Sosyalizm Kazanacak!
/ Çağın Erdinç / Kim Dost? Kim Düşman? – Çağın Erdinç

Kim Dost? Kim Düşman? – Çağın Erdinç

on 22 Ağustos 2016 - 17:17 Kategori: Çağın Erdinç, Devrimci Perspektif, Dünyadan, Gündem

res 1Tayyip Erdoğan ve Putin, uçak krizinden sonra ilk kez yüz yüze 9 Ağustos’ta görüştü. Aradaki buzlar erimeye devam ediyor. Buzlar erirken birçok gerçek de su yüzüne çıkıyor. Yazımızda Türkiye Rusya ilişkilerinin “normalleşmesinin” sebeplerine ve sonuçlarına değineceğiz. Ayrıca, 9 Ağustos görüşmesinde öne çıkanları, darbe girişiminin Türkiye Rusya ilişkilerini nasıl etkilediğini, normalleşmenin bölgesel ve uluslararası etkilerini irdeleyeceğiz. Şimdi tarihi biraz geriye sararak başlayalım.

Malum, Türkiye Rusya ilişkileri Rus uçağının düşürülmesinden sonra kopma noktasına gelmişti. Uçağın düşürülmesinden sonra Rusya öyle önlemler aldı ki Putin “Savaş açmayacağız ama savaş açmaktan beter edeceğiz” minvalindeki çıkışlarıyla ileriki dönem için gerekli sinyalleri vermişti.

Hakikaten öyle oldu. Rusya savaş açmadı ama Türkiye’ye yönelik getirdiği siyasî ve ekonomik yaptırımlarla AKP’yi ciddi anlamda köşeye sıkıştırdı. AKP’nin Suriye’deki etkisi giderek azaldı. Çünkü Türkiye, Suriye sınırına doğru deyim yerindeyse burnunu çıkartsa vurulacaktı. Bu şartlarda Türkiye genelkurmayı, Rus uçağının düşürülmesinden sonra Suriye’deki hava faaliyetlerini durdurduğunu açıkladı. Bu birinci darbeydi.

İkinci ve asıl darbe iktisadî alanda geldi. Rusya ile Türkiye arasındaki gerilimin Türkiye’ye maliyeti 11 milyar doları geçti. Türk firmaları Rusya’da bina inşâ edemedi, mimarlık ya da tasarım faaliyetlerinde bulunamadı. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları Rusya’da seyahat ve otelcilik sektörlerinde çalışamadı. Türk firmalarına devlet ve belediye ihalelerine girme hakkı verilmedi. Firmalar ormancılık ve kerestecilik alanlarında faaliyet gösteremedi. Portakal, domates, soğan gibi çeşitli meyve ve sebzeler ile tavuk ürünlerinin Türkiye’den ithalatı yasaklandı. Ve en az bunlar kadar önemlisi turizm meselesi oldu. İki ülke arasındaki ilişkilerin normal seyrettiği yıl Türkiye’ye 4.5 milyon Rus turist gelmişti. Uçağın düşürülmesinden sonraki “turizm ambargosunun” Türkiye ekonomisine maliyeti 3.5 milyar dolar civarında. Doğalgaz tehdidi ve birçok başka alandaki yıkım da Türkiye’yi köşeye sıkıştırdı. Peki bundan sonra ne oldu?

Tayyip’in “efelenmeleri” bir anda kesildi. “Yine olsa yine vururuz” minvalindeki açıklamalar yerini “Yanlışlıkla vurduk” biâtına bıraktı. Daha sonra özür faslı başladı. Ama üzeri örtük bir özür! Putin bunları yemeyince resmî mektup ile bir kez daha tükürdüğünü yalayarak paşa paşa özür dilemek zorunda kaldılar.

Peki AKP açısından bundan başka bir davranış beklenebilir miydi? Elbette beklenemezdi. Zira AKP, Rusya ile gerilimin iktisadî ve siyasî sonuçlarını kaldırabilecek kuvvette değildi. Milyarlarca dolar kayıp ve sürekli yalnızlaşan kırılgan bir yapıdan söz ediyoruz. AKP’nin dış politikada alternatifinin olmayışı da bu konuda çark etmesini sağlayan çok önemli bir faktör oldu. AKP, Rusya’yla kavgalıyken yönünü ABD’ye çeviremedi; çünkü ABD de Tayyip’in ipini çekmek için fırsat kolluyordu. Bu noktada, Ahmet Davutoğlu gönderilip Binali Yıldırım başbakanlığa getirildi. Yani fatura Davutoğlu’na çıkartıldı diyebiliriz. Rusya ile normalleşme bu süreçten sonra koşar adım devam etti.

Türkiye Rusya İlişkisi Açısından Dönüm Noktası: 15 Temmuz Darbe Girişimi

 15 Temmuz darbe girişimi Tayyip’in her açıdan imdadına yetişti. Darbe girişiminin Türkiye Rusya ilişkilpage_new-york-times-15-temmuz-darbe-girisimi-her-turlu-muhalifi-bastirmak-icin-kullaniliyor_204778839erini nasıl etkilediğini ele alacağız ama önce 15 Temmuz gecesinden 7 ay geriye gidelim. 7 ay geriye gittiğimizde, AKP’nin Rusya uçağının düşürülmesini “paralel yapıya” ihale etmeye çalıştığını göreceğiz. AKP’nin kalemşörü Cem Küçük, 27 Aralık’ta “Rus uçağını parelelciler” düşürdü açıklamasını yapmıştı. Cem Küçük’ün Samsun’da katıldığı konferansta sarf ettiği sözler aynen şöyleydi: “F-16 pilotlarının bir kısmı Fethullahçı, bu resmî raporlarda var. 50-60 kere sınır ihlali olmuş. Benim şahsi fikrimi sorarsanız bunun Fethullahçıların işi olduğu kanaatindeyim” 

Peki Tayyip, Cem Küçük’ün “parelelci pilot” açıklamasından yaklaşık 1 ay evvel, 26 Kasım’daki muhtarlar toplantısında ne demişti? “Aynı ihlal bugün yapılsa, Türkiye yine aynı karşılığı vermek durumundadır”  Bu çelişkiyi Cem Küçük açıklama gereği bile duymadı. Pilotlar Fethullahçıysa ve uçağı düşürme eylemi yanlışsa, Erdoğan uçağın düşürülmesine neden sahip çıktı?

Şu noktayı net bir şekilde vurgulayalım: AKP’nin iç ve dış politika anlayışı zikzaklar üzerine kurulu. Dün cemaatle kol kolayken cemaatçiler bugün terörist; dün Rusya’ya verip veriştirirken hatta savaşın eşiğine gelmişken bugün Rusya, ABD karşısındaki en önemli müttefiklerden biri. Şimdi barışılacaklar listesinde Esad var… Aslında bu sadece AKP’ye özgü bir durum değil. Burjuva siyasetin doğasında bu ziklaklar mevcuttur. Burjuva iktidarlar özellike de “kırılgan” olan burjuva iktidarlar, iç ve dış politikada sürece göre yeni ittifak arayışlarına girip eski dostlardan düşman; eski düşmanlardan da dost yaratabiliyorlar.

Şimdi 15 Temmuz darbe girişimi sürecine dönebiliriz. 15 Temmuz darbe süreciyle birlikte Cem Küçük’ün ve bazı AKP’li muktedirlerin vurguladığı “paralel yapı” iddiası daha yüksek sesle söylenir oldu. AKP için bundan daha uygun ortam olabilir miydi? “Paralel yapının” savaş uçakları TBMM’yi, Emniyet Genel Müdürlüğü’nü, MİT’i ve sivil insanları vurmuş, Rus uçağını mı düşürmeyecek! Uygun ortam adeta AKP’nin boş kaleye gol atmasını sağladı. Darbe girişiminden 4 gün sonra Rus uçağını düşüren 2 pilot FETÖ-PDY üyesi oldukları gerekçesiyle gözaltına alındı ve tutuklandı. Bu noktadaki çelişkileri tekrar vurgulayalım: 2 pilot, “paralel yapı” adına siyasi mekanizmadan izinsiz (!) Rus uçağını düşürüyor; fakat siyasi mekanizma “habersiz” olduğu bu girişimi açıkça sahiplenip “yine olsa yine yaparız” diyor, sonrasında “Biz düşürmedik” diyerek çark ediyor!

Ne dersek diyelim, elbette bu kadar gürültü arasında sesi yüksek çıkan AKP, Rusya’ya daha fazla yanaşma adına böyle bir uygun zeminde ihaleyi “paralele” bırakacaktı. Peki Rusya bu masala inandı mı? Elbette inanması mümkün değil fakat Rusya’nın böyle bir atmosferde ABD ile mesafeli Türkiye’yi yanına çekmesi onun çıkarına olacaktı.

Tayyip Putin Görüşmesinden Çıkan Sonuçlar

Tayyip Erdoğan ve Putin 9 Ağustos’ta yüz yüze görüştü. İlk dikkat çeken konu, Suriye meselesinin özel olarak ele alınacak olmasıydı. Bu diplomatik bir mesajdı. Suriye konusunda atılacak bir adım olmazsa, hiçbir şeyin iyileşmeyeceğine dair net bir mesajdı.  İlk görüşme olağan konuları içeriyordu: enerji projeleri, vize sorunu, olası krizde acil diyalog vb…

İkinci konu, temel ayrılık noktası olan ve görüşülen konular arasında hiç şüphesiz en önemlisi olan Suriye meselesiydi. Tayyip Erdoğan ve Putin, Suriye konusundaki sorunların çözümü konusunda akılcı adımlar atılacağını söyledi. Görüşmenin detayına fazla girilmeden, AKP’nin Suriye politikasındaki yaklaşımının değişeceğine dair sinyaller ortak açıklamada verildi. Tayyip Erdoğan, Rusya dönüşünde uçakta gazetecilerin sorularını yanıtlarken de benzer sinyalleri verdi. Suriye konusunda sorulan bir soruya “Suriye ile ilgili konuda tabii biz samimi niyetle adımımızı attık, konuşmamızı, görüşmemizi uzun uzadıya baş başa yaptık Sayın Putin ile.” dedi. Ardından Suriye konusuna dair oluşturulacak mekanizmayı özetledi. (1) Üstü kapalı olsa da, Suriye politikasındaki “U” dönüşünün sinyalleri bu konuşmada da verildi.

Öncelikle şunu ifade edelim: Putin, dış politikada iyice kırılganlaşan Tayyip Erdoğan’dan 9 Ağustos görüşmesinde tavizler koparttı. Bu tavizlerin başında Suriye konusu geliyor. Zira 2 ülke arasındaki sorunların asıl kaynağı Suriye. Putin’in Tayyip Erdoğan’dan Suriye’deki cihatçılara verilen desteğin kesilmesini istediğini ya da imâ ettiğini öngörmek zor değil… Tayyip Erdoğan’ın böyle bir teklif/dayatma karşısında fazla bir seçeneği bulunmuyor. Bunun birinci nedenini zaten söyledik. AKP uluslararası ortamda oldukça kırılgan. Rusya’yla köprüleri yeniden atabileceği bir ortam yok. İkinci nedeni de yukarıda sıraladık: Erdoğan, ilişkilerin koptuğu süreçteki ekonomik kaybı gidermenin derdinde. Yeniden gerginleşen ilişkiler, Türkiye’nin ucuz iş gücünden dönen ve “şimdilik” kırılgan olmayan ekonomik yapısını zora sokar.

Üçüncüsü, Rusya’nın elinde silah kozu var. Hatırlayınız, PKK’nin düşürdüğü Türk helikopteri Rus silahıyla vurulmuştu. Bu silahların PKK’de yaygınlaşması AKP’nin Kürt hareketine karşı yürüttüğü savaşta elini zayıflatır.

Bu noktada şu soruyu sormak lazım: Tayyip, yıllarca kan kusturduğu Suriye politikasından neden vazgeçiyor? Ya da daha doğru bir ifadeyle, gerçekten vazgeçiyor mu? Sözlü olarak yumuşama sinyalleri gelse de Suriye konusunda “U” dönüşü olması mümkün değil. Bugüne kadar “Esadsız Suriye” inadıyla Suriye’yi bataklığa çeviren Erdoğan’dan “U” dönüşü beklemek hayalcilik olur. Çünkü bölgedeki cihatçı unsurlar AKP’nin yolladığı tırlar dolusu mühimmatla ayakta duruyor. Bu desteğin kesilmesi, Suriye’deki cihatçıların sahadan tamamıyla silinmesi anlamına gelir. Böyle bir durumda ABD ve AB başta olmak Suudi Arabistan ve Katar gibi ülkelerin Suriye politikası çıkmaza girecektir. Böyle bir ihtimalin gerçekleştiğini düşünürsek ABD, Suriye’deki geleceğini ateşe atmamak adına Türkiye’yi NATO’dan çıkartmayı bile gündemine alabilir. AKP bunu göze alamazdı. Bu yüzden, Rusya ile “normalleşen” ilişkilere ve 9 Ağustos görüşmesine rağmen cihatçılara yardım sürdü. Bu konuda kesin konuşuyoruz çünkü sahadaki gelişmeler, 9 Ağustos’taki Putin- Tayyip Erdoğan görüşmesinden sonra cihatçılara lojistik malzemenin hâlâ gittiğini gösteriyor. Hatırlayınız, bugünden tam 8 gün önce, 14 Ağustos’ta Suriye Atme’de bir patlama oldu. Cihatçı grupları taşıyan otobüse IŞİD’in gerçekleştirdiği bombalı saldırıda çok sayıda kişi öldü ve yaralandı. Cihatçılara yakınlığıyla bilinen Step News Ajansı, yaralananlar arasında Türkiyeli yetkililerin bulunduğunu, cihatçılara yakın bazı sosyal medya hesapları ise bunların MİT mensupları olduğunu öne sürdü. Kılıçdaroğlu da benzer bir iddiayı gündeme getirdi. 3 gün önceki açıklamasında AKP’nin Suriye’ye silah göndermeye devam ettiğini söyledi. (2) Uzun lâfın kısası Suriye ile sözlü yumuşamanın altından tırlar dolusu mühimmat cihatçılara gidiyor.

AKP’nin böyle davranacağı öngörülebilir bir durumdu. Suriye’de cihatçılara yardımı kesmesi mümkün değildi. Bu durumda ABD’den Körfez ülkelerine ve İsrail’e kadar geniş bir cepheyi karşısında bulacaktı. Öte yandan artık cihatçılara açık desteği de sürdürümezdi. Zira karşısında Rusya var.  “Yukarı tükürsem bıyık; aşağı tükürsem sakal” sarmalından çıkmak için Ürdün’ün Suriye’de uyguladığına benzer, “daha az agresif” bir politikayı uygulamak dışında AKP’nin fazla bir seçeneği yok. Putin için bu durum ehven-i şer olsa da AKP’yi, cihatçılara verdiği desteği tamamen kesmesi için zorlayacaktır.

Türkiye Rusya Yakınlaşmasının Uluslararası Etkileri

Evvela, Türkiye ve Rusya arasındaki yakınlaşmadan özellikle ABD’nin rahatsız olduğunu söyleyelim. ABD her zaman kontrol edilebilir bir AKP’den yana oldu. 2 ülke arasındaki gerginlik kontrollü ve istikrarlı bir şekilde sürdü; ancak darbe girişimi bazı şeyleri değiştirdi. Zira darbe girişiminde Fethullah Gülen’in, dolayısıyla ABD’nin parmağının olduğu aşikâr. Bu yüzden AKP, ABD ile işleri sıkı fıkı tutmaktansa ABD’yle köprüleri tamamıyla atmadan elini güçlendirecek bir alternatif arayışına girdi. Bu alternatfin Rusya olması, doğaldır ki ABD’yi rahatsız ediyor.

ABD ile AKP’nin arasındaki gerginliğin en azından kısa vadede sonlanmayacağı bir gerçek. Fethullah Gülen’in iadesi konusunda, ABD ve Türkiye arasındaki ilişkiler gerilmeye devam edecek. ABD ilk olarak “Türkiye, Gülen’in iadesi için gerekli belgeleri bize vermedi” dedi. Ardından belgeler gönderilince “değerlendireceğiz” açıklaması yaptı. Yani ABD, deyim yerindeyse kendi sahasında top çeviriyor, zaman kazanıyor. Peki ilerleyen süreçte ABD, Gülen’i iade eder mi? ABD’nin Fethullah Gülen’le birçok iş tuttuğu, çeşitli ülkelere dışarıdan müdahale planları ve pratikleri olduğu ortada. Gülen’in Türkiye’ye iade edilmesi durumunda “kirli çamaşırların” ortaya dökülmesi ABD’yi köşeye sıkıştırır. ABD bu yüzden Gülen’i Türkiye’ye vermek konusunda istekli değil. Sürekli oyalamaya devam edecekler.

Öte yandan AKP’nin elinde, ABD’yi Gülen’in iadesi konusunda köşeye sıkıştıracağı fazla bir koz yok. Her şeye rağmen söylemsel düzeyde AKP’nin Gülen’in iadesi konusunda bastıracağını hesaba katarsak ABD ve AKP arasındaki ilişkilerin kolay kolay normalleşmeyeceğini fakat 2 tarafın da köprüleri tamamıyla atamayacağını öngörebiliriz.

Tüm bunların dışında, Türkiye Rusya yakınlaşması, Rusya’nın Suriye konusu üzerinden yakınlaştığı ve hatta üs kurduğu İran ile Türkiye’nin ilişkilerinde yumuşamayı beraberinde getirecektir. Bu sinyaller daha önceden zaten veriliyordu. Darbe girişiminden sonra Türkiye’nin dostlarını iyi belirlemesi gerektiğini söyleyen İran, Türkiye’ye ABD konusunda mesaj vermiş oldu. Ayrıca İran, yakın dönemde PKK-PJAK ve PYD’nin aynı unsurlar olduğunu ve düşman olduklarını söyleyerek Türkiye’yle ortaklaştığı noktaları öne çıkarttı.

Sonuç

Rusya ve Türkiye’nin ayrı ayrı hesapları olduğunu söylemiştik. Bu hesapları yazı içerisinde dile getirmeye çalıştık. Toparlayacak olursak AKP açısından:

1) ABD şu an için güvenilir bir müttefik değil. Darbe girişiminde ABD’nin parmağının olduğu açık. Şartlar böyleyken Rusya ile yakınlaşmak dışarıdaki kırılganlığı biraz olsun azaltacaktır.

2) Rusya ile ekonomik mücadeleye girmenin getirdiği sonuçları AKP gördü. Bu maliyeti karşılamak AKP açısından zor. Rusya ile normalleşen ilişkiler, ekonomik anlamda da AKP’yi rahatlatacaktır.

3) Suriye konusunda AKP’nin öne süreceği fazla bir koz kalmadı. Bu politika çamura saplandı. Suriye konusunu Rusya’yla gerginliğin sürmesi pahasına kırmızı çizgi haline getirmek yukarıdaki 2 maddenin yaratacağı maliyetin ağırlığı altında ezilme riski demek. Bu AKP için hiç cazip değil. Fakat Suriye konusunda sözde siyaset değişikliği, özde el altından cihatçılara yardım bir çeşit “Ürdün politikası” şeklinde devam edecek.

Rusya açısından:

1) NATO’nun “daimi müttefikini” yanına çekmek Rusya için her şeyden önce prestij başarısı.

2) AKP’nin Suriye’deki agresif tutumunu ondan uzaklaşarak frenlemektense ona yakınlaşarak frenlemek daha mantıklı. Zira “yakınlaşarak frenlemenin” ABD’ye atılacak bir çalım olduğu ortadabeşar-esad-vs-recep-tayyip-erdoğan_485195

3) Türkiye kadar olmasa da Rusya’nın da ekonomik yaptırımlar dolayısıyla bedel ödediği açık. Rusya bir taşla siyasi, askeri ve ekonomik olmak üzere 3 kuşu vurmayı hedefliyor.

Son söz şunu söyleyelim: Tayyip ile arası açıldığında “Putin, Putin” diye yeri göğü inleten “muhaliflerin” hayal kırıklığı şaşırtıcı değil. Ne demiştik yazının başında? Burjuva siyaseti zikzaklar siyasetidir! Bu siyasette onur, dik duruş aramamak lazım. Burjuva siyasetin özü patronların iktisadî ve siyasi çıkarlarının tezahürüdür. Türkiye Rusya ilişkilerinde olduğu gibi her an farklı şekillere bürünebilir. Eski dost düşman; eski düşman dost olabilir.

(1) http://www.haberturk.com/gundem/haber/1280193-cumhurbaskani-erdogan-rusya-donusunde-ucakta-gazetecilere-konustu

(2) http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/siyaset/587305/Kilicdaroglu__Suriye_ye_h_l__silah_gonderiliyor.html

Yorumlar Kapalı

Yorumlar Kapalı