
14 Şubat’ta Keşmir’de Hindistanlı paramiliter polis gücüne bombalı araçla yapılan saldırıda 46 personel hayatını kaybedince Pakistan ve Hindistan bir kez daha savaşın eşiğine geldi. Saldırıyı Jaish el Muhammed adlı İslamcı örgüt üstlendi. Hindistan askeri birimleri 30 yıldır bu kadar ağır kayıp vermemişti. Hindistan bu tarz saldırılarından ötürü Pakistan devletini ve istihbaratını sorumlu tutuyor. Pakistan ise sorumluluğu reddetti ve saldırıyı kınadı.
Kayıplar çok büyük olunca Hindistan’daki milliyetçi ve dinci Modi iktidarı misillemeci bir tavır almak konusunda gecikmedi ve hatta askeri gerilimde sıçrama yaratacak şekilde Pakistan hava sahasını ihlal ederek Jaish el Muhammed örgütünün kamplarına hava saldırısı düzenledi. Şüphesiz Modi’nin aklında Nisan ayındaki seçimler var.
Bu kampanya devam ederken iki ordunun savaş uçakları havada kapışmaya başladı. Pakistan ordusu düşürülen bir Hint uçağının pilotunu sağ olarak ele geçirmesinin fotoğraflarını dünyaya servis etti. Pakistan ordu kaynakları bunun dışında bir Hint uçağını daha düşürdüklerini duyururken Hint ordusu da bir Pakistan savaş uçağının düşürüldüğünü iddia etti.
SavaÅŸ uçaklarının düşmesiyle havada tırmanan gerilim üzerine, çok sayıda havalimanı ulusal ve uluslararası uçuÅŸlara kapatıldı. Pakistan’daki tüm havalimanlarında sivil ve ticari uçuÅŸlar durduruldu. Pakistan, ayrıca hava sahasını ikinci bir duyuruya kadar kapattığını açıkladı.
Hindistan tarafında ise Srinagar, Cammu, Leh, Çandigar ve Amritsar’daki havalimanlarında uçuÅŸlar durduruldu. Bölge basınında yer alan haberlerde, Pakistan ve Hindistan hava sahasını kullanacak sivil uçakların da ya çıkış havalimanlarına döndüğü ya da alternatif rota arayışında olduÄŸu belirtildi.
Emperyalizmin PisliÄŸi
Bir tarafta dinci milliyetçi Modi ve Hindistan devleti, diÄŸer yanda El Kaide gibi örgütlerle iç içe geçmiÅŸ olan Pakistan devleti ve istihbaratı. Bu iki dinci ve milliyetçi devletin elinde nükleer silahlar var ve tırmanacak bir savaşın sonucunun nerelere varacağı belirsiz. Åžimdilik mesele karşılıklı bir askeri gövde gösterisi durumunda ama kimse tırmanmanın kontrolden çıkmayacağını söyleyemez. Etnik ve dinsel nefreti körükleyerek iktidarlarını ve düzenlerini tahkim eden kokuÅŸmuÅŸ burjuva devletler düşman devlet karşısında altta kalmış olmayı kaldıramazlar. Bütün toplumu milliyetçi bir ÅŸekilde terörize ettikten sonra geri adım atmak burjuva politikacılar ve devlet adamları için pek kolay iÅŸler deÄŸildir. Åžimdiye kadarki çatışmalarda Pakistan devleti durumdan memnunken Hindistan’ın çatışmaya yeni bir boyut ekleyip eklemeyeceÄŸi henüz belirsiz.  Â

Pakistan ve Hindistan arasındaki savaşlar, emperyalist-kapitalist gericiliğin çürümesinin ve insanlığa savaşlar ve katliamlar dışında bir şey vaat etmediğinin bir kanıtı. Meselenin kökenleri ise birleşik Hindistan’ın Britanya tarafından sömürgeleştirilmesine kadar gidiyor. İngiliz işgalciler baş etmekte zorlandıkları anti-sömürgeci muhalefeti yenmek için emekçileri bölme stratejisi izledi. Buna göre Britanya emperyalizmi azınlık Müslümanları sürekli destekler göründü ve Hintli halkın Müslüman azınlığa karşı bilenmesini sağlamaya çalıştı. Bu şekilde dinsel çatışmalar sürekli kışkırtıldı. Bir yandan da emperyalist işgale ve sömürü sistemine karşı güçlenen sınıf hareketini engellemek gerekiyordu. Sınıf hareketi din ve etnisite ayrımlarını ortadan kaldırıyor; eşit, bağımsız ve sosyalist bir Hindistan mücadelesini müjdeliyordu. Bu emperyalizm için çok tehlikeli olduğundan Britanyalılar bağımsızlık mücadelesi konusunda daima burjuva pasifist Gandi’yi ve partisi Kongre’yi destekledi. Sınıf hareketi yükseldiğinde derhal etnik-dinsel kışkırtmalar devreye sokuldu. Sınıf hareketini etkisizleştirmek konusunda en büyük destek Stalinci SSCB’den geldi. Moskova’ya bağlı Hindistan Komünist Partisi anti-sömürgeci hareketi baltalamakla meşguldü, çünkü Stalin Churchill ile müttefikti. Hindistan Komünist Partisi bütün hareketi Gandi liderliğine terk etti. Bu şekilde sosyalist dönüşümün birleştirici gücü devre dışı kalmış oluyordu. Sosyalist mücadele olmayınca dinsel boğazlaşmanın kapıları ardına kadar açılmış olacaktı.
Sömürgeciliğin Bitişi
Gandi’nin liderliğinde Hindistan bağımsızlığına kavuştu, ama bu burjuva çözüm emekçiler için çok dramatik sonuçlar üretti. Emekçilere düşen yoksulluk, geleceksizlik ve halklar arası boğazlaşmaydı. Britanya çekildiğinde tarihin gördüğü en büyük katliamlar ve etnik temizlikler yaşandı. Milyonlar öldü, yüz milyonlar yer değiştirdi. Bu şekilde Hindistan bölünecek, Müslüman Pakistan kurulacak, doğudaki yine Müslüman olan Bangladeş de Pakistan’dan kanlı savaşlar neticesinde ayrılacaktı. Hindistan’da kalan Müslüman azınlık ise Hindu milliyetçiliğinin baskısına maruz kalmak durumundaydı. Pakistan bölümünde ise Hindu zaten kalmamıştı. Daha sonraki yıllarda Pakistan ve Bangladeş yine emperyalizmin yönlendirmesiyle fanatik cihatçılığın merkez üssü olacaktı. 70 yıl önceki bölünmenin yaraları ise hala kanamaya devam ediyor.
Keşmir’in Durumu
İngiltere 1947’de Hindistan’dan çekilirken, prenslik ÅŸeklinde yönetilen KeÅŸmir’i Hindistan ya da Pakistan ile birleÅŸme konusunda serbest bıraktı. Nüfusunun yüzde 90’ı Müslüman olan KeÅŸmir halkı 1947’de Pakistan’a katılmaktan yana tavır alsa da dönemin prensi Hindistan ile birleÅŸmeye karar verdi. Karara KeÅŸmir halkı karşı çıktı.
Pakistan ve Hindistan’ın bölgeye asker göndermesi üzerine de taraflar 1947’de ilk kez savaÅŸtı. İki ülke arasında yine aynı nedenle 1965 ve 1999’da da savaÅŸ çıktı.
KeÅŸmir’in yüzde 45’i Hindistan’ın, yüzde 35’i Pakistan’ın kontrolünde bulunuyor. Bölgenin yüzde 20’sine ise 1959’da fırsattan istifade ederek bölgeyi ele geçiren Çin hakim durumda. Hindistan ele geçirdiÄŸi bölgeleri “Cammu KeÅŸmir” eyaleti adı altında kendine baÄŸladı.
Cammu KeÅŸmir, halen Hindistan’da Müslüman nüfusun çoÄŸunlukta olduÄŸu tek eyalet olma özelliÄŸi taşıyor. Pakistan ise kendi kontrolü altındaki KeÅŸmir’e “Azad KeÅŸmir (Bağımsız KeÅŸmir)” ve “Gilgit Baltistan” adıyla iki özerk bölge statüsü verdi.
Keşmir Hindistan, Pakistan ve Çin’den bağımsız olmak istiyor
Keşmir halkı bölge devletlerinin arasında sıkışmaktan yorulmuş durumda. Etnik ve dinsel çatışmalar, halka hiçbir gelecek vaat etmezken egemen sınıflar bu gerilimden kazançlı çıkıyor. Bu yüzden de karşılıklı biçimde kökten dinci unsurlar destekleniyor ve çatışmalar alevlendiriliyor. Böylelikle oluşan ortamda emek mücadelesi ya da ezilen ulusun hakkını araması engellenmiş oluyor. Bu gibi durumlarda egemen devletler ve emperyalist ortakları sorunu kangren haline getirmek için ellerinden geleni yaparlar. Keşmir’de yaşanan da budur. Mesele sadece Keşmir halkı da değil. Milyarları aşan Hindistan ve Pakistan emekçileri bu şekilde hipnotize edilmekte, sınıf mücadelesi gündemden düşürülmektedir. Milliyetçi, dinci hançer halkları sırtından dağlamakta oluk oluk kan akıtmaktadır. Bu deli gömleği yırtılmadan ne barış, ne bir rahat ne de bir gelecek söz konusu olabilir. Keşmir halkının kurtuluşu Güney Asya’da Pakistan, Hindistan ve Bangladeş’i de alacak şekilde yayılan emekçi atılımının gerçekleşmesine bağlıdır.














