Latest posts by Sosyalist Gündem (see all)
15 Temmuz darbe giriÅŸiminin üzerinden dört yıl geçti ve Türkiye’de köprünün üzerinden çok sular aktı. Bu dört yıllık süreçte ErdoÄŸan tek adam rejimini adım adım inÅŸa ederken, ekonomik ve sosyal bir krizle cebelleÅŸen bir ülke manzarasıyla karşı karşıyayız. 15 Temmuz’u darbelere karşı bir direniÅŸ ve demokrasi masalına dönüştüren İslamcı-milliyetçi retorik, bir darbe dönemini aratmayacak bir yönetim tesis etmekten çekinmedi.
- Darbe giriÅŸiminin ardından ilan edilen ve yıllarca sürdürülen OHAL’le birlikte FETÖ’ye karşı mücadele adı altında yüz binlerce solcu, muhalif kamu kurumlarından, akademiden tasfiye edildi ve bu maÄŸduriyet ortada açık bir haksızlık olmasına raÄŸmen sürdürülüyor.Â
- Düşünce ve ifade özgürlüğünün baskılanması, eylem yasakları bir darbe dönemini aratmayacak şekilde uygulanıyor. Yakın zamanda hükümetin sosyal medyaya da yasal sınırlamalar getirmesi kesin görünüyor.
- Muhalif örgütler ve kurumlar üzerindeki baskı artık boyut değiştiriyor. Bunun son örneği baroların bölünmesi. Savunma makamını işlevsizleştirmek ve denetim altına almak için atılan bu adımın bir benzerinin gelecekte meslek odalarına, TTB gibi kurumlara da uğraması ihtimali artıyor.
- Kadınlara ve LGBTİ bireylere yönelik politikalarda egemen olan cinsiyetçi ve İslami eÄŸilimi yüksek bakış açısının bu kimliklerin yaÅŸam alanını daraltması kaçınılmaz. İktidar İslami cemaatlerin de tavsiyeleriyle İstanbul SözleÅŸmesi’ni iptal etmenin yollarını arıyor ve ezilen cinsel kimlikler sürekli olarak hedef gösteriliyor.Â
- Kürt halkının iradesiyle seçilen belediyelere AKP-MHP koalisyonu tarafından kayyumlar atanırken, seçilmiş belediye başkanlarına, siyasetçilere yönelik operasyonlar ve tutuklamalar sürüyor.
- OHAL döneminde emekçi sınıflara karşı grev yasağını sıklıkla kullanan iktidar, emekçilerin hak aramalarını bu dönemde de özellikle pandemiyi bahane ederek engellemeye çalışıyor. Pandemi sürecinde milyonlarcası sefalete terk edilen ve hükümetin sağladığı 1177 TL gibi komik bir paraya mahkum edilen emekçilerin tepesinde işsizlik bir kılıç gibi sallanıyor. Öyle ki Türkiye cumhuriyet tarihinin gördüğü en büyük işsizlik rakamlarını yaşıyor. Özellikle genç kuşak işsizler için iş bulma umudu oldukça azalırken, iktidarın çeperindeki aile eşrafı, müteahhitler, sanatçılar vs. için para muslukları için sonuna kadar açılıyor. Milyonlarca insan sefaletle cebelleşirken, yandaş şarkıcılara on milyonlarca lira dökülerek konserler organize ediliyor; milletvekilleri çocukları THK gibi kurumların başına, güreşçilikten başka vasfı olmayan diploma sahtekarları ülkenin en büyük kamu bankasının yönetimine atanıyor. Denetimsizlik, toplumsal muhalefetin zayıflığı iktidara kamu imkanlarını keyfi bir şekilde dağıtmak için alan yaratıyor. Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin en büyük hikmeti budur herhalde.
- Kamu kaynaklarının talanı sadece “koltuk”larla sınırlı deÄŸil. Ülkenin doÄŸal güzellikleri, ormanları, kıyıları, tarihi yerleri bir bir sermayenin talanına açılıyor. ÖrneÄŸin, Kanal İstanbul güzergahında arsa alan Katar emirinin annesinin, Berat Albayrak’ın, Koçların, Sabancıların arazilerine bir kararla imar hakkı tanınarak deÄŸerlerini katlamalarına imkan tanınıyor. Tatil bölgelerinde yanan ormanlık araziler bir kararla yapılaÅŸmaya açılıyor, turizm patronlarına gün doÄŸuyor.
- Hiçbir kamusal denetime tabi tutulamayan, sermayedarlara torunlarımızın bile geleceğini ipotek altına alacak garantiler tanınan projeler ülke ekonomisindeki karadeliği büyütüyor. Hiç kullanılamayacak stadyumlar, havaalanları, köprüler, hastanelere ödenen garantilerin yükü artan vergiler ve zamlarla emekçilere yıkılıyor.
- Krizden çıkış için emekçilerin elinde kalan son haklara göz dikiliyor, kıdem tazminatının iç edilmesi için planlar hazırlanıyor.
- Ülke dışındaysa Libya ve Suriye’de savaÅŸ sürecinin ortasına yerleÅŸen iktidar buralarda iç politikanın gündemini belirleyecek malzemeleri yedekte bekletiyor. Öte yandan Türkiye egemen sınıflarının altemperyalist rüyalarını gerçekleÅŸtirmek için sınırsız bir kaynak savaÅŸ politikalarına akıtılıyor.Â
Atladığımız baÅŸlıklar olabilir. 15 Temmuz’dan geriye böyle bir ülke manzarası kalmıştır. Bu manzaraya bakınca 15 Temmuz’u kimin gerçekleÅŸtirdiÄŸini merak etmenin, siyasi ayağını aramanın çok bir anlamı kalmayacaktır.Â















