Sosyalizm Kazanacak!
/ Devrimci Perspektif / Haziran Günleri ve Sosyalistler

Haziran Günleri ve Sosyalistler

on 3 Temmuz 2013 - 02:06 Kategori: Devrimci Perspektif
3 Temmuz, 2013

Sosyalistler, Haziran Günleri’nin birinci muhattabıdır. Tamam, bu hareket özü itibariyle AKP karşıtı bir harekettir ve kitleler için zorunlu ya da tek adres sosyalistler değildir, fakat hareketin mantıksal sonucunun sosyalistleri işaret ettiği de inkar edilemez bir gerçek. Neden böyle, açıklamaya çalışalım.

Haziran Günleri, kendiliğinden ve örgütsüz yığınların hareketiydi. Ama neticede siyaset, örgütler (siyaset partiler vd) ve aktörlerle yapılır. Bu anlamda hareketin kendi içerisinde yeni bir siyasi damar çıkaramadığına şahit olduk. Bir siyasal oluşum ya da en azından bir figür bu süreçte öne çıkamadı. Herkes için çekici olan ve genel kamuoyunda yıldızlaşan bir figürün netleşmemesi de Türkiye siyasi hayatının AKP-CHP-MHP (biraz da BDP) şablonunun yerinde kalmasına sebep oldu. Bu durumun AKP’yi olduğu kadar CHP’yi de kurtardığını belirtelim.

Sosyalistlerinse adeta boyu yetmedi. Bu nedenle de sosyalistler adına bir “yıldızı parlama” durumu olmadı. Milyonları kapsayan hareketin yanında sosyalistlerin zayıf kaldığı ortadaydı. Uzun durgunluk yıllarının kitlelerle sosyalist gruplar arasında büyük uçurumlar yarattığı Haziran Günleri’nde belli oldu. Bu uzun gericilik yıllarında kitleler epeyce sağa kaymışlardı. İşçi hareketi neoliberal saldırılar karşısında keskin gerilemeler yaşayıp, örgütsüzlük her yeri sarınca bundan sosyalistler de çok kötü etkilendiler. Kürt sorununda öyle veya böyle şovenizmin karşısında durmuş sosyalist sol, şovenizmle zehirlenmiş kamuoyu karşısında ciddi bir yalnızlaşma içerisinde kalmıştı. Burjuva devletin baskı ve cezalarla sosyalist sola göz açtırmama tavrının etkisinin de altını çizelim. Bütün bunlara sosyalist grupların geçmişten günümüze taşınan ciddi zaafları da eklenince “marjinalleşme” iyice ağırlaşmıştı. Sosyalist gruplar dili, tarzı, yaklaşımları, alışkanlıkları ile toplumun büyük kesimlerinden yabancılaşmış kendisine has bir “çevreydi” adeta.

İşte Haziran Günleri’nin en büyük getirisi, geniş yığınlarla sosyalistler arasındaki mesafeyi kapatmak olacaktır. Sokağa çıkmak, slogan atmak, polisle karşı karşıya gelmek, dayak yemek, barikat kurmak, yeri geldiğinde taş atmak, göz altına alınmak, siyasi mücadeleyi hayatının birinci önceliği yapmak… Açıkçası artık bir dava için aktivistlik yapmaya hazır çok geniş kesimler mevcuttur. Elbette ki bu mesafeyi kapatmak için sosyalist solda kendi üzerine düşeni yapmalı. Bu konulara ayrıca gireceğiz ama şu gerçek ki sosyalistlerle gençler ve emekçiler arasında uzun yıllar içerisinde açılmış olan makas, epeyce daraldı ve bu, devrimciler için tarihi bir fırsatın ta kendisidir.

Aslında bahsettiğimiz şey, ülkede net bir sola kayışın var olduğudur. Yani, ibre sosyalistlerden yanadır. Sola kayış doğrultusunda CHP’nin radikalleşen gençlere ilham vermesi ya da onları tatmin etmesi mümkün değil. Doğal olarak sosyalist sol, bu noktada alternatif olarak beliriyor.

Haziran Günleri’nin bir öfke patlaması olarak kalmasını istemeyen kesimler, daha net ve daha radikal hedefler organize etmek isteyeceklerdir. Bunun anlamı örgütlenme düşüncesinin yaygınlaşacağıdır. Bunun birdenbire bir akın olarak gerçekleşmesini beklememek gerekir. Bu etki kendisini biraz çekingen olarak zaman geçtikçe gösterecektir.

Bu örgütlenme ihtiyacının CHP’ye doğru olmayacağı aşikardır. Buradaki adres olan sosyalist solun geniş eylemci kesimlerin dikkatini çektiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Belki sosyalist sol harekete yön vermekten çok uzaktı ama harekete anlamlı katkılar yaptı ve bu anlamda önemli bir bileşen olduğunu herkese gösterdi. Barikatlarda en önde çatışan gruplar sosyalistlerdi. Şehit düşenler de sosyalistlerdi. Hatay’da katledilen Abdullah Cömert’in adı, CHP ya da İP ile geçirilse de sosyal medyada yazdığı “öleceksek devrim için öleceğiz” şiarları Abdocan’ın da aslında sol-sosyalist bir tandansta olduğunu ortaya koyuyordu. Kısacası sosyalist solun örgütlü olması, cesareti, atılganlığı ve ideolojik bir perspektifinin olması, ciddi farklar yarattı ve kendisini gösterdi. Bu açıdan sosyalist solun etkisinin boyundan büyük olduğunu belirtelim.

Örgütlenme ihtiyacını duyan kitlelerin sola kaydığını ve radikal fikirlere açık olduğunu belirtmiştik. Hatta kimi durumlar için bariz bir bilinç sıçramasından bahsedebiliriz. Lice’deki katliamdan sonra Kürt sorununda bile belirli kesimlerde bir netleşme yaşandığı göze çarptı. Bunun dışında tüm eylemci kesimlerde ulusal dar kafalılığın büyük darbeler aldığını söyleyebiliriz. Arap Baharı’na burun kıvıran, kendi ulusal gündemleri dışında dünyadaki eylemlerle ilgilenmeyen Türkiye’deki eylemci profili, Haziran Günleri’nin tüm dünyada yankılanmasının ardından ve Brezilya’daki direnişin Türkiye’den esinlenmesinden sonra çok daha fazla enternasyonalist bakış açısına yaklaşmıştır. Bu yeni eylemci kuşağa Mısır’daki Mursi karşıtı dev eylemler de gösterdi ki aslında küresel bir direnişin içerisindeyiz.

Ulusal dar kafalılık derken bu durum aynı zamanda Türkiye sosyalist solu açısından da geçerli. Bu noktada da sosyalist solun zaafları noktasına geliyoruz. Bunların başında da enternasyonalist perspektifin zayıflığı geliyor. Eğitimini ve geleneğini çok büyük çoğunlukla Stalinizmden alan sosyalist solun ulusal dar kafalılıkla malul olması öteden beri gelen ve halen de süren bir handikap. Bu durum çoğu durumda sosyalist solun Kemalizme yakın olmasıyla da alakalı. Örneğin sosyalist solda değerlendirildiğinde en kitlesel örgüt durumunda olan TKP’nin en büyük muradının eylemcilerin Türk bayrağı taşıması olduğu ortaya çıktı. Ulusal bayrağın göklere çıkarılmasının komünist gelenekle taban tabana zıt olduğu kitlelere anlatılmalı, öğretilmeli. Utangaç ulusalcı TKP ile açık ulusalcı İP’nin eylemlerdeki pozisyonlarıyla kitlelerin gerisinde kaldıkları gözüktü. Kitleler sola kayarken bu kesimler oldukları yere kök salmış vaziyette eylemlerin özügrlükçü ruhuyla kaynaşmadılar ve Türk bayrağı sevinci ya da İstiklal Marşı fetişizmiyle kitlelerin önünde dalga kıran rolü oynadılar.

Bundan sonrasında sosyalistler umutlu olmak için önemli gerekçelere sahip. Geçmişteki hatalardan ders çıkarılmalı, geciktirilen ideolojik-politik hesaplaşmalar yerine getirilmelidir. Kitleselleşmenin, büyümenin önü açılmıştır. Ama bunun nihai hedefe varması için bahsini ettiğimiz hesaplaşmalar yerine getirilmelidir.

Yorumlar Kapalı

Yorumlar Kapalı