1940 Mayıs’ında, Troçki, “Stalin Benim Ölümümü Arıyor” adlı makalesinde geleceÄŸi öngörür gibiydi. 3 ay sonra 20 AÄŸustos 1940’ta Meksika Coyocan’da Stalin’in ajanı Roman Mercader Troçki’yi kafasına vurduÄŸu bir buz kıracağıyla ağır biçimde yaralamış ve Troçki bir gün sonra ölmüştü. Bu cinayet Stalin’in eski BolÅŸeviklere yönelik cinayetlerinin en sonuncusu ve en zarar verici olanıydı. Bunun nedenini 1935’te yazdığı bir makalede, Troçki’nin anlatımıyla dinleyelim: “… yaptığım iÅŸin ‘yeri doldurulamaz’ olduÄŸunu söyleyemem, 1917-1924 döneminde bile. Halbuki ÅŸu anda yaptığım kelimenin tam anlamıyla ‘yeri doldurulamaz’ bir ÅŸey. Bu ifadede en küçük bir övünme yok. İki Enternasyonal’in çöküşü, bu Enternasyonallerin ÅŸeflerinden hiçbirinin altından kalkamayacağı bir sorun yarattı. KiÅŸisel yazgımın özel koÅŸulları beni bu sorunla karşı karşıya getirdi, ciddi bir tecrübeyle tepeden tırnaÄŸa silahlanmış olarak. İkinci ve Üçüncü Enternasyonal ÅŸeflerinden gına getirmiÅŸ yeni kuÅŸağı devrimci bir metotla donatmak, ben hariç hiç kimsenin baÅŸaramayacağı bir görevdir.” (Troçki, Sürgün Günlüğü, s.63, Yazın Yayıncılık)
Nasıl Lenin 1.Dünya Savaşı’nda 2. Enternasyonal’in ihaneti karşısında Marksimin deÄŸerlerine sahip çıkıp onu yaÅŸatmayı baÅŸardıysa, Troçki de, Lenin’in ölümünden sonra, yükselen bürokrasinin Rusya’da ve komünist partiler aracılığıyla bütün dünyada Marksist geleneÄŸi tahrif etmesine karşı savaÅŸtı ve katledildiÄŸinde Marksist mirası temiz bir bayrak olarak gelecek nesillere bırakmayı baÅŸardı.
Troçki’nin bütün yaÅŸamı işçi sınıfına ve onun sosyalizm mücadelesine adanmıştı. Troçki, ilk defa tutuklanıp hapse girdiÄŸinde daha 19 yaşındaydı. 2,5 yıllık hapis sonrası Sibirya’ya sürgün edilmiÅŸti. İlk Rus Devrimi olan 1905 Devrimi sırasında devrimin baÅŸkenti olan Petrograd Sovyeti’nin baÅŸkanı oldu. 1917 Ekim Devrimi’nde devrimin kalbi olan Petrograd’ın Sovyet baÅŸkanı yine Troçki’ydi. BolÅŸevik Parti devrim çaÄŸrısı yapmaya karar verdiÄŸinde, oluÅŸturduÄŸu Devrimci Askeri Komite ile sovyetik ayaklanmayı doÄŸrudan örgütleyen oydu. Stalin, 6 Kasım 1918’de yazmış olduÄŸu ‘En Seçkin Parti Liderlerinin Rolü’ makalesinde Troçki’nin devrim sırasındaki rolünü şöyle ifade ediyor: “Ayaklanmanın pratik örgütleniÅŸi çalışmasının bütünü Petrograd Sovyet’i BaÅŸkanı olan Troçki’nin doÄŸrudan liderliÄŸi altında yürütüldü. Kesin olarak söylemek mümkün ki, parti, garnizondaki dengenin bozularak ibrenin Soveyet’e kaymasını ve Devrimci Askeri Komite’nin çalışmasının yaÅŸama geçirilmesindeki cesareti esas olarak ve herkesten önce yoldaÅŸ Troçki’ye borçludur.”
Devrimin dikkatli gözlemcilerinden Sukhanov, Troçki’yi ÅŸu haklı ifadelerle anlatıyordu: “Devrimci kurmaydaki görevinin dışında kendisini parçalarcasına Obukhovski fabrikasından Trubochny’ye, Putilov’dan Baltık’taki tesislere, binicilik okulundan kışlaya koÅŸuÅŸturup duran Troçki, sanki her yerde aynı anda konuÅŸuyordu. Gerek yığınlar gerekse kurmay personel üzerinde kurduÄŸu nüfuz kesin bir belirleyiciliÄŸe sahipti. O günlerin en önemli ÅŸahsiyeti ve tarihin bu önemli sayfasının önde gelen kahramanı oydu.” (Sukhanov, Op.Cit., S.578)
Rus Devrimi’ni en iyi anlatan eser kabul edilen “Dünyayı Sarsan On Gün” kitabında John Reed, Troçki’nin Lenin’le birlikte devrimin en önemli önder olduÄŸuna tanıklık yapar. Lenin’in milyonlarca kopyasının basılmasını ve diÄŸer dillere çevrilmesini tavsiye ettiÄŸi bu harika eser Stalin döneminde Sovyet ve diÄŸer resmi komünist partilerin basım listelerinden çıkarılmıştı. Bunun nedenini anlamak pek zor deÄŸil. Lenin’in kitap boyunca 63, Troçki’nin 53, Kamanev’in 8, Zinovyev’in 7 ve Stalin ile Buharin’in 2 kere geçmesi bile durumu açıklıyordu. Bu sayılar sadece gerçek durumu, devrim sırasında adı geçen kiÅŸiliklerin etkinliklerini anlatmaktan baÅŸka bir ÅŸey yapmaz.
Troçki sadece 1905 ve 1917’de Petrograd Sovyet’inin baÅŸkanı, Ekim Devrimi’nin iki önderinden biri deÄŸil, devrimden sonra da devrimin zaferi için her türlü yükü omuzlamış birisiydi: DışiÅŸleri KomiserliÄŸi, Kızıl Ordu’nun kurucusu ve önderi, 3. Enternasyonal’in ilk 4 kongresinin tezlerinin Lenin’le birlikte mimarı.
Rusya’da ve uluslararası kamuoyunda Lenin-Troçki hükümeti olarak bilinen hükümetin devrim sonrasında önünde zorlu bir mücadele devam ediyordu. En hayati görevlerden birisi devrimin Beyazlara ve diÄŸer emperyalist ülkelerin saldırılarına karşı savunulması için Kızıl Ordu’nun kurulmasıydı. Devrimi korumak için bu önemli görev devrimin en güvenilir liderlerinden birine Troçki’ye verilmiÅŸti. Deutscher, 1917 Ekim’inde eÄŸitim görmüş kızıl muhafızların sayısının Petrograd’da 4 bin, Moskova’da ise 3 bin olduÄŸunu söylüyordu. Kızılordu bu ufak sayılardan 2,5 yıl içinde beÅŸ milyona çıkacaktı. Lenin, Gorki ile bir söyleÅŸisinde Troçki’den iÅŸte şöyle söz ediyordu: “Bir tek yıl içinde örnek bir ordu örgütleyen ve askeri uzmanların saygısını kazanan baÅŸka bir adam gösterin bana. Elimizde böyle bir adam var. Her ÅŸeyimiz var. Ve harikalar yaratacağız.” (Maksim Gorki, Lenine et le Pysan Russe, s. 95-96) Stalinist rejim tarafından, bu sözler, Lenin eserlerinin sonraki baskılarından çıkarılmıştır.
Troçki’nin hayatının en önemli dönemine, Marksist geleneÄŸi devam ettirmek için Stalinist bürokrasiye karşı mücadele verdiÄŸi döneme, geçmeden önce Troçki’nin Marksizme en büyük katkılarından biri olan Sürekli Devrim teorisini incelememiz gerekir.
Sürekli Devrim Teorisi
Her ne kadar Troçki, hayatının sadece son 15 yılını yeri doldurulamaz olarak görse de kökenlerini Marks’ta bulan sürekli devrim teorisi onun geri kalmış ülkelerde iktidarın işçi sınıfının eline geçmesi konusunda Marksizm’e önemli bir katkısıdır.
Sürekli devrim teorisine göre, 1789’da Fransız Devrimi’nde yaÅŸanan durumun aksine, artık burjuvazi arkasına halk kitlelerini alarak iktidarı ele geçirmek için feodalizmin hâkim sınıflarına karşı bir devrime giriÅŸmeyecektir. Çünkü burjuvazinin proletaryadan korkusu feodalizme yönelik nefretinden büyüktür. Bu nedenle demokratik görevler ancak köylülük ve küçük burjuva unsurları peÅŸine takan proletarya tarafından gerçekleÅŸtirilebilir. Ama proletarya kendisini demokratik görevler ile sınırlandıramaz. İktidarı aldığı andan itibaren, proletarya, diktatörlüğünü inÅŸa etmeye baÅŸlar. Bu diktatörlük öncelikle demokratik görevleri yerine getirir ve devrimin diÄŸer ülkelere yayılmasıyla eÅŸ anlı olarak sosyalist görevlerin gerçekleÅŸtirilmesine baÅŸlar.
Troçki eÅŸitsiz ve bileÅŸik geliÅŸme yasası nedeniyle geri ülkelerin geliÅŸmiÅŸ ülkelerle aynı rotayı -önce burjuva demokratik devrim, sonra sosyalist devrim- izlemek zorunda olmadığını söyler: “Geri bir ülke ileri ülkelerin maddi ve ideolojik kazanımlarını sahiplenir… İleri ülkelerin çekicisinin peÅŸine takılmak zorundaki geri bir ülke sıraya uymaz: tarihsel olarak geri bir durumun sunduÄŸu imtiyaz… bir halka, bir dizi ara aÅŸamayı atlayarak, daha zamanı gelmeden önce, yaratılan her ÅŸeye ulaÅŸma imkanı tanır ya da daha doÄŸrusu onu buna zorlar… Amerika’yı sömürgeleÅŸtiren Avrupalılar tarihe yeniden baÅŸlamadılar… Tarihsel bakımdan geri bir ulusun geliÅŸmesi, zorunlu olarak, tarihsel sürecin farklı evrelerinin özgün bir kombinasyonuna yol açar.”(Troçki, Rus Devriminin Tarihi I: Åžubat Devrimi: Çarlığın Devrilmesi, s. 14-15, Yazın Yayıncılık)
Troçki ülkenin büyüklüğüne oranla küçük ama yoÄŸunlaÅŸmış bir sınaiye sahip Rusya’da proletaryanın politikaya etkisinin ABD gibi geliÅŸmiÅŸ bir ülkeden daha belirleyici olabileceÄŸini söyler. Bu nitelikleriyle “işçilerin ileri bir ülkeden önce, ekonomik olarak geri bir ülkede iktidara gelmeleri mümkündür.” (Troçki, Sürekli Devrim, Sonuçlar ve Olasılıklar, s. 200, Yazın Yayıncılık) Ancak Troçki ulusal arenada baÅŸlayan bu devrimin diÄŸer ülkelere yayılmaması koÅŸulunda yenilgisinin kaçınılmaz olduÄŸunu vurgular. 1848 devrimlerinden sonra Fransa’daki giriÅŸimlerin baÅŸarısızlığını açıklarken Marks da devrimin ulusal sınırlarla sınırlı kalmayıp yayılmasının ölüm kalım meselesi olduÄŸunu vurgulamıştı.
“İşçiler, nasıl burjuvaziyle yanyana kendilerini özgürleÅŸtirebileceklerine inanıyorlardıysa, aynı biçimde, öteki burjuva uluslarla yanyana, ve Fransa’nın ulusal sınırları içinde bir proleter devrimi tamamlayabileceklerini düşünüyorlardı. Ama Fransa’nın üretim iliÅŸkileri, dış ticaretiyle, dünya pazarındaki konumuyla ve bu pazarın yasalarıyla koÅŸullanmıştır; Fransa, dünya pazarının despotu İngiltere üzerinde de etkisi olacak bir Avrupa devrimci savaşı olmadan bunları nasıl kırabilirdi?”(Karl Marks, Fransa’da Sınıf Savaşımları: 1848-1850, s.42, Sol Yayınları, Ankara: 1996)
1905 devriminden sonra formülize edilen bu teori sanki gelecekte olacakları anlatır gibidir. 1917 Ekim Devrimi, sürekli devrim teorisinin en önemli ispatı olacaktı.
Troçki Bolşevik Mirasa Sahip Çıkıyor
Lenin, Alman devriminin baÅŸarısız olması durumunda Rus devriminin kaybedeceÄŸini bir çok defa vurgulamıştı. Gerçekten de öyle oldu, devrim dalgasının Almanya ve Macaristan’da kaybetmesinin ardından uluslararası sermaye Rusya’daki işçi iktidarını boÄŸmak için karşı devrimci orduları örgütledi. Çıkan iç savaÅŸta tam 6 milyon insan öldü, bunların 4 milyonu Kızılordu saflarındaydı. İşçi sınıfının en kararlı unsurları ve komünistler cephede ilk ölenlerdi. İç savaÅŸ boyunca sanayi yok olma noktasına geldi, ÅŸehirler açlıktan kırıldığı için boÅŸaldı. İç savaÅŸ devrimi boÄŸamamıştı ama öldürücü darbeyi de vurmuÅŸtu. Rusya, iç savaÅŸtan en dinamik kesimlerini kaybetmiÅŸ, çökmüş olarak çıktı. İşçi sınıfının maddi varlığının hemen hemen sona erdiÄŸi koÅŸullarda BolÅŸevik Partisi kendini sovyetlerde işçi sınıfı yerine ikame etmek zorunda kaldı. Ayrıca on binlerce parti üyesi işçi devleti memuru haline geldi. Bu memurları seçecek, denetleyecek ve gerektiÄŸinde görevden alabilecek işçi sınıfı iç savaÅŸ boyunca atomize olmuÅŸtu. Bu koÅŸullar, işçi iktidarını yıkan bürokrasinin ayrıcalıklı bağımsız bir güç olarak ortaya çıkışının maddi temellerini oluÅŸturdu. İç savaÅŸtan saÄŸ çıkmayı baÅŸaran işçi devletini önemli bir tehlike daha bekliyordu: ÅŸehirleri daha fazla beslemek istemeyen köylüler. Yeni Ekonomik Politika (NEP) ile birlikte köylülelere istedikleri tavizler verildi; özel sektörün bir serbest pazar oluÅŸturmasına imkan saÄŸlandı. Åžehirlere gıda arzını artırmak için giriÅŸilen bu politikanın bedeli, işçi sınıfının gücünün mülk sahipleri lehine azalması ve bürokrasinin hem partide hem de işçi devletinde konumunu hızlı bir ÅŸekilde güçlendirmesi oldu. İç savaÅŸ ertesinde, BolÅŸeviklerin hükümet olmaya devam edeceÄŸinin anlaşılmasıyla parti kariyeristlerin akınına uÄŸradı. bu da güçlenen bürokrasinin partide yükselebileceÄŸi zemini saÄŸladı. Stalin’in hızla yükseliÅŸi ile bürokrasinin hızlı geliÅŸimi paraleldi. Durum bir süre sonra ayrıcalıklı bürokrasinin kendini bir sınıf olarak örgütleyip proletarya iktidarının temellerini yavaÅŸ yavaÅŸ yıkmasıyla sonuçlanacaktı. Lenin de bürokrasinin güçleniÅŸinin ve devletteki yozlaÅŸmaÅŸmanın farkındaydı: “Bizim ÅŸu andaki devletimiz bürokratik bozuklukları olan bir işçi devletidir… Devletimiz öyledir ki, tamamen örgütlü proletarya kendisini ona karşı korumalıdır; eÄŸer işçilerin devletimizi korumalarını bekliyorsak, işçi örgütlenmelerinden, işçilerin kendilerini kendi devletlerine karşı korumaları için yararlanmalıyız…” Lenin bu gidiÅŸatı yaÅŸamının son yıllarında iyiden iyiye hissetmiÅŸti. Partinin merkez komite üye sayısının 100 çıkarılmasını ve bu üyelerin genç işçilerden oluÅŸmasını ısrarla istedi. Ne var ki, bu isteÄŸini hayata geçirme fırsatı bulamadı. (Burada bir parantez açmak gerekli. Lenin böyle bir fırsata sahip olsaydı da, bürokrasinin yükseliÅŸini engellemek için merkez komite ve partide yapılacak deÄŸiÅŸikliklerin yetmeyeceÄŸini; bürokrasinin üstünde yükseldiÄŸi maddi temeller -Rusya gibi geri bir ülkede sıkışıp kalan işçi iktidarının imdadına dünya devriminin yetiÅŸmemiÅŸ oluÅŸu- yok edilmeden bu sürecin durdurulmayacağını kısa süre içinde anlardı.) Vasiyetinde de Stalin’in genel sekreterlik görevinden alınmasını talep ediyordu, ama bırakın vasiyetinin gerçekleÅŸmesini vasiyet kamuoyundan hatta partiden saklandı. Mektuptan sadece merkez komitenin haberi oldu. Lenin yaÅŸamının son kavgasını bürokrasiye karşı vermiÅŸti, ama kavgasını sonuna kadar götürmesini ölümü engelledi. Lenin’in ölümünden sonra Ekim devrimini savunma görevini Troçki devraldı.
Bu doÄŸrultu da Troçki ilk olarak Sol Muhalefeti örgütledi. Sol Muhalefet Troçki’nin Rusya’dan sürgününe ve Sol Muhalefet üyesi devrimcilerin imhasına kadar, devrimin uluslararası alanda yayılması ve işçi sınıfının iktidarın öznesi pozisyonuna tekrar kavuÅŸması için çabaladı. Stalin ve bürokrasinin, işçi sınıfının liderliÄŸine yönelik giriÅŸtiÄŸi imha kampanyası sırasında zorla sürgün edildikten (1927) sonra da Troçki Marksizm’in, BolÅŸevizm’in özünü korumak için Rusya’daki deÄŸiÅŸime ve bürokrasiye karşı uluslararası arenada mücadele verdi. Uluslararası Sol Muhalefet aracılığıyla bütün dünyada Stalinizmin tahrifatlarına, işçi sınıfına ihanet anlamına gelen politikalarına karşı mücadele etti.
Tek Ülkede Sosyalizme Karşı Dünya Devrimi
1917 Ekim Devrimi’nin ilk günlerinden itibaren BolÅŸevikler devrimin kaderini uluslararası arenada yeni işçi devrimlerinin gerçekleÅŸmesine baÄŸlamışlardı. Lenin: “Biz her zaman için hareketimizi uluslararası bir devrime baÄŸladık ve bunda kesinlikle haklıydık… Biz her zaman önemle belirttik… tek bir ülkede sosyalist devrim gibi bir ÅŸeyi baÅŸarmak olanaksızdır.” diyordu. Lenin Mart 1919’da devrimin yayılmasının neden hayati olduÄŸunu şöyle anlatıyordu: “Yalnız tek bir ülkede deÄŸil bir ülkeler sisteminde yaşıyoruz ve Sovyetler Cumhuriyeti’nin emperyalist devletler ile yan yana uzun bir süre varolacağı düşünülemez. Sonunda ya biri ya da öbürü kazanmak zorundadır.”
1924’e kadar Stalin de devrimin yayılması gerektiÄŸi yönünde söylemler veriyordu. daha 1924 Nisan’ında Stalin “Tek bir ülkede çabalar burjuvaziyi devirmek için yeterlidir, bizim devrim tarihimizin doÄŸruladığı da budur. Fakat Sosyalizmin nihai zaferi için -sosyalist üretimin organizasyonu için- yalnız başına tek bir ülkenin, özellikle Rusya gibi aslen kırsal bir ülkenin çabaları yeterli deÄŸildir; birkaç geliÅŸmiÅŸ ülkenin proletaryasının çabaları gereklidir.” (Stalin, Ancak birkaç ay içerisinde, Stalin tam tersi bir pozisyon alacaktı. Aralık 1924’de yayınlanan aynı kitabın ikinci Rusça baskısında bu bölüm yoktur, onun yerini ÅŸu satırlar almıştır: “İktidarı pekiÅŸtirdikten ve köylülüğün öncülüğünü ele geçirdikten sonra, muzaffer proletarya bir sosyalist toplum kurabilir ve kurmalıdır…”
Bu tarihten sonra enternasyonalizm ve dünya devrimi sadece Troçki ile birlikte anılır olmuÅŸtu. 1928 yılındaki Komünist Enternasyonal’in 6. kongresinden sonra bir daha dünya devrimi kavramı Stalinist hareket tarafından kullanılmadı.
Troçki sürgününe kadar Alman ve Çin devrimlerinin baÅŸarıya ulaÅŸması ve devrimi yayma perspektifinden vazgeçilmemesi için mücadele etti. Rusya’dan sürülmesinden sonra da dünyanın bir dizi ülkesinde oluÅŸan devrimci durumların, karşı-devrimci Stalinist bürokrasiye raÄŸmen, işçi iktidarı ile sonuçlanması için var gücüyle çalıştı. 1943’te ABD BaÅŸkan yardımcısı Henry Wallace’ın ÅŸu sözleri burjuvazinin de Troçki’nin mücadelesinin anlamını ne kadar iyi kavradığının kanıtıdır: “EÄŸer Rusya dünya çapında devrimi kışkırtan Troçkist fikre bir kez daha kapılırsa 3. Dünya Savaşı kaçınılmaz olur.”( Wallace’ın konuÅŸması 9 Mart 1943 tarihli New York Times’ta yer aldı. )
Halk Cephesine Karşı Birleşik İşçi Cephesi
MenÅŸevik bir siyaset olan Halk cephesi politikası, Stalinist bürokrasinin faÅŸizme karşı mücadele taktiÄŸi olarak İspanya, Fransa ve nicelerinde uygulanmadan önce kendisini Çin Devrimi sırasında gösterdi. Açık bir sınıf uzlaÅŸmacılığı olan bu siyaset, Çin’deki devrimci durum sırasında Çin Komünist Partisi’ne burjuva milliyetçisi Kuomintang içine girmesini salık verdi. 1917 Ekim Devrimi’ne raÄŸmen, MenÅŸevik bir politika olan burjuvazinin liderliÄŸinde demokratik devrim çizgisinde ısrar eden Stalinist bürokrasi, böylece komünistleri ve dolayısıyla işçi sınıfını burjuvazinin kuyruÄŸuna taktı. Troçki, Çin Komünist Partisi içinde güçlü olan Uluslararası Sol Muhalefetin üyeleri aracılığıyla bu karşı-devrimci politikaya karşı savaÅŸtı. Sürekli Devrim teorisini, Lenin’in Nisan Tezlerini ve en nihayetinde bu teorilerin ispatı olan Ekim Devrimi’ni unutsak dahi, BolÅŸeviklerin yıllarca yürüttüğü mücadele içinde işçiler ve köylüler arasındaki ittifak hiçbir durumda ve asla partilerin kaynaÅŸmasıyla sonuçlanmamıştı. Stalin ve Lenin arasındaki ideolojik farkı gelin kendi ağızlarından dinleyelim:
1925’de Stalin, DoÄŸu komünistlerine ÅŸunu salık veriyordu: “Komünistler, birleÅŸik bir ulusal cephe politikasını aÅŸmalı ve işçilerle küçük burjuvazi arasında devrimci bir koalisyon politikasını benimsemelidir. Bu koalisyon, Kuomintang modelinden sonra, üyelerini işçi sınıfı ve köylülük içinden devÅŸiren tek bir partinin yaratılmasıyla ifade bulabilir.”(Stalin, “DoÄŸu Halkları Üniversitesi’nin Politik Görevleri” adlı konuÅŸma, 18 Mayıs 1925 ya da 1926 basımlı Leninizmin Sorunları, s. 264) (Bu sözler, kitabın yeni baskılarından çıkarılmıştır.)
Bu sözleri Lenin’in 1906’da söylemiÅŸ olduÄŸu ÅŸu sözlerle karşılaÅŸtırın: “Son öğüdümüz: Kentin ve kırın proleterleri ve yarı-proleterleri, ayrı örgütlenin! Hiçbir küçük mülk sahibine güvenmeyin, hatta en küçüklerine veya ‘çalışanlarına’ bile… Biz köylü hareketini sonuna kadar destekleriz, ama hatırlamalıyız ki, bu baÅŸka bir sınıfın hareketidir, sosyalist devrimi baÅŸarabilecek ya da baÅŸaracak olan sınıfın deÄŸil.”(Lenin, Eserler, Cilt IX, s. 410)
1908’de Lenin ÅŸunları söylüyordu: “Proletarya ve köylülük arasındaki ittifak, gerçekten söyleyelim ki, hiçbir durumda farklı sınıfların ya da proletarya ve köylülüğün partilerinin kaynaÅŸması anlamında yorumlanmamalıdır. Sadece kaynaÅŸma deÄŸil, her türden uzatmalı anlaÅŸma da işçi sınıfının sosyalist partisi için ölümcül olacak ve devrimci demokratik mücadeleyi zayıflatacaktır.”(Lenin, Eserler, Cilt XI, kısım 1, s. 79)
Troçki, komünistlerin Kuomintang’dan bir an önce kopması ve devrimi liderliÄŸini eline alması için mücadele etti. Ancak, Stalinist bürokrasinin Çin proletaryasının Çan Kay-ÅŸek’in liderliÄŸindeki burjuvaziye boyun eÄŸmesine yol açan çabaları trajik bir yenilgiyi beraberinde getirdi. Devrimin yenilgisinden sonra Komünist Parti’sinin yüz binlerce üyesi Kuomintang tarafından katledildi. SaÄŸ kalanlarsa ÅŸehirlerden kaçmak zorunda kaldılar.
Toparlayacak olursak, halk cephesi politikasının özü sınıf iÅŸbirliÄŸine dayanıyordu. Stalinist komünist partiler sınıf hareketinin en radikal dönemlerinde, ‘ılımlı’ burjuva ortakları korkup cepheden ayrılmasınlar diye işçi sınıfının mücadelelerini baltaladılar. Bu politika nerede uygulandıysa felaketten baÅŸka bir ÅŸey getirmedi, getiremezdi. Troçki’nin birleÅŸik işçi cephesi siyaseti ise asıl düşmanın sermaye düzeni ve kapitalistler olduÄŸunu bilerek, devrimci işçilerle henüz reformist olan işçilerin sınıf çıkarları doÄŸrultusunda birleÅŸik bir cephede bayrakları asla karıştırmadan omuz omuza mücadele etmesini savunuyordu. Böylelikle hem burjuvaziye karşı verilen mücadelede güçlü bir direniÅŸ cephesi yaratılacaktı, hem de reformist işçilerin kendi uzlaÅŸmacı sosyal demokrat liderlerinin gerçek yüzünü görmeleri saÄŸlanacağından onların da komünist kampa geçiÅŸini hızlandırılacaktı. Böylelikle komünistler, hem kendi bağımsız devrimci sınıf siyasetlerini izleyebilecekler hem de reformizmin kitle tabanının devrimciler lehine boÅŸalmasını saÄŸlayacaklardı.
Faşizme Karşı Mücadele
Rusya ve 3. Enternasyonal’de, 1930-1933 dönemi arasında “3.Dönem”e girildiÄŸi fikri hakimdi. Buna göre, 1. dönem kapitalizmin krizlerinin ve devrimlerin dönemiyken, 2. dönem istikrar dönemi, 3. dönem ise kapitalizmin sonunu getirecek dönemdir. Bu teoriye göre faÅŸizmle sosyal demokrasi ikiz kardeÅŸlerdi ve Almanya “tedrici ve adım adım faÅŸitleÅŸiyordu”. Bu anlayışa göre, sosyal demokratlarla hiçbir ÅŸekilde ortak cephe oluÅŸturulamazdı. FaÅŸizmi yenebilmek için önce sosyal demokrasiyi yenmek gerektiÄŸini öne sürüyorlardı. 14 Eylül 1930’da KPD’nin yayın organı Rote Fahne, seçim sonuçlarını şöyle deÄŸerlendiriyordu:
“Hitler’in seçim zaferi gelecekteki yenilgisinin tohumlarını taşıyor. 14 Eylül Nasyonal Sosyalizm’in Almanya’da en üst noktaya çıktığı gündür. Bundan sonra sadece yenilgi ve gerileme gelebilir. Dün, Bay Hitler’in en büyük günüydü, ama seçim zaferleri yenilgilerinin de baÅŸlangıcıdır”. Rote Fahne hızını alamıyordu: “Hitler’den sonra da bizim sıramız gelecek.” Bu yaklaşım, işçileri yaklaÅŸan tehlike karşısında canla baÅŸla savaÅŸmaktan alıkoyuyor, faÅŸizmin iktidarında işçi hareketinin ezileceÄŸini yok sayıyordu. Bu da işçi sınıfında bilinç bulanıklığı yaratıyordu.
Troçki, bütün enerjisini Almanya’da faÅŸizme karşı mücadelenin Marksist yönetimini, yani KPD ile sosyal demokratların birleÅŸik işçi cephesi oluÅŸturmasının önemini anlatmaya harcıyordu. Troçki’nin önerdiÄŸi birleÅŸik işçi cephesi politikası Ekim Devrimi günlerine uzanan bir maziye sahipti. BolÅŸevikler, general Kornilov ile birlikte bir darbe hazırlığında olan ancak daha sonra darbenin sovyetleri ve dolayısıyla kendisini ezecek olduÄŸunu fark eden Krenski’yi kaderine terk etmeyip burjuva demokrasisini korumuÅŸlardı. Böylece de karşı-devrimin sovyetleri ezmesini engellemiÅŸlerdi. BolÅŸeviklerin, o zaman ‘Kornilov’u yenmek için Krenski’yi yenmek gerek’ demeye hakları vardı. Onlarsa MenÅŸeviklere ve Sosyal Devrimcilere bir birleÅŸik mücadele cephesi önerdiler. Troçki, yaÅŸadıkları olaya tanıklık ediyor: “Sendikal örgütlerin verdiÄŸi kefalet sayesinde hapisten kurtulup hücreden çıkınca dosdoÄŸru Ulusal Savunma Komitesinin bir toplantısına katıldım ve orda beni hapiste tutan Krenski’nin müttefikleri MenÅŸevik Dan ile Sosyal Devrimci Gots’la birlikte Kornilov’a karşı mücadele sorunlarını inceleyip bazı kararlar alınmasını saÄŸladım.” (Troçki, FaÅŸizme Karşı Mücadele, s.151, Yazın Yayıncılık)) Lenin durumu şöyle ifade ediyordu: “Devrimci proletaryanın, BolÅŸeviklerin ezilmesine, cephedeki katliamlara ve işçilerin silahsızlandırılmasına yardım ettikleri için, Sosyal Devrimciler ve MenÅŸeviklerden, denebilirse “öç almak” amacıyla bunları karşı devrime karşı desteklemeyi “reddebileceklerini” düşünmek, en büyük hata olurdu…”(aktaran Troçki, FaÅŸizme Karşı Mücadele, s. 108)
BirleÅŸik içi cephesi taktiÄŸi Komünist Enternasyonal’in 3. ve 4. kongrelerinde hazırlanan tezlerle de onaylanmıştı. Bunlara göre: “BirleÅŸik cephe sorunu, -kendilerini işçi sınıfına dayandıran çeÅŸitli politik örgütler arasında bir bölünmenin bu dönemde kaçınılmaz olmasına raÄŸmen- kapitalizme karşı mücadelede işçi sınıfı için bir birleÅŸik cephe saÄŸlanmasının acil ihtiyacından doÄŸar… EÄŸer Komünist Partisi, Komünist işçilerle Komünist olmayan işçiler (sosyal demokratlar da dahil) arasında ortak, eÅŸgüdümlü eylemlerin her an mümkün kılınması amacına yönelik örgütsel yollar aramamış olsaydı, işçi sınıfının çoÄŸunluÄŸunu, kitle eylemi temeli üzerinde kazanmaktan aciz olduÄŸunu göstermiÅŸ olurdu… EÄŸer işçi kitlelerini sadece kendi bayrağımız çevresinde toplayabilseydik … ve eÄŸer gerek parti gerekse sendika, bütün reformist örgütleri bir çırpıda aÅŸabilseydik, elbette en güzel ÅŸeyi saÄŸlamış olurduk. Ama o zaman da, bizzat birleÅŸik cephe sorunu bugünkü biçimiyle varolmazdı…”(aktaran Troçki, FaÅŸizme Karşı Mücadele, s.201)
Sosyal demokrasinin faÅŸizmin bir kanadı olduÄŸu ve Hitler’i yapabileceklerini küçümseyen Stalinist taktikler işçi sınıfını faÅŸizm tehdidi karşısında savunmasız bırakıyordu. 1931 Kasım’ında Troçki olacakları görmüş ve mücadelesini bu sonu önlemeye adamıştı: “Nasyonal Sosyalist’lerin iktidara geliÅŸleri her ÅŸeyden önce Alman proletaryasının en ileri kesiminin imha edilmesi, örgütlerinin yok edilmesi ve (proletaryanın) kendi gücüne ve geleceÄŸine olan inancının kaybolması demek olacaktır. Almanya’da çeliÅŸki ve zıtlaÅŸmalar son derece tehlikeli bir duruma geldiÄŸi için de, Alman Nasyonal Sosyalizminin iÅŸleyebileceÄŸi cinayetlerinin yanında İtalyan faÅŸizminin cehennemi iyice sönük ve neredeyse insani bir deney gibi gözükecektir.” (Troçki, FaÅŸizme Karşı Mücadele, s. 137-8)
Troçki, yaklaÅŸan felaketin boyutlarını tekrar tekrar vurguladı: “Komünist işçiler; siz yüzbinler, milyonlarsızınız, gidecek bir yeriniz yoktur, size yetecek kadar pasaport bulunmayacaktır. FaÅŸizm iktidara gelirse kafalarınızın ve kemiklerinizin üstünden korkunç bir tank gibi geçecektir. KurtuluÅŸ yalnızca amansızca bir kavganın sonundadır. Yanız sosyal demokrat işçilerle gireceÄŸiniz bir mücadele birliÄŸi zaferi getirebilir. Komünist işçiler, acele edin, çok az zamanınız kaldı!”(Troçki, FaÅŸizme Karşı Mücadele, s. 157)
Troçki, devrimci Marksizmi net ve sağlam şekilde kavramasıyla Almanya sınıf savaşımının gelecekteki seyrini neredeyse tüm ayrıntılarıyla öngörebilmişti. Ama olacaklar kader değildi. Nasyonal sosyalistlerin 11 milyon oy aldığı Kasım 1933 seçimlerinde Sosyal demokratların oyu 7 milyon Komünistlerin oyu ise 6 milyondu. İkisinin toplam oyu Nazilerden fazlaydı. Kaldı ki sınıf savaşımının kritik sorunları oy sandıklarında çözülmez. Nazilerin küçük burjuva kökenli oylarının yanında sol partilere giden oylar tüm hayatı kontrol edebilme gücüne sahip işçi sınıfının oylarıydı. Komünist ve sosyal demokrat işçilerin tabanda kuracağı anti faşist militan birliğin Nazileri ezip geçeceği kesindi. Bu, proletaryanın küçük burjuvaziye karşı üstünlüğünün bir ifadesidir. Bütün bunlara rağmen, Naziler hiçbir direnişle karşılaşmadan iktidara geldi ve 6 milyonu Yahudi olmak üzere 10 milyon insanı katletti, bütün işçi örgütleri bu dönemde yok oldu. Stalinistler Nazilere tek bir kurşun sıkmadan teslim oldu.
4. Enternasyonal’e Giden Yol
Almanya’da Nazilerin iktidara gelmesi ve Stalin egemenliÄŸindeki Komünist Enternasyonal’in bunu engellemek için hiç bir diÅŸe dokunur çaba göstermiÅŸ olmaması Stalin’in dünya işçi hareketi arenasında oynadığı karşı-devrimci rolü Troçki’nin gözleri önüne serdi. Troçki, 1933’de yeni bir enternasyonal oluÅŸturma çaÄŸrısını yaptı. 4. Enternasyonal’in gerekliliÄŸini onun ÅŸu sözleri açıklıyordu: “FaÅŸizm tehdidi karşısında harekete geçmeyen ve bürokrasinin rezil eylemlerine uysalca boyun eÄŸen bir örgüt, böylece ölü olduÄŸunu ve yeniden canlandırılamayacağını kanıtlar.”
Stalinist bürokrasinin İspanyol Devrimi’ne ihaneti Troçki için son noktaydı. Hayatının son yıllarının bütün enerjisini, 1933’de gerekliliÄŸini ortaya koyduÄŸu 4. Enternasyonal’in inÅŸası için harcadı. Öte yandan Troçki bu kararı almakta geç kalmıştı. Sürgün edildiÄŸi 1927’den 1933’e dek Uluslararası Sol Muhalefet resmi komünist partilerin içinde kalmayı, orada proleter mevzilerin savunusunu yapmayı kendisine hedef olarak seçmiÅŸti. Troçki’ye bu konuda haksızlık da yapmamak gerekir. Daha önce yaÅŸanan hiçbir deneyim BolÅŸevik Parti’nin içinden Ekim devrimini boÄŸazlayacak karşı devrimin çıkacağını göstermiyordu. Karşı devrimin hep dışarıdan kapitalist sınıfların öncülüğünde gerçekleÅŸebileceÄŸi hesap ediliyordu. Yine de karşı devrimin bürokratik özünü kavrayan, bu konudaki yaklaşımları sistematikleÅŸtiren yine Troçki’den baÅŸkası deÄŸildi.
4.Enternasyonal ve Troçki bir yandan emperyalist sisteme karşı savaşırken diÄŸer yandan da Stalinist rejimin doÄŸrudan fiziki imhaya yönelen saldırılarını göğüslemeye çalıştılar. John Molynuex dediÄŸi gibi, “Yeni bir enternasyonali derhal kurmak sözkonusu olamazdı. Bunu dereceli olarak inÅŸa etmek gerekecekti. Ne yazık ki, bunu yapmak için gerekli objektif koÅŸullar son derece elveriÅŸsizdi. 1. Dünya Savaşı’nın başında tecrit edilmiÅŸ durumda olmasına raÄŸmen Lenin, en azından BolÅŸevik Partisi biçiminde saÄŸlam bir ulusal temelin avantajına sahipti. Buna raÄŸmen 3. Enternasyonal Rus Devrimi’nin zaferinden ancak 2 yıl sonra kurulabildi. Troçki ne böyle bir temele sahipti ne de hayatı boyunca ikinci bir proletarya devrimi zaferi görmek kendisine nasip oldu.” (Molyneux, Marksizm ve Parti, s. 167, Belge Yayınları) 4. Enternasyonal’in dayanağı olabilecek ulusal temel olan Rus Sol Muhalefeti’nin Ekim devrimi geleneÄŸinden gelen tüm kadroları ve militanları Stalinist aygıt tarafından katledilmiÅŸti. Yine Rusya’dan sonraki en büyük seksiyon olan Çin Sol Muhalefeti Stalinist ve burjuva karşı devrimciler tarafından yok edildiler. Troçki’nin damatları, çocukları, torunları ve önde gelen yoldaÅŸları siyasal cinayetlerin kurbanı oldular. Öyle ki öne çıkan devrimci Marksist militanlar Fransa’da, Vietnam’da dünyanın birçok yerinde katledildiler. Tüm bu olaÄŸanüstü baskı koÅŸullarında 4.Enternasyonal gereken kadro birikimini saÄŸlayamadı. ABD, İngiltere, Fransa’daki ufak yapılar bir yana bırakılırsa 4.Enternasyonal’in dünya çapında yapısal gücü yoktu.
Zayıflığına raÄŸmen 4.Enternasyonal’den gerek emperyalizm gerekse de Stalinistler son derece korkuyorlardı, zira 4.Enternasyonal ve lideri Ekim Devrimi geleneÄŸini, BolÅŸevizm’i ve proleter dünya devrimini simgeliyordu. Bu yüzden, bir an evvel yok edilmek istendi.
Troçki 1940 yılında katledildiÄŸinde proletaryanın uluslararası devrim davasına büyük bir darbe vuruldu, çünkü Troçki’den sonra 4.Enternasyonal’in üstlenmeye çalıştığı misyonu taşıyabilecek lider ve kadrolar yoktu. Hiçbir zaman bunların yetiÅŸtirilmesine fırsat bulunamamıştı. Sonuçta, Troçki’nin ölümünden sonra 4.Enternasyonal dağıldı. Öte yandan Troçki ve Troçki zamandaki 4.Enternasyonal BolÅŸevizm bayrağının yere düşmemesini saÄŸlayarak o bayrağı gelecek kuÅŸaklara devretmeyi baÅŸardılar. Lenin BolÅŸevizm’in yaratıcısı, Troçki ise onu hayatı pahasına koruyarak gelecek nesillere devreden kiÅŸidir. O bayrağı daha yükseklere taşımak biz genç komünistlerin boynunun borcudur.











