvo olmasa da, geçmişte Suriye’de Kürt ulusal hareketinin kontrolündeki bölgelere yönelik gerçekleştirilen operasyonlara eleştiriler yükselttiği biliniyor. Kısacası Erdoğan ile Biden’ın Suriye ve Irak Kürtlerine yönelik bakış açıları örtüşmediği ölçüde, Türkiye’nin operasyonları bir gerilim kaynağı olmayı sürdürecektir. Fakat, her iki yönetim arasındaki iplerin ne kadar gerileceğini belirleyen şey ne kadar pragmatik davranacakları olacak. Zira Doğu Akdeniz, Kafkasya, Suriye gibi konularda Erdoğan her ne kadar şimdiye kadar ipleri germe konusunda atılgan davransa da belirli bir noktada durmayı da bildi. İç politikada işine yaradığı ölçüde ufak gerilimleri olduğundan daha büyük göstermeyi başardı. Burjuva muhalefetini de bütün bu süreçlerde arkasına yedekleme konusunda problem yaşamadı. Öte yandan yeni dönem de Yetkin’in aktardığı gibi yeni geri adımları görmemiz olasıdır. Erdoğan’ın geri adımları Biden yönetimini de pragmatik davranma yönünde etkileyebilir.

AKP’nin ABD ile ilişkilerinde yumuşamaya gitmesinin önünde ayak bağlarından birisi içerde MHP ile kurduğu ortaklık olacaktır. AKP’nin özellikle 15 Temmuz’dan sonra kurumsallaştırdığı otoriter rejime en güçlü destek MHP ve Bahçeli’den geldi. Kürt sorununda bu sürecin sonrasında Bahçeli ve Soylu çizgisi hakim konuma geldi ve hem içerde hem de dışarda Kürt ulusal hareketine yönelik saldırganlığın dozajı iyice artırıldı. Öte yandan AKP’nin Arap Baharı’ndan bu yana sürdürdüğü neo-Osmanlıcı maceralar içerde MHP’nin de desteğiyle iç siyasetin de belirleyicisi haline geldi.

Bahçeli, partisi Soğuk Savaş döneminde uzun yıllar NATO’nun Türkiye içindeki kontrgerilla faaliyetlerinin merkezinde yer alsa da, günümüzde ABD ve Batı’ya yönelik milliyetçi söylemleri sıklıkla kullanıyor. Bu satırları yazarken attığı tweetlerde Brookings Enstitüsü’nce yayınlanan Nicholas Danforth imzalı İşbirliği ile Çevreleme Arasında: Yeni Bir Türkiye İçin Yeni ABD Politikaları makaleyi hedefe almakla meşguldü. Makalede Türkiye ile ilişkilerin eskisi gibi olmayacağı, Rusya’yı dengelemek için izlenecek siyasette Türkiye’ye güvenilemeyeceği ve Türkiye’nin maceralarını dizginlemek için Ortadoğu’da ve Avrupa’da daha güvenilir partnerlerin bulunabileceği dile getirilirken; ABD yönetici elitlerine Türkiye olmadan amaçlarını gerçekleştirme yolları aramaları, fakat Suriyeli mülteciler ve Karadeniz ile İdlib gibi Rusya ile Türkiye’nin karşı karşıya geldiği alanlarda gerektiğinde sınırlı bir işbirliğine gidilmesi gerektiği tavsiye ediliyor. Fakat makalenin can alıcı noktası ve Bahçeli’yi köpürten kısmı sonuç bölümünde yatıyor: “Nihayetinde, Türkiye’nin Batı ile tekrardan arayı düzeltmesi seçeneği demokratik olarak seçilmiş bir Türk hükümetinin kararına bağlıdır. O zamana kadar Washington’ın yapacağı şey, bu durumu görünür kılıp ilişkileri o kadar düşmanca ve imkansız hale getirmeden baskıyı sürdürmek olacaktır.”

Türkiye’de Biden’ın seçilmesiyle birlikte otoriterliğin bir nebze gevşeyebileceği ve yargı reformu gibi bazı adımların atılabileceği bazı kesimlerce umut ediliyordu. Fakat Boğaziçi protestoları sırasındaki tutuklama ve gözaltı furyası, giderek daralan ifade özgürlüğü sınırları, adam kaçırma gibi 90’lı yılların karanlık pratiklerinin yaygınlaşması iktidardan reform ve “demokrasi” bekleyenleri hayal kırıklığına uğratmak için yeterli malzemeyi sağlamış olsa gerekir. 

Sonuç olarak hem Kürt sorununda hem de toplumsal muhalefete yönelik giderek koyulaşan baskı geriletilecekse, bu iktidar cephesinin bize dayattığı kutuplaşmayı ve milliyetçi-şoven iklimi geriletecek tek seçenek olan sınıf mücadelesi büyümeden sınırlı ölçüde mümkün olacaktır. İşçi sınıfının her türlü etnik ve dini kimliği birleştirici mücadelesi yükselmeden, emperyalist ve egemen sınıflar arası çelişkilere dayanarak bir çözüm beklemek boşuna olacaktır. 

Sosyalistler olarak Türkiye’de başta Kürt halkı olmak üzere her türlü etnik ve dini kimliğe yönelik saldırılara karşı enternasyonalist dayanışmayı yükselteceğimiz gibi; bir sorumluluğumuz da bu topraklara barışı ve kardeşliği kalıcı olarak getirecek enternasyonalist-devrimci bir sınıf örgütünü yaratmak olacaktır.

Yorumlar Kapalı

Yorumlar Kapalı