Ege Denizi Göçmenlere Mezar Olmaya Devam Ediyor!
14 Haziran Çarşamba günü Ege Denizi’nde büyük bir facia ve insanlık trajedisi yaşandı. Libya’dan hareket ettiği ve en az 750 göçmeni taşıdığı belirtilen bir balıkçı teknesi Mora Yarımadası açıklarında motorunun bozulması nedeniyle battı.
Yunanistan’dan yapılan açıklamada balıkçı teknesinde kadın ve çocukların da aralarında bulunduğu Afganistan, Pakistan, Suriye, Mısır ve Filistin kökenli göçmenler yer almaktaydı. Bir açıklamaya göre, teknede en az 100 çocuk olduğu ifade ediliyor. Yine yapılan açıklamada 79 göçmenin yaşamını yitirdiği belirtilse de yaşamını yitirenlerin sayısının çok daha fazla olduğu düşünülüyor. Zira, 500’e yakın göçmenin hâlâ kayıp olduğu belirtiliyor.
Yaşanan facianın ardından Yunanistan’da on binlerce insanın katılımıyla bir protesto gösterisi düzenlendi. Atina’da düzenlenen gösteride parlamento önünde göstericilerle polis arasında çatışmalar da yaşandı.
Yakın zamanda bir seçim sürecinden çıkan Yunanistan’da, hükümet kurulamaması nedeniyle geçici hükümet görevde bulunuyor. Protestocular geçici hükümete karşı öfkelerini dile getirmek için “Ulusal yasımız yok, sınıf kinimiz var!” ve “Toplu katliam!” şeklinde haykırırken Avrupa Birliği’nin (AB) göçmen politikalarını da sert bir biçimde eleştirdiler. Atina’daki protestoda eylemcilerin “AB-Yunanistan Sahil Güvenlik-Frontex: Katiller” şeklinde pankartlar taşıdığı da görüldü.
Olayın ardından başlatılan soruşturmada kaçakçılıkla suçlanarak gözaltına alınanların olduğu belirtilirken Yunanistan Sahil Güvenlik ekiplerinin göçmenleri İtalya karasularına itmeye çalıştığı iddiası gündeme geldi. Yunanistan makamları söz konusu iddiaları yalanlarken uluslararası yardım çağrılarının karşılık bulmadığını iddia ettiler.
Kazadan kurtulan bir göçmenin anlattığına göre, tekne batmadan önce Yunanistan Sahil Güvenlik ekiplerinden yardım istenmiş. Yunanistan botu ise ip takıp tekneyi çekmeye çalışırken teknenin savrulması ve batmasına neden olmuş olabilir.
Yakın zamanda benzer faciaların yaşandığı da hafızalarda yerini korurken Avrupa Birliği makamlarından yas ve üzüntü çağrısı dışında somut herhangi bir adım atılmaması dikkat çekiyor.