Elio Petri’nin 1971 yapımı “İşçi Sınıfı Cennete Gider” filmi, sıcak fabrika ortamını ve işçilerin çeliÅŸkili yaÅŸamlarını gözlemleyebildiÄŸimiz geçen yüzyılın en baÅŸarılı sinema filmlerinden biridir. Film, zamanının devrimci atmosferini ve Avrupa’da kök salan komünizm korkusunu net bir ÅŸekilde seyirciye aktarıyor. Filmi anlamak ve doÄŸru bir ÅŸekilde analiz etmek için, 60’larda İtalya’daki işçilerin siyasi durumunun kısa bir tarihçesine bakmak gerekiyor.
1960’lar her ÅŸeyden önce dünyanın her yerinde olduÄŸu gibi İtalya’da da işçi grevleriyle, bunların kısa süreli ekonomik ve siyasi zaferleriyle, kısacası emekçilerin altın çağı olarak anılır. Ülkedeki tüm büyük fabrikalarda (Michelin, FIAT vs.) yüzlerce baÅŸarılı ve baÅŸarısız grev gerçekleÅŸti. Grev yapan işçilerin sayısı bazen 600.000’e ulaÅŸtı. Elbette bir parti veya örgüt tarafından yönetilmeyen ve öncüsüz yapılan bu grevler gerekli sonuçları vermedi. İtalyan işçileri hâlâ sendikalara inanıyor, onların vasıtasıyla kapitalistlerden kendileri için daha iyi çalışma koÅŸulları talep ediyorlardı. Ancak tarihin kendisi, İtalyan işçilerine güçlerinin yalnızca kendilerinde, onların sarsılmaz birliklerinde yattığını gösterdi. Fransız deneyiminden yararlanan İtalyan proletaryası sahneye yeni ve hevesli bir oyuncu getirdi: Bunlar öğrencilerdi. Proletarya ile kapitalistler arasındaki yumuÅŸak köprü olan oportünist sendikaları ortadan kaldırdılar.
Yeni oluşturulan işçi-öğrenci cephesi yeni bir siyasi ortam oluşturdu, liderliğin olmadığı bir koşulda her devrimi bireysel sürece eşitlemişti.
60’ların sonunda İtalyan işçi hareketi zirveye ulaÅŸtı ve protestolar “Sıcak Sonbahar AnlaÅŸması” ile sona ermiÅŸti. Elbette işçi hareketi yolunu çoktan bulmuÅŸtu ve bu yolun onları siyasi kontrolü ele alacakları komünist bir dünyaya götürdüğünü keÅŸfetmiÅŸti. Kısacası işçi sınıfı kendisini cennete götürecek ayeti okumuÅŸtu. İtalyan proletaryası sınıf bilincini derinden özümsemiÅŸti. Böyle bir durumda kapitalistler ciddi tavizlerle sendikaları devreye soktular ve onlar üzerinden işçiler arasındaki birliÄŸi bozmaya baÅŸladılar.
Bahsettiğimiz yıllar, İtalyan proletaryası için bir deneyim aşaması sayılabilir. Bu yıllarda elde edilen ekonomik başarıya ek olarak, asıl başarı İtalyan işçi sendikası ile konunun netleştirilmesi olmuştur. İşçiler artık güçlerinin farkındaydılar.
Filme ve Elio Petri’ye geri dönelim.
Daha çok siyasi filmleriyle tanınan Elio Petri, Roma’da işçi sınıfından bir ailede dünyaya geldi. Siyasi nedenlerle okuldan atılmasına raÄŸmen, Petri yüksek eÄŸitim alabildi ve edebiyat alanında uzmanlaÅŸtı. Öğrenimini bitirdikten sonra İtalyan devrimci ve İtalyan Komünist Partisi’nin kurucusu Antoni Gramsci’nin kurduÄŸu Birlik gazetesinde yazılar yazdı. Daha sonra sinematografiye yönelen Elio Petri, “Mülkiyet artık hırsızlık deÄŸildir”, “Todo Moto” adlı politik filmleri üretti. Bir senarist ve yönetmen olarak kendini kanıtlarken; baÅŸyapıtı “İşçi Sınıfı Cennete Gider” filmini yaptı.
Filmin baÅŸrolünde Lulu lakaplı Massa var. Bunu proletaryanın genelleÅŸtirilmiÅŸ bir karakteri olarak ele almalıyız. Lulu, fabrikanın en çalışkan işçisidir. Hayata bakışı bir lümpen işçininki ile aynıdır. O, sadece çalışmak ve seks yapmak için yaşıyor. Onun için hayatın anlamı bir kadının bacakları arasındadır. Ancak talihsiz Lulu, birlikte yaÅŸadığı kadından bile hayatın zevkini alamıyor. Bunun nedeni, Massa’nın zorlu bir günün sonunda eve çok yorgun bir ÅŸekilde gelmesidir. Tüm enerjisini, fabrikadaki kapitalistin sömürüsü altında onun için kar elde etmeye adayan Lulu, belindeki gücü seks için kullanamaz duruma geliyor. Bunun yerine Lulu, iÅŸ makineleri ve tezgahlarla seks yapıyor. