Sosyalizm Kazanacak!
/ Gündem / Kolları Sıvıyoruz: SEP-G Kurultayında Sürekli Devrim Kadroları İddiasını Ortaya Koydu

Kolları Sıvıyoruz: SEP-G Kurultayında Sürekli Devrim Kadroları İddiasını Ortaya Koydu

on 17 Nisan 2016 - 21:26 Kategori: Gündem, SEP

Sosyalist Emekçiler Partisi Girişimi kurultayı 16 Nisan Cumartesi günü Ankara’da gerçekleştirildi. Kurultaya ülkenin dört bir yanından gelen sürekli devrim kadrolarının yanı sıra, destekçilerimiz ve misafirlerimiz katıldılar. res 3

10 Ekim’de Ankara Gar’da ve Suruç’ta kaybettiğimiz canlarımızın nezdinde tüm devrim şehitleri için yapılan saygı duruşuyla başlayan ve büyük coşku içerisinde geçen kurultayımız boyunca marşlar söylendi, etkili ve içerikli konuşmalar yapıldı, sloganlar atıldı, halaylar çekildi ve sürekli devrim bayrağımızı yükseltmek için ant içildi.

SEP-G Kurucular Kurulu adına ilk konuşmayı yapan Güneş Gümüş, partimiz adına kararlılıklarımızı vurguladı:

1) SEP’i emekçilerin ve gençliğin devrimci öncü partisi olarak inşa görevini başarmak. Bu çerçevede ülke çapında teşkilatlanmayı gerçekleştirmek ve özellikle işçi havzalarında çalışmalara hız vermek.

2) SEP’in Türkiye sosyalist solunun kabuk değiştirmesine öncülük etmek. Bu anlamıyla devrimci Marksist ideolojinin ve Bolşevik geleneğin bu topraklarda köklü bir şekilde yerleşmesini sağlamak.

3) SDH’ nin etkin Marksist propaganda çevresinde sağladığı başarıları sürdürerek kadro yetiştirmeye devam etmek ve bu arada kitle çalışmasına ve gündelik ajitasyon faaliyetlerine daha çok yer vermek.

4) Emekçilerin ve gençliğin acil ihtiyaç duyduğu konularda birleşik cephe çalışmalarıyla solun diğer güçleri ve işçi örgütleriyle etkili, somut kampanyalar örgütlemek ve sosyalist solda ortak iş yapmak kültürünü geliştirmek.

5) İlk 4 enternasyonalin mirasın
ı devralan yeni bir dünya partisinin oluşması çabasına omuz vermek ve uluslararası devrimci Marksist odaklarla yeni bir inşa sürecine girerek dünya işçi sınıfının genelkurmayının tarih sahnesine çıkması için mücadele vermek.

 

Erol Soğancı: “SEP’ in İçinde Bulunduğumuz Dönemdeki Esas Misyonu” 

Güneş Gümüş’ün ardından söz alan Yatağan direnişinin önderlerinden Erol Soğancı, işçi sınıfının tarihsel direniş sürecini ele aldı. 12 Eylül yenilgisinin nedenlerini sıralayan Erol Soğancı, SEP’in inşâsının yeni bir döneme işaret ettiğini vurguladı. Soğancı’ nın konuşmasında öne çıkan noktalar şunlar: “Türkiye işçi sınıfının yakın geçmişi maalesef yenilgilerle dolu. 12 Eylül yenilgisi, neoliberalizme karşı yenilgi, ekonomik krizler karşısındaki yenilgiler… Neticede işçi sınıfının çok büyük bir kısmı örgütsüz durumda; güvencesiz, taşeron ve kuralsız çalışma alabildiğince yaygın, ücretler düşük, çalışma saatleri uzun, sendikal kanunlar olabildiğince gerici, sendikalar çok büyük ölçüde işlevsizleşmiş durumda… Hal böyle olunca işçi haklarını daha da geriletmek AKP açısından pek zor olmadı. Ayrıca Türkiye tarihinin dönüm noktalarından birisi olan Gezi İsyanı’na işçi sınıfı örgütlü bir faktör olarak katılamadı. İşçi sınıfının örgütlü müdahalesi olmadığı için isyan belirli politik kalıpların dışına çıkamadığı gibi üretimden gelen güç devreye girmediği için de sokak protestoları devlet terörüyle püskürtülebildi.

Geriye bakıldığında sınıf mücadelesi açısından çok çarpıcı olan iki direniş gözümüze çarpıyor. TEKEL direnişi ve Metal Fırtına. Başkentin merkezindeki TEKEL direnişi, AKP karşıtı siyasal bir karaktere büründüğü için tüm ülkeden yaygın bir destek kazanmayı başarmıştı. KİT’lerden farklı olarak özel sektörde cereyan ettiği için bir anlamda sınıf mücadelesinin geleceğini temsil eden Metal Fırtına ise ülke sanayisinin merkezini tesiri altına aldı ve işçi sınıfının ne kadar büyük bir potansiyeli olduğunu dosta da düşmana da gösterdi. Metal Fırtına’da da gözüken sorun, işçi sınıfı siyasetinin sahibinin olmamasıdır. Bu kadar büyük çaplı bir hareketi bütün emekçilerin ana gündem maddesi yapacak siyasal bir temsil maalesef ki yoktur. Bu çaptaki büyük hareketlerin gelip geçici olmamasını ancak siyasal temsiliyet sağlayabilir.

SEP’in, içinde bulunduğumuz dönemdeki esas misyonu bahsettiğimiz temsil sorununu çözmek ve emek mücadelesinin ülkedeki belirleyiciliğini arttırmaktır.  Sosyalistlerin emek siyaseti etrafında örebilecekleri geniş muhalefet zeminleri bulunmaktadır. Akıl almaz boyutlarda olan iş cinayetleri, yolsuzluklar, hayat pahalılığı, diplomalı işsizlik, atanamayan öğretmenler, düşük ücretler, zenginle yoksul arasındaki büyüyen uçurumlar… Bütün bunlar etkili şekilde işlendiğinde emekçilerin genelinde yankı uyandıracak ana gündemlerdir.”

res 1

Veli Umut Arslan: “SEP, Önümüzdeki Süreçte Zorlu Görevlere Taliptir

Konuşmasında AKP’nin etnik, mezhepsel kutuplaşmayı öne çıkartarak iktidarını sürdürdüğünü söyleyen Veli Umut Arslan, bunun panzehirinin sınıf savaşı olduğunu söylediği konuşmasında şu noktalara vurgu yaptı “İçinden geçmekte olduğumuz dönemin en belirleyici özelliklerinden birisi, ülkede toplumsal muhalefeti şiddetlendirecek AKP karşıtı yoğun bir enerji birikiminin varlığıdır. Bu enerji, Gezi İsyanı ile patlasa da buhar olup havaya karışmamıştır. Gezi’deki insanlar belki karamsar ve öfkeliler ve kendilerini çaresiz hissediyorlar, ama halen aynı yoğunlukla AKP’ye karşılar. Mesele onlara nesnel gelişmelerin öfkeli kurbanları olmak yerine tarihin özneleri olmak fırsatını yaratacak olan sosyalist alternatifin kendisini gösterebilmesidir.

Bu geniş kesimin içerisindeki en dinamik ve akıllı unsurlar, işin ucundan tutabilecekleri, farkını hissettiren sosyalist bir gücün gelişimini gördüklerinde örgütlü mücadeleye katılmakta tereddüt etmeyecektir. SEP önümüzdeki zorlu dönemde bu göreve taliptir. Her zorlu dönem, sıkışma ve kriz anı kendi içerisinde potansiyel olarak devrimci çözümü sıçramaları ve fırsatları içerisinde barındırır. AKP karşıtı enerji; kadınlar ve Alevi emekçilerin artan kaygıları, Kürt gençliğinin sosyalizme de yatkın olan enerjisi, bu toprakların devrimci yetiştiren bereketli geleneği, yoğun sömürüden muzdarip olan emekçi gençliğin beklemedeki dinamiği ve büyük çoğunluğu geleceksizliğe mahkum edilmiş öğrenci gençliğin enerjisiyle birleştirilebilir. Bu enerji sosyalist inşa açısından önemli bir fırsat olarak görülmelidir. Gezi’de kendisini ortaya koyan toplumsal mücadele dinamiği, farklı farklı kesim ve yaklaşımlardan milyonlarca işçi, emekçi, öğrenci ve orta sınıf mensubunu kapsamaktadır.

Sosyalist inşa açısından bütün bu kesimler, politik olarak sosyalizme ve örgütlü mücadeleye kazanılmayı beklemektedir. AKP iktidarının yarattığı basınçtan kaynaklı olarak toplumsal dokunun yoğun şekilde politize olması, sosyalist inşa açısından önemli bir fırsat olabilir. Ama bunun için sosyalistlerin kendi farklılığını pratikte ortaya koyması ve bir takım başarı öyküleri yazması gerekir. SEP, sosyalist sola yeni bir soluk getirerek ortak kampanyalar ve birlikteliklerle bu görevde öncülük yapmaya taliptir. Gezi’nin kaybetmesinin esas nedeni kitle hareketine politik olarak rehberlik edecek sol bir hareketin yokluğudur. Referans olacak bir aktör olmadığı için kitleler kendiliğinden getirdiği perspektifsizlik, koordinasyonsuzluk ve dağınıklığın etkisinde devlet terörü karşısında geri çekilmiştir. Bugün de Gezi’de kendisini gösteren toplumsal mücadele dinamiği canlıdır. Kürt illerinde yürümekte olan iç savaşın ağırlığı yüzünden bu dinamik şimdilerde biraz suskundur ve politik olarak bir miktar geri gitmiş de olabilir. Ama ilk fırsatta kendisini yeniden göstereceği aşikardır. Panik, öfke ve karamsarlık içerisindeki bu geniş kesime aktif siyasetin kapıları açıldığında birçokları bu kapıdan içeri girmekte tereddüt etmeyecektir. Ama bu kanallar açılmadığı müddetçe kitleler çaresiz kalmaya devam edecektir”

Kimlik ve yaşam biçimi kutuplaşmalarının aşılmasının zorunlu olduğuna dikkat çeken Veli Umut Arslan, sosyalist alternatifin inşa edilmesi mücadelesinde Türkiye’deki geleneksel toplumsal muhalefet kaynaklarının yanı sıra AKP karşıtı dinamikten de mümkün mertebede beslenilmesi gerektiğini söyledi. Veli Umut Arslan konuşmasını şöyle sonlandırdı: “Kritik husus, AKP karşısında yaşam biçimi ve kimlikler kamplaşması tuzağına düşmemek ve enerjiyi emek cephesini örecek şekilde sınıf mücadelesi kanallarına yönlendirebilmektir.

AKP karşıtı enerjinin zayıf noktası sahip olduğu politik perspektiftir. Yaşam biçimi ve kimlikler kutuplaşması toplumsal muhalefet için tam bir çıkmaz sokaktır. Türk-Kürt, Alevi-Sünni, laik-dindar şeklinde ülkeyi kuşatan kamplaşmalar, AKP’nin ihya olduğu ortamı yaratmaktadır. AKP’nin onca badireyi atlatarak üst üste seçim kazanmasının arkasında yatan gerçek budur.

RTE, kendi destek tabanını kemikleştirmek için sürekli olarak bu kutuplaşmayı derinleştirmiş, söyleyecek başka sözü olmayan sözde muhalefet partileri de bu kimlikler kutuplaşmasına dahil olmuştur. Yapılması gereken Türkiye’deki politik ayrışmanın yörüngesini değiştirmektir. Emek -sermaye çelişkisinin ön plana çıkması, AKP’ye destek veren kent yoksullarının taraf değiştirmesine yol açacaktır. Bu yüzden enternasyonalist sınıf perspektifli bir sosyalist inşa, aynı zamanda AKP’den kurtuluşun tek ilerici reçetesidir. Abdullah Gül, Bülent Arınç gibilerinden medet uman, yeni bir sağ partinin yükselmesini tek çıkış yolu olarak gören anlayışlar mahkum edilmelidir. Emperyalist odaklarla ve büyük sermaye ile uzlaşmaz olmayan çelişkilere sahip RTE’nin alternatifi yine AKP içerisinden çıkarılmak istenmektedir. Böylelikle Türkiye’deki burjuva düzenin emperyalist kapitalist dengeler düzleminde “normalleşmesi” istenmektedir. Emperyalist güç merkezlerinin AKP içerisinden bekledikleri çatlaktan başka kimileri de darbe seçeneğini tartışmaktadır. Darbe beklentisi oluşturup bir kez daha orduyu AKP’den kurtulmanın anahtarı, bir çeşit umut haline getirenler, büyük bir gericilik örneğini oluşturmaktadır. Hadi diyelim böyle bir darbe mümkün oldu. Neticede AKP’nin isteyip de yapamadığını darbe yönetimi gerçekleştirecek ve devrimci-sosyalist odaklarla Kürtler okkanın altına gidecektir.”

Derya Koca: “Türk Emekçilerle Kürt Emekçiler Birbirlerine Güvenemezlerse ve Birbirlerini Ötekileştirirlerse Sınıf Mücadelesinin Gelişmesi Mümkün Olmayacaktır.”

Marksist Fikir Toplulukları Federasyonu Başkanı Derya Koca ise konuşmasında laikliğin işçi sınıfının perspektifinden nasıl algılanması gerektiği konusunu irdeledi ve Kürt sorunu konusunda devrimci Marksistlerin nasıl bir tutum alması gerektiğini açıkladı. Derya Koca’nın konuşmasında öne çıkanlar şöyle: “AKP’nin devlet mekanizmasında ve toplumsal hayatta dinin etkisini arttırmak için büyük bir çaba içerisinde olduğu kimse için sır değil. Bir tür tek tipleştirme ve toplum mühendisliğinin neticesinde kadınlar, eşcinseller, Aleviler, laikliği benimseyenler ile muhafazakar olmayan yaşam biçimlerine sahip olanlar üzerindeki baskı artıyor. Bu noktada laikliğin Kemalizmden farklılaşan, sınıf perspektifli bir mücadele içerisinde savunulması gerekiyor. Yani laikliği cumhuriyete ve TC devlet geleneğine atıfta bulunarak değil, zoraki dinselleştirmeye ve dayatmalara karşı özgürlüklerin savunulması kapsamında ele almalıyız. Bu mücadelenin ana gündemleri kadın hakları, eğitimin zoraki dinselleştirilmesi ve Aleviler üzerindeki baskılar ile Selefi fanatizmin yükselişi olacaktır. AKP iktidarında din ve mezhep ayrımcılığı uç noktalara ulaşmıştır, bizler her türlü ayrımcılığa ve dışlamaya karşı mücadele edeceğiz. AKP iktidarında kadınlar eve hapsedilmek, toplumsal hayattan dışlanmak ve sesli gülmeleri de dahil olmak üzere özgürlükleri elinden alınmak isteniyor; bizler kadınların hakları ve özgürlüğü için mücadele edeceğiz. AKP çocukların 4 günü okulda bir günü camide geçirmesi gibi projeleri dayatırken bizler eğitimin dinselleştirilmesine karşı çıkacağız ve bunu yaparken Kürt çocuklarının ana dilde eğitim hakkını da savunacağız. Toplumsal hayat ve devlet aygıtında dayatılan dinselleştirmeye karşı dinin özel hayatın ve tercihlerin konusu olduğunun ortaya koyacağız. Diğer taraftan, eğer, esas mesele AKP’si, diğer parti, fraksiyon, örgütler ve tarikatlarıyla siyasal İslamın yenilgiye uğratılması ise bu mücadelede belirleyici olan kent yoksulları ve diğer emekçilerin örgütlenmesi ve sınıf mücadelesindeki yerini almasıdır. Bu durumda siyasal İslamın destek tabanı çökecektir. Bu yüzden sınıf mücadelesi ve sosyalist alternatif yükseldikçe siyasal İslam, hele hele AKP’nin kokuşmuş iktidar deneyiminden sonra, hızla geri çekilecektir. Çünkü siyasal İslamcılar, savunmasız durumdaki yoksul halkın durumundan istifade etmekte ve onların üstüne basarak hem zenginleşmekte hem de siyaseten öne geçmektedir.

Yeşil sermayenin ağa babalarının nasıl zenginleştiklerini ama bir yandan da işletmelerinde sendikasız, sigortasız, yoğun biçimde sömürdükleri işçilere neleri reva gördükleri bir kez mücadele sahasında ortaya konduğunda hem burjuva düzen hem de İslamcılar darmadağın olacaktır. Siyasal İslam karşısında laiklik ve özgürlükleri savunmanın en etkili ve tutarlı yolu budur. Geride kalan 14 yıllık AKP iktidar deneyimi kanıtlamıştır ki AKP’nin Kürt sorunundaki ılımlı-reformcu çizgisi baştan aşağı samimiyetsiz, taktiksel ve oyalama maksatlıdır. Kemalist-ulusalcı iktidar odaklarını tasfiye ederken demokrat-reformcu imajı, AKP’nin o dönemki ittifaklar politikası adına gerekliydi. TÜSİAD’ın temsil ettiği büyük sermaye ile liberal entelektüel odaklar bu ittifakın bir parçasıyken Kürt hareketi de AKP’yi kendisi için elverişli bir iktidar olarak değerlendirmiştir. Kemalistler ve cemaat tasfiye edildikten, büyük sermaye ehlileştirildikten sonra karşı karşıya gelen AKP ve Kürt hareketi önce seçimlerde sonrasındaysa silahlı olarak kozlarını paylaşıyorlar.

Karşısında en güçlü mevzi olarak Kürt hareketini gören RTE, bir yandan Kürt hareketini ezmeye çalışırken diğer yandan da Kürt hareketiyle savaş üzerinden pompalanan milliyetçilik üzerinden toplumun geri kalanındaki hakimiyetini pekiştirip kendi etrafında şekillendirdiği yeni otoriter rejimi inşa etmeye çalışıyor. AKP’nin de tıpkı geçmişteki iktidarlar gibi Kürt hareketini yenilgiye uğratma şansı yoktur. Kürt sorunu silahla çözülemeyecektir. Bu yüzden bizler devletin açık ve şeffaf bir müzakere sürecinin ardından Kürtlerin taleplerini kabul etmesini savunuyoruz. Bugün eğer Kürt halkı özerklik istiyorsa bu Kürtlerin en doğal hakkıdır. Aynı şekilde Suriye Kürdistanı olan Rojava’da Kürtler tarihsel bir kazanım olarak kendi yönetim haklarını elde ettiler.

SEP’in Kürt sorunundaki en önemli görevlerinden birisi de yükseltilen milliyetçiliğe ve etnik düşmanlığa karşı emekçilerin birliği ve halkların kardeşliği çizgisini ileriye taşımasıdır. Kardeşleşmenin asgari koşulunun Kürtlere nasıl yaşamak istiyorlarsa o şekide yaşamak hakkının sağlanması olduğu bilinci geliştirilmelidir. Türk emekçilerle Kürt emekçiler birbirlerine güvenemezler ve birbirlerini ötekileştirirlerse sınıf mücadelesinin gelişmesi mümkün olmayacaktır. Bu yüzden SEP işçi sınıfı içerisinde Kürt sorunun konusunda enternasyonalist bir tavrın gelişmesi için mücadele edecektir. Kürt sorununda enternasyonalist tavır almak, Kürt hareketinin kuyruğuna takılmak değildir. Kürt hareketi, neticede ulusal bir projedir ve burjuva düzenle temelden bir sorunu yoktur, bilakis kimi ülke içinde ve dışında burjuva odaklarla köklü bağları vardır. Bu yüzden işçi sınıfının bağımsız devrimci çizgisini özenle korumak ve sosyalist inşayı gerçekleştirerek zorundayız.”

Kurultayın devamında, Yunanistan’dan ve İran’dan katılan yoldaşlar, enternasyonal dayanışmayı büyütmek konusunda SEP’in inşâsının önemine dikkat çekti. Hukuka Marksist Bakış üyesi Engin Kara ise AKP Türkiye’sindeki hukuksuzluklara vurgu yaptı.

res 2

 

Gökçe Şentürk: “Şimdi Onlar Düşünsün!”

Kurultayın son konuşmacısı olarak kürsüye çıkan ODTÜ MFTF üyesi Gökçe Şentürk şunları söyledi: “Yoldaşlar, partimizin inşâ sürecini ilan ettiğimiz bu günde bizleri yalnız bırakmayan tüm dostlar, tarihin akışının bizler için hızlandığı bu günlerde, 12 yıllık mücadelenin, azmin ve bitmek bilmeyen çalışkanlığımızın bir karşılığı olarak kurduğumuz Sosyalist Emekçiler Partisi Girişimi kurultayında olanca, coşku ve heyecanımla en içten devrimci duygularla sizleri selamlarım. İçinde bulunduğumuz süreç itibariyle bugün burada, sosyalizmin ışığında geleceğe bakarak, bütün dünya işçi sınıfına, ezilenlere sömürülenlere, ve tarihte bu yolda hayatını korkusuzca feda etmiş bütün yoldaşlara ithafen, bu topraklarda devrimci Marksizmin bayrağını daha daha yukarı koşuyor olmak, tahmin edeceğiniz gibi tarifi imkansız bir coşkuyu da beraberinde getiriyor. 

Bugün burada olmak bir tanıklıktan çok daha fazlasına işaret ediyor. Bugün burada yapılan konuşmalar, tespitler, bu doğrultuda salonda oluşan duygudaşlık, bu inşa sürecindeki kararlığımızı ve ne olursa olsun bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonraki her gün de, nihai zafere, yani sosyalist devrime ulaşana kadar, sınıfların ortadan kalktığı, cenneti ellerimizle bu dünyada inşa ettiğimiz güne kadar, yılmadan, vazgeçmeden mücadeleyi büyüteceğimizi gösteriyor. Türkiye’de son dönemde yaşadıklarımız, her gün patlayan bombalar, Kürt halkının yıllardır yaşadığı katliamların giderek artan boyutları, her geçen gün ağır ve artan sömürü altında inim inim inleyen, gelecekten hiçbir beklentisi olmadan yaşamak zorunda kalan milyonlar, bugün iddiasını ilan ettiğimiz partimizin ne kadar doğru bir zamanda inşa edildiğini gösteriyor. Her güne akıl almaz acılarla uyanan, nerede nasıl katledileceğini hesap edemeyen kitleler ne yazık ki alternatifsizlikten, çaresizliğin karanlık dehlizlerinde boğuluyor. Bu güne kadar yapılan hatalar, sosyalistlerin bırakın bir kurtarıcı olarak bir alternatif olarak görülmesini, bir iddia taşıyıcısı olarak dahi kitlelerde etkisinin olmadığını ne yazık ki gösteriyor.

Yoldaşların benden önce yaptığı tespitlere uzun uzadıya değinecek değilim, fakat tekrar vurgulamak gerekirse ne yazık ki sosyalistlerin dolduramadığı alanlarda emekçiler; her türlü pisliği aşikar dahi olsa, dini kullanarak, kutuplaştırma ve korkuyla tabanını konsolide eden AKP’ye yine alternatif göremediği için ehveni-şer olarak, ya da kendi yaşam tarzına alışkanlıklarına hitap edebildiği ölçüde CHP’ye oy veriyor. Bir dönem yıldızı parlamış dahi olsa, sermaye çevreleriyle hiçbir derdi olmayan sistemi karşısına almayı dahi düşünmeyen, Batıdaki işçi sınıfına dair bir derdi olmayan, bir söylem geliştirmeyen HDP’de kitlelerin gözünde bir umut olmaktan çok uzakta. Ve ne yazık ki sosyalistlerin yani sadece bir takım reformlarla kapitalist sistemi daha yaşanılır kılmak iddiasının aksine, yanılsamasının aksine, bu sistemi emekçilerin örgütlü mücadelesiyle alaşağı edecek olan sosyalistlerin esamesi dahi okunmuyor. Peki bizler; her gün hayatı baştan sona yaratan emekçiler, 68’den Gezi’ye toplumun devrimci dinamiklerini taşıyan gençler ve bu sistemin, sınıflı toplumların getirdiği pisliklerin altında ezilen kadınlar, LGBT’ler, bütün meşru talepleri karşısından yıllardır katledilen Kürt halkı, AKP’ nin Suriye’ yi bataklığa çeviren politikaları neticesinde Türkiye’ye sığınan, her gün bilinmezliğe sürüklenen mülteciler.

Bizler yani Türkiye’yi de dünyayı da oluşturanlar gerçekten çaresiz olabilir miyiz? Asla! Tarih bize gösteriyor ki para babaları ayakta kalmak için bugüne kadar binlerce katliamı dünya emekçi halkına reva görmüştür. Ama bu güne kadar, bugün 16 Nisan 2016, bu saate, dk ya , bu ana kadar, insanlığı ne susturabilmişlerdir ne de sindirebilmiş. İşte Sosyalist Emekçiler Partisi salt Türkiye emekçi halkına değil bütün dünya emekçilerine sesleniyor; tıpkı 1917’de Ekim Devrimi’ nde olduğu gibi, bugün sınıf mücadelesini yükseltecek, aşağıdan yukarı örgütlenme ile kitlelerin, ezilenlerin kürsüsü olacak bir alternatif inşa etmenin iddiasını taşıyoruz. Bizler biliyoruz ki her katliamın ardından alanlarda buluşacak yüreğe sahip insanların yetiştiği bu topraklardaki tek eksiklik, bütün insanlığı birleştirme gücüne sahip tek öznenin emek mücadelesinin yürütücülüğünü yapacak, gerektiğinde örgütlü gücüyle sistemi krize sokabilecek merkezi bir örgütün olmayışıdır. İşte tam da bu noktada SEP bu iddiayı gerçekleştirmek üzere kuruluyor. Nesnel koşullar ortada, mesele özneyi yaratmak. Bunu da emin olun ancak biz yapabiliriz yoldaşlar. Bizim tek bir kavgamız var o da dünyanın yükünü omuzlayanların kavgasıdır. Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da sesimiz bunun için çıkacak, kalbimiz bunun için atacak, adımlarımız bu yolda ayağa kalkacaktır. Birleşen adımlarımızın sesi de yeni dünyanın ilk sedaları olacak! Sosyalist Emekçiler Partisi Girişimi tohumu toprağa serpti; şimdi onlar düşünsün.”

Mücadeleyi Yükselteceğiz!

Konuşmaların ardından SEP-G kurultayı Grup Spartaküs’ün marşlarıyla, türküleriyle başarıyla tamamlandı. SEP G, hırsızlığa, baskıya, yalana ve talana karşı Marksizmin kızıl bayrağını yükseltme iradesinde, iddiasında ve cesaretindedir. Yaşasın Sosyalist Emekçiler Partimiz!

bolsevik.org

Yorumlar Kapalı

Yorumlar Kapalı