Home / Yazarlar / V. U. Arslan / Macar Devrimi (V.U. Arslan) | Marksist Bakış Arşivinden

Macar Devrimi (V.U. Arslan) | Marksist Bakış Arşivinden

SunuÅŸ
V.U. Arslan’ın ilk kez Marksist Bakış Dergisi’nin 2006 yılına ait 9. sayısında yayınlanan bu yazısını Macar Devrimi’nin 60. yılı yaklaşırken okurlarımızla paylaşıyoruz. Okuyucularımız, güncelliÄŸini hala koruyan bu yazıyı okurken Macar devriminin 50.yılı ibaresini yazının ilk yayınlanış tarihini dikkate alarak deÄŸerlendirmelidir.
SSCB’nin geçmiÅŸine ve Avrupa’da sosyalizm mücadelesine dair önemli bir dönemeç kabul edilmesi gereken Macar Devrimi solda gerici, anti komünist hatta faÅŸist bir ayaklanma olarak anlatılır. Oysa sosyalizmin bürokrasi karşısında özgürlükçü ve proleter kimliÄŸini yeniden kazanması için kitlesel bir ayaklanma karşımızdaydı. Bilinmeyen tarihimizden:

1956
Bu ekim ayı, aynı zamanda Macar Devrimi’nin 50. yılına denk geliyor. Åžimdilerde Macaristan kapitalizmi, 1956’daki ÅŸanlı devrimi, milliyetçi ve burjuva bir kalkışma olarak kendine mal etmeye çalışıyor. Geçit törenleri, saygı duruÅŸları ve bin bir türlü safsatayla Macar Devrimi’ni resmi tarihin ÅŸoven bir parçası yapmaya çalışıyorlar. Oysa ayaklanma boyunca katledilen 25 bin genç işçi, köylü ve öğrenci, burjuvalar için deÄŸil, kendileri için, gerçek sosyalizm için dövüşmüşlerdi. Macar proletaryasının kahramanlık dolu anılarını 34 yıl boyunca ülkeyi demir yumrukla yöneten Stalinist iftiralar kirletemedi, burjuvalar da kirletemeyecek; gerçekler direngendir ve devrimci Marksistler, egemenlerin uydurduÄŸu “resmi tarihe” karşı proletaryanın deneyimlerini geçmiÅŸten geleceÄŸe taşıyacaktır.
“Bu gericiler ve faÅŸistler tarafından örgütlenen bir karşı devrim deÄŸil, Sovyet silahlı güçleri tarafından desteklenen polis diktatörlüğüne karşı tabandaki komünistlerinde içinde olduÄŸu kitlesel bir ayaklanma.” Bu sözler, Stalinist Britanya Komünist Partisi’nin yayın organında çalışan genç bir komünist muhabir olan Peter Fryer’a ait. Fryer’ın bu sözleri, Stalinistler ve saÄŸcılar tarafından yaratılan efsanelerin aksine, 1956 Macaristan Devrimi’nin doÄŸasını ortaya koyuyor.  1956’da Macaristan’da yaÅŸananları en güzel tanımlayan ifade belki de Bill Lomaks’ın ÅŸu sözleri olsa gerek: 1956 Macaristan’ı  “eski rejimi restore etmeyi deÄŸil, radikal bir ÅŸekilde yeni bir düzen oluÅŸturmak isteyen bir devrimdir ve Batı kapitalizminden daha demokratik, komünist ülkelerden daha sosyalisttir.”
50.yıldönümünde Macaristan Devrimi’ni incelemenin anlamı, sadece kaybedilen bir işçi devrimi deneyiminden dersler çıkarmak deÄŸildir. Proletaryanın bu deneyiminin özgün yanı, SSCB’nin ve doÄŸu bloÄŸunun gerçek doÄŸasını ortaya koymasında yatmaktadır. Bu rejimler işçi iktidarlarının örnekleri deÄŸil, kapitalizmin birer türüydü. Bu yüzden sınıf çeliÅŸkileri DoÄŸu Bloku’nda kendisini grevler, barikatlar ve devrimler ÅŸeklinde ortaya koymak zorundaydı.

Macaristan-1919

macar-devrimi-429x315I.Dünya Savaşı’nı takip eden yıllarda Macaristan ekonomisi hala büyük ölçüde tarıma dayanıyordu. Ancak küçük olmasına ve bir kısım bölgede yoÄŸunlaÅŸmasına raÄŸmen, işçi sınıfı güçlü bir devrimci geleneÄŸe sahipti. 1917 Ekim Devrimi’nin ateÅŸi Macaristan’ı sardığında Bela Kun’un liderlik ettiÄŸi Macaristan Komünist Partisi’nin önderliÄŸinde işçi sınıfı, Sovyet cumhuriyetini kurmaya çalıştı. Her ne kadar bu giriÅŸim, Bela Kun’un politik hataları nedeniyle saÄŸcı bir darbe tarafından kanla bastırılsa da bu devrim, Macaristan işçi sınıfının mücadele tarihinde önemli bir deneyim olarak yerini aldı. Macaristan işçi sınıfı devrim deneyimine sahip bir işçi sınıfıydı.  2. Dünya Savaşı’nda Macaristan önce Nazi iÅŸgaline, sonra da adı Kızıl Ordu olan ama artık kızıllıkla iÅŸi kalmamış Rus ordularının iÅŸgaline uÄŸradı. Savaşın bitiminden sonra Ruslar bir daha çekilmediler. DoÄŸu Avrupa tümden Rusların iÅŸgali altındaydı ve Ruslar bu bölgede kendi uyduları olan “Halk Cumhuriyetleri” yarattılar. Yeni cumhuriyetlerinde iktidar tamamen güdümlü komünist partilere bırakıldı. Parti çizgisine muhalefet edenlere yönelik baskı ve eziyet dalgası sürdürülüyordu. Toplum üzerinde müthiÅŸ bir baskı egemendi. Sanki 30’lardaki gelenek geri gelmiÅŸti ve bu yılları yeraltında geçiren nice kararlı samimi devrimci ÅŸimdilerde Batı emperyalizminin ajanı ya da Titocu olmakla suçlanıyor ve idam ediliyordu.
Kırsal kesimde toprağın zorunlu kolektivizasyonu küçük köylülerin yoksulluÄŸunu yoÄŸunlaÅŸtırıyor ve kırsalda hoÅŸnutsuzluÄŸu artırıyordu. Åžehirlerde ise, fabrikaların sahibi olduÄŸu söylenen işçiler, artan iÅŸ temposu ve yüksek üretim beklentileri ile kendilerini köle gibi hissetmeye ve yaÅŸananların savaÅŸ öncesi kapitalist dönemden bile kötü olduÄŸunu düşünmeye baÅŸlamışlardı. En azından o zaman işçi haklarına iyi kötü savunan bağımsız sendikalar vardı. 1950’lerin baÅŸlangıcında yaÅŸam standartları büyük oranda düşmüştü. Bu süreç boyunca Rakosi hükümeti Macaristan ekonomisini SSCB’nin ihtiyaçlarına uygun politikalarla yönlendirdi. Sonuç olarak, 1950’lerde ücretler düşmüş, sanayi aşırı geliÅŸirken tarımsal üretim ihmal edilmiÅŸti. İşçi sınıfının hoÅŸnutsuzluÄŸu artmaktaydı.

 1953: Doğu Avrupa’da Tepkiler Yükseliyor

DoÄŸu Avrupa’nın diÄŸer ülkelerinde olduÄŸu gibi Macaristan için de 1953 “halk  cumhuriyetlerine” kaşı tepkinin ortaya çıkmaya baÅŸladığı yıl oldu. HoÅŸnutsuzluk reform talebiyle aÅŸağıdan örgütlenen gösterilere dönüşmüştü. DoÄŸu Almanya’da 1953 mayısında hükümetin üretim normunu artırması ve bu durumun ücretlerde yüzde 10 ile 50 arasında azalmaya yol açması, inÅŸaat işçileri tarafından Haziran 1953’te Berlin ÅŸantiyelerinde baÅŸlayan grevle cevaplandı. Grev sırasında iki işçi önderinin tutuklanması DoÄŸu Berlin’de genel grev ateÅŸini yakmıştı. DoÄŸu Berlin’deki işçi grevleri giderek diÄŸer ÅŸehirlere de yayıldı, 272 yerleÅŸim yerindeki iÅŸletme ve atölyelerde iÅŸ bırakma eylemi yapılıyordu. Grev komiteleri yükseliyordu. İşçiler, hükümetin istifasını istiyorlar ve onun yerine işçi temsilcilerinden oluÅŸan yeni bir hükümetin geçmesini istiyorlardı. İşçiler polis merkezlerini ve parti lokallerini iÅŸgale baÅŸlamışlardı. DoÄŸu Almanya iktidarı yükselen mücadeleyi bastırabilecek güçte deÄŸildi. Devreye Sovyet askeri birlikleri girdi. İşçilerin Sovyet askerileri ile çatışmama  çaÄŸrısına raÄŸmen, askeri birlikler 17 Haziran sabahı işçilere karşı silahlı saldırıya geçtiler. DoÄŸu Berlin’deki sıkı yönetime raÄŸmen 17 ve 18 Haziran’da on binlerce işçi gösteriler düzenledi ve genel grev çaÄŸrısına uyularak işçilerin yaklaşık yarısı iÅŸbaşı yapmadı. Leipzig’de Sovyet askeri birliklerinin saldırılarını protesto eden işçilere ateÅŸ açılması sonucunda 68 kiÅŸi öldü ve yüzlerce kiÅŸi yaralandı. Çatışmalar devam ederken sanayi merkezlerindeki grevler Rus ordularının müdahalesi ile kırıldı.

imre-nagy-235x315
İmre Nagy

DoÄŸu Almanya’daki ayaklanmadan kısa bir süre sonra BudapeÅŸte’deki 20 bin demir-çelik işçisi greve çıktılar. Eylemler kısa sürede diÄŸer bölgelere de yayılmaya baÅŸladı. Hükümet, işçilere dikkate deÄŸer bir ödün vermek zorunda olduÄŸunu hissediyordu. Kruşçev, bürokrasinin durumun kontrolünü kaybedeceÄŸi korkusuyla Macaristan’a müdahale etti. 1952’deki tarım bakanlığı zamanında yapmış olduÄŸu toprak reformu ile sevilen bir kiÅŸi haline gelen Imre Nagy baÅŸbakanlığa atandı, böylelikle Moskova’nın sadık uÅŸağı despot Rakosi’nin yerini aldı. Nagy hükümeti “yeni rota” adlı bir reform programını uygulamaya koydu. Yeni Rota, politik  mahkumlar için genel af, demokratikleÅŸme, ağırlığın ağır sanayiden tüketim malları üretimine kaydırılması, basın üzerindeki sansürün gevÅŸetilmesi gibi taleplere dayanıyordu. Reformların uygulanmasındaki aksaklıklar, bu programdan hoÅŸnutsuz olan  parti kadrolarının Nagy karşı dönmesine neden oldu. Bu tutum, Moskova’nın yeni bir hareketin çıkma olasılığı karşısındaki kaygısıyla birleÅŸince, Nagy’nin sonunu hazırladı. 1955’te Yeni rota programı uygulamadan kaldırıldı ve Nagy bütün parti görevlerinden uzaklaÅŸtırıldı.
Bu geriye dönüş, halk içinde hoÅŸnutsuzluÄŸu artırdıysa da tepki ÅŸeklinde ortaya çıkışına kapı aralayan Kruşçev’in Stalin’in suçlarını açıkladığı ve kınadığı gizli konuÅŸmasını yaptığı Sovyetler BirliÄŸi Komünist Partisi’nin 20. Kongresi oldu. 1956 Åžubatı politik tartışmaların ülkenin her yanında patlamasına tanıklık ediyordu. Halk üzerinde bir rahatlama ve kendine güven dalgası oluÅŸuyordu.  1956 Haziran’ında Macar işçi sınıfı, sesini yine yükseltmeye ve grev dalgasıyla Polonya Poznan’daki grevci işçilere yönelik vahÅŸice baskıya karşı dayanışmayı yükseltiyordu. Yükselen öfke ve gösteriler karşısında temmuzda Nagy’den sonra tekrar iktidara gelen Rakosi görevinden ayrılmak zorunda kaldı. Ancak hoÅŸnutsuzluÄŸu yok edebilecek yeni bir açılım da önerilemiyordu.  1956 eylül ve ekim ayları işçi muhalefeti somut bir ÅŸekilde taleplerini yükseltmeye baÅŸlamıştı. İşçi Muhalefetinin talepleri, fabrikalarda özyönetim organlarının kurulması ve işçi kontrolünün saÄŸlanması üzerine yoÄŸunlaşıyordu. Ekim başında artan muhalefet nedeniyle Nagy yeniden parti üyeliÄŸine alınmıştı.
Ekim ayına ait kitlesel tepkilere yönelik baÅŸka bir önemlin olay da, 1948’de Tito yanlısı olmakla suçlanarak idam edilen Rajk’ın itibarının geri iade edilmesinin ardından cenazesi için düzenlenen devlet töreninin sesiz bir kitlesel gösteriye dönüşmesiydi. 200 bin kiÅŸi cenazeye katılmıştı. Günün sonunda devrimci marÅŸlar söyleyerek ÅŸehir merkezine giren 200-30 kiÅŸilik bir öğrenci grubu “Yarı yolda durmayacağız. Stalinizm yıkılmalı!” sloganları atıyorlardı.

1956_hungarian_revolution_demonstration29_Oct23_RakocziUt

Devrim Ateşi Macaristan’ı Sarıyor

Öğrenciler bu sessiz gösteriyi takip eden dönemde devrime giden yolun ilk kıvılcımlarını yaktılar. 15 Ekim’de Güney Macaristan’daki Szeged’deki öğrenciler kendi öğrenci birliklerini kurdular. 22 Ekim’de BudapeÅŸte Teknik Üniverstesi öğrencileri, ülke politikasına iliÅŸkin 16 talep içeren bir 1956 Eylül ve Ekim ayları işçi muhalefeti somut bir ÅŸekilde taleplerini yükseltmeye baÅŸlamıştı. Bildirge hazırladılar ve Polonyalı kardeÅŸleriyle dayanışmak ve taleplerini dile getirebilmek için ertesi gün için bir gösteri çağırdılar. Öğrencilerin talepleri içinde ifade ve basın özgürlüğü, serbest seçimler, diÄŸer siyasi partilerin politik yaÅŸama katılım hakkı, işçilerin grev hakkı, üretim hedeflerinin gözden geçirilmesi ve işçi ve köylüleri yaÅŸam koÅŸullarında köklü deÄŸiÅŸiklik talepleri vardı. Öğrencilerin üç temel talebi vardı: Sovyet askerleri geri çekilsin, partinin orta ve üst liderliÄŸi en kısa zamanda taban tarafından gizli bir oylamayla yeniden seçilsin ve yeni bir merkez komite seçimi için parti kongresi düzenlensin; Imre Nagy liderliÄŸinde yeni bir hükümet oluÅŸturulsun ve Rakosi dönemine ait bütün önde gelen görevliler uzaklaÅŸtırılsın. Yazarlar BirliÄŸi de ertesi gün (23 Ekim) için Polonya ile dayanışma yürüyüşü yapma çaÄŸrısında bulundu.
23 Ekim’de gösteri barışçıl baÅŸladı, eylem 1848-9 Macar devriminin Polonya kökenli kahramanı Josef Bem’in anıtının önünde son bulması planlanıyorsa da eylem sonrasında kitle dağılmayarak parlamento binası önünde toplanmaya baÅŸladı. AkÅŸam saatlerine gelindiÄŸinde parlamento önünde 300 bine yakın eylemci vardı. Göstericiler ısrarla Nagy’i bir konuÅŸma yapması için çağırıyorlardı. Nagy konuÅŸması sonrasında eylemcilerin dağılması beklenirken Parti Genel Sekreteri Gerö’nün radyo konuÅŸması devrim ateÅŸleyen kıvılcım oldu. Gerö, gösteriyi “milliyetçi zehirler saçan, Sovyet Rusya’yı karalayan, düzensizlik yaratma giriÅŸimi” olarak niteleyip yaÅŸananların karşı-devrim olarak adlandırması tansiyonu bir anda yükseltti. Öğrencilerin taleplerinin yayınlanması için radyo binasına gideceÄŸini öğrenen kalabalık radyo binası önünde toplanmaya baÅŸladı. Radyo binasının önünü silahlı gizli polis güçleri tutmuÅŸlardı. Öğrencilerin taleplerini radyodan duyurmakta ısrar etmeleri üzerine binaya girmeyi zorlayan silahsız kalabalığa siyasi polis (AVH) ateÅŸ açtı. AVH’ye yardım etmeleri için gönderilen askerlerin çoÄŸu silahsız göstericilere ateÅŸ açılması karşısında göstericiler den yana tavır aldılar ve pek çok yerde silahlarını göstericilere  verip radyo binasına yönelik hücuma katıldılar. Kendilerine, gösteriye silahlı bir ÅŸekilde müdahale emri verilen bütün bir tank alayı, müdahale etmeyi reddedip kalabalığa kardeşçe davranıyordu.
Silahlanmaya baÅŸlayan halkla AVH arasında silahlı mücadele baÅŸlamıştı.  Gece yarısına kadar Csepel ve Ujest’in sanayi bölgesindeki fabrikalardan kamyonlar dolusu işçi mücadeleye katılmak için gelmiÅŸti. Yanlarında da fabrika depolarından ve kışlalardan elde ettikleri silahlar ve cephaneler vardı. Çatışmalar gece boyunca devam etti. Göstericiler 24 Ekim sabahı parti gazetesi Szabad Nep’in bürolarını iÅŸgal ettiler. Bu sıralarda hükümetin çağırdığı Sovyet birlikleri ve tankları, ayaklanmayı bozguna uÄŸratmak için BudapeÅŸte’ye giriyordu. Sovyet birlikleri AVH’nin yanında BudapeÅŸte halkına karşı silahlı saldırıyı baÅŸlattılar. Sovyet tanklarının baÅŸkentin sokaklarında görülmeye baÅŸlamasıyla birlikte kendiliÄŸinden bir ÅŸekilde işçi bölgelerinde “savaÅŸ birimleri” oluÅŸturuldu barikatlar kurulmuÅŸtu. Militan komünist işçiler mücadele için kellelerini koymaya hazırdılar. Devrim BudapeÅŸte’ye sıkışmamış, tüm ülkeye yayılmaya baÅŸlamıştı. 24 ekimde BudapeÅŸte’de baÅŸlayan genel grev, hızla Miskolc, Györ, Pecs gibi diÄŸer sanayi kentlerine yayıldı. Grev tüm yaÅŸamı durdurmuÅŸtu. Fabrikalarda işçilerin öz yönetim organları olan işçi konseyleri kurulmaya baÅŸlamıştı. Bu aÅŸamada embriyonik bir durumda olan ve üyelerinin çoÄŸunun savaşım içinde olduÄŸu işçi konseyleri, devrimin yaratacağı ikili iktidar sürecinde işçi sınıfının iktidar organları haline geleceklerdi.
Bir yanda Sovyet birlikleri ve AVH ile halk arasında çatışmalar devam ederken politik arenada da ayaklanmayı durduracak adımlar atılmaya çalışılıyordu. 24 Ekim sabahı parti genel sekreteri Gerö, Nagy’i hükümet baÅŸkanlığına getirdiÄŸini açıkladı. Nagy, demokratikleÅŸme yönünde adımlar atılacağını vadediyor ve halka silahlı mücadeleyi bırakma çaÄŸrısı yapıyor ve silahları bırakanların cezalandırılmayacağını taahhüt ediyordu. Bu çaÄŸrılar beklenilen sonucu vermedi. Gözden kaçırılan ÅŸuydu ki, devrim süreci Nagy’nin reform taleplerini çoktan eskitmiÅŸti; bürokrasinin engellemeye çalıştığı başıbozuk bir silaha sarılma deÄŸil, işçileri ve halkı kapsayan bir devrim hareketiydi.
Ordunun dağılması ve askerlerin büyük kısmının devrimcilerin safına geçmesi, devletin fiili gücünün tükendiÄŸini gösteriyordu. Devlet kurumlarının tümü ve radyolar ile gazete binaları kitleler tarafından ele geçirilmiÅŸti. Fiilen her yerde inisiyatif işçi konseylerine geçmiÅŸti. Bürokrasinin Nagy ile yapmayı planladığı hamlenin baÅŸarısızlığının ardından baÅŸka hamleler de denendi. 25 Ekim’de Gerö, Parti genel SekreterliÄŸinden alındı, yerine Kadar getirildi. Nagy, kitlelerin taleplerini kabul ettiÄŸini açıkladı; Sovyet askerleri BudapeÅŸte’den çekilecek, seçimler yapılacak, tek parti sistemi kaldırılacak, devrimin kahramanlarından olan Albay Maleter Savunma Bakanlığına getirilecek, siyasi polis tasfiye edilecekti. Ancak kitleler durulmuyordu, grevler her yerde sürerken konseyler yönetimi ellerinde tutuyorlardı.

Szétlőtt_harckocsi_a_Móricz_Zsigmond_körtéren

Sovyet Birlikleri Geri Çekiliyor

Dört günlük şiddetli çatışmalardan sonra, Moskova ateşkes ilanında anlaştı ve birliklerini geri çekmeye başladı. Bu kararın altında birçok neden vardı. Macar ordusunun büyük çoğunluğu ya devrimden yana geçmişti ya da en azından tarafsız kalıyordu. Diğer yandan Rus tankları ayaklanmayı bastırmak üzere harekete geçtiklerinde karşılarında gördükleri iyi organize olmuş, şaşırtıcı kahramanlıklar gösteren, korkusuz bir toplamdı. Direnişçilerin yenilmesi öyle çok da kolay değildi. Ancak, birliklerin geri çekilmesini sağlayan ana faktör Kızıl Ordu askerlerinin devrim ruhundan etkilenerek ayaklanmayı bastırmayı reddedecekleri ve hatta ayaklanmaya katılarak bu ruhu Sovyet işçilerine Macaristan’daki faşist ayaklanmayı bastırmak için geldiklerini düşünen Kızıl Ordu askerleri karşılarında işçileri ve öğrencilerin devrimci ayaklanmasını buldular.
Kızıl Ordu askerleri BudapeÅŸte sokaklarına girerken karşılarında faÅŸist bir ayaklanma bekliyorlardı. Oysa karşılarında gördükleri işçiler ve sıradan halkın direniÅŸiydi. Rus tankları vardığında işçi ve öğrenciler onları çevreliyor ve Stalinist bürokrasiye karşı kendilerini savunma haklarının olduÄŸunu anlatmaya çalışıyorlardı. Ayaklanmacılar askerlere Rusça bildiriler dağıtıyorlardı. Birinde ÅŸunlar deniyordu: “ArkadaÅŸlar, bizlere ateÅŸ etmeyin!Cellat olmayı reddedin! Bize faÅŸist diktatörlüğü devirmemizde yardım ettiniz ama ÅŸimdi siz kendiniz bir diktatörlüğe yardım ediyorsunuz. ArkadaÅŸlar, kızıl emperyalizme hizmet ediyorsunuz ve hiçbir ÅŸekilde sosyalizm adına deÄŸil”   Rus askerlerinden Macarca konuÅŸabilenler insanlarla konuÅŸuyor ve neler yaÅŸandığını anladığı anda savaÅŸmayı reddediyorlardı. Birçok durumda Rus askerleri ile Macar işçileri arasında kardeÅŸleÅŸme yaÅŸanıyordu. BudapeÅŸte’deki birçok insan Kızıl Ordu’nun ayaklanmaya katılacağını düşünüyordu. İşte bu geliÅŸmeler Sovyet bürokratlarının kanını dondurmaya yeterdi.
Tabii ki Moskova’nın elleri de boÅŸ durmuyordu. Durumu lehine çevirecek manipülasyonlar hazırlamakla meÅŸguldü. 25 Ekim’de parlamento binasının önünde silahsız kitleye ateÅŸ açılması ve bundan dolayı Rus tanklarının suçlanması, Rus askerleri ile Macar halkı arasındaki kardeÅŸleÅŸmeye gölge düşürdü. Oysaki olayların arkasındaki güç VH idi. Bu manipülasyonun sonuçları devrim açısından ağır oldu. Kızıl Ordu ile kitleler arasına bir kez soÄŸukluk girmiÅŸti.
Sovyet birliklerinin 29 Ekim’de çekilmesinden sonra fabrikalarda, iÅŸyerlerinde, tiyatrolarda, yazarların kulüplerinde, kısacası toplumsal yaÅŸamın her yerinde özgürlükler canlanıyordu. İşçi konseyleri ve devrimci komiteler Macarların tanıdığı tek karar alma ve yürütme organları haline geldiler. Savaşım sırasında ve sonrasında sıradan insanlar toplumun yönetimini kendi ellerine almışlardı. Ordu, “Macaristan Devrimci Halk ordusu Devrimci Komitesi’ni” seçiyordu ki bu artık sürekli bir ordu deÄŸil milislerden oluÅŸuyordu. Yazarlar, öğrenciler, ev kadınları hepsi kendi örgütlerini kurma süreçlerine katıldılar. Devrim, özellikle ağır sanayi ve maden bölgesi olan çevre ilçe ve kasabalara yayılıyor, oralarda da işçi konseyleri ve devrimci komiteler kurulup temsilcileri BudapeÅŸte’ye gönderiliyordu.   31 Ekim’de işçi konseyleri BudapeÅŸte çapında bir konferans düzenleyerek işçi konseylerinin hak ve görevlerini içeren bir karar metni çıkardılar:

  • Fabrikalar işçilere aittir. İşçiler devlete üretim ve kârın bir kısmını temel alarak hesaplanan bir vergi öderler.
  • Fabrikanın en yüksek kontrol organı, işçiler tarafından demokratik yöntemlerle seçilen işçi konseyidir.
  • İşçi konseyi 3 ila 9 üyeden oluÅŸan bir yürütme kurulu seçer. Yönetim kurulu konseyin ürütme makamı olarak hareket eder ve konsey tarafından alınmış kararları ve görevleri uygulamaya koyar.
  • İş yeri yöneticisi, ücreti fabrika tarafından ödenerek çalıştırılır. Yönetici ve diÄŸer yönetici pozisyonundaki kiÅŸiler işçi konseyi tarafından seçilirler.
  • İş yeri yöneticisi fabrikaya iliÅŸkin tüm konularda işçi konseyine karşı sorumludur…
  • İş yerinde çalışan tüm işçilerin iÅŸe alınması ve iÅŸten çıkarılması konusunda doÄŸacak tüm anlaÅŸmazlıklarda karar hakkı işçi konseyine aittir.
  • İşçi konseyi tüm bilânçoları görmek ve kârların kullanımına arar vermek hakkına sahiptir…
    (Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi, cilt 5, s. 1481)

Nagy, iktidar organı haline gelen işçi konseylerinin baskısına dayanamayarak Macaristan’ın bağımsızlığını ve VarÅŸova Paktı’ndan çıktığını ilan etti. Bu açıklamadan sonra işçi konseylerinin büyük bölümü genel grevi sona erdirmeye ve 5 Kasım’da fabrika ve iÅŸ yerlerinde üretimi baÅŸlatmaya karar verdiler. İşçi konseyleri, hala merkezi düzeyde bir örgütlenmeye sahip deÄŸildi ve ne yapacağını bilemez durumdaydı. Konseylerin hem iÅŸbaşı yapmak yerine siyasi iktidarı alarak ikili iktidara son vermek gibi bir perspektifi yoktu, hem de konseylere liderlik ederek iktidarın tam olarak ele geçirilmesini saÄŸlayacak BolÅŸevik devrimci parti yoktu.

soviet return

Sovyet Birliklerinin Ayaklanmaya Karşı 2. Saldırısı Başlıyor

SSCB, bürokrasisi zaman kazanmak için VarÅŸova paktından çekilme görüşmelerini baÅŸlatacağını açıklasa da Kadar, 3 Kasım’da yeni bir hükümet kurduÄŸunu ve “karşı-devrimin” bastırılacağını açıkladı. Aynı gece Sovyet orduları BudapeÅŸte’ye hareket etmeye baÅŸladı. 200 bin asker, 6 bin tank ve Sovyet uçakları devrimi boÄŸmak üzere yürüyorlardı.  Artık bilinçli bir ÅŸekilde hiçbir Rus askerinin tanklarından dışarı çıkmasına izin verilmiyordu, zaten Orta Asya’dan yeni getirilen bu birlikler yaÅŸananın geçekten bir faÅŸist ayaklanma olduÄŸuna inanıyorlardı.
İşçi sınıfı hızla harekete geçti. Genel grev devam ediyordu ve direniÅŸ parlak bir ÅŸekilde örgütlenmiÅŸti. Barikatlar BudapeÅŸte’de tekrar yükseliyordu. Macarlar 6 bin tank, 200 bin asker ve hava bombardımanı karşısında güçsüzlerdi. Yine de sanayi bölgelerindeki direniÅŸ en uzun sürenleriydi. Sonuçta, Csepel de düştü ve silahlı direniÅŸ durdu. Sovyet birlikleri binlerce kiÅŸinin ölümüne yol açarak BudapeÅŸte’yi ele geçirmiÅŸlerdi. Sovyet iÅŸgalinin baÅŸlangıcından beri SSCB ve bütün doÄŸu Avrupa’da ürütülen propaganda Macaristan’daki sosyalist sistemin karşı devrimcilerin saldırısına uÄŸradığı ve kızıl ordunun bu saldırı karşısında sosyalist sisteme yardım etmek için gittiÄŸiydi. Macar halkı ise iÅŸgalden sonra bu propagandayı boÅŸa çıkarır alaycı afiÅŸler yapıyordu: “Eski kapitalist sistemi destekleyen bir zamanların soyluları, toprak ve fabrika sahipleri, kardinalleri ve generalleri fabrika işçisi ve köylü kılığına girerek yurtsever hükümetimize ve Rus dostlarımıza karşı propaganda yapıyorlar.”, “Neyse ki ülkede yedi namuslu adam bulundu. Hepsi de hükümette oturuyorlar.”, “Csepel fabrikalarındaki 40 bin aristokrat ve faÅŸist grevde!”
tumblr_nbibjx6O6Q1tlrg3lo1_1280
Kızıl Ordu, silahlı ayaklanmayı bastırdıktan sonra fabrikaları iÅŸgal ediyor ve Kadar yönetimindeki hükümetle ele ele çalışıyordu. Ancak işçi konseyleri yerlerinde duruyorlardı. Grevin sonlandırılmasını isteyen Kadar yönetimi ve Sovyet iÅŸgal güçleri, konseylerin varlığını kabul edip onlarla görüşme yapmak zorunda kaldılar. İşgalden sonra da işçi konseyleri oluÅŸmaya devam etti. İşçi konseylerinin grevin sona erdirilmesi için “Sovyet birlikleri derhal Macaristan’ı terk etsin; Kadar hükümeti üyelerinin içinde yer almayacağı yeni bir koalisyon hükümeti kurulsun ve Nagy bu hükümete katılsın; en kısa zamanda bütün demokratik partilerin katılacağı bir seçime gidilsin; Macaristan’ın tarafsızlığı saÄŸlansın; işçi konseylerinin statüleri korunsun” gibi noktaları içeren talepler öne sürdüler.
13 ve 14 Kasım’da çeÅŸitli işçi konseylerinin delegeleri bir araya gelerek BudapeÅŸte Merkezi İşçi Konseyi’ni kurdular. Konseyler, Kadar yönetimine karşı daha güçlü ve birlik içinde olabilmek için merkezi bir organa sahip olma ihtiyacını duymuÅŸlardı. İşçi sınıfı güçlerini ancak 24 Kasımda Ulusal Konsey’in örgütlenmesiyle birleÅŸtirebildi. Ancak işçi sınıfı güçlerini birleÅŸtirmek için çok geç kalmıştı. Ulusal Konsey örgütlendiÄŸinde devrim artık yenilgi sürecine girmiÅŸ bulunuyordu. Kadar, işçi konseylerinin taleplerini kabul ettiÄŸini açıklasa da vakit kazanarak işçi konseylerini siyasi karar mekanizmalarının dışında tutmak gayesindeydi. Kadar’ın, bütün bu niyetlerine raÄŸmen BudapeÅŸte Merkezi İşçi Konseyi(BMIK) 19 Kasım’da iÅŸ yerlerinde yeniden iÅŸbaşı yapma kararı verdi. Karardan hemen sonra Kadar yönetimi, BMIK’ya saldırıyı baÅŸlattı. Yetkileri ve kuruluÅŸuna kısıtlamalar getirildi, bakanlıklara, iÅŸ yerlerine müdür atama yetkisi tanındı. 21 Kasımda konsey toplantısının yasaklanması üzerine BMIK 48 saatlik genel greve gitme kararı aldı ve Kadar’ın geri adımıyla 23 Kasım’da grev bitirildi. Kasımın sonundan itibaren Kadar yönetimi, ülkede kurulmuÅŸ bütün işçi ve devrim komitelerine savaÅŸ baÅŸlattı. Üyelerini tutukladı, bu tutuklamalar karşısındaki gösterilere ateÅŸ açtırdı. Aralığın başında BMIK yeni bir 48 saatlik genel grev kararı alınca tüm bölgesel ve merkezi işçi konseyleri yasaklandı. Genel greve uyulması, konsey hareketinin yenilgisini durduramadı. Fabrika düzeyindeki işçi konseylerinin ise hareket ve yetki alanları gün be gün kısıtlandı. Devrimci hareketin çıkışından yaklaşık bir yıl sonra 17 Kasım 1957’de işçi konseylerinin varlığına resmi bir açıklamayla tamamen son verildi.
Sovyet iÅŸgali ve Kadar’ın iktidarını saÄŸlamlaÅŸtırmasından sonra tutuklamalar, ölüm cezaları, bakı dalgasıyla ayaklanmacılar sindirilmeye çalışıldı. Binlerce devrimci tutuklanarak idam edildi. Resmi rakamlar idam edilenlerin sayısı 2 bin 700 verse de süreçte 25 bine yakın insan öldürülmüştür. 200 bin kiÅŸi ise, müdahale sırasında açık olan Avusturya sınırından kaçmıştır. Sovyet destekli Macar bürokrasisi iktidarına tekrar kavuÅŸurken Macar işçi sınıfı 1919 ‘daki ilk Macar devriminden sonra ikinci büyük yenilgisini de almış oluyordu.

Etiketlendi: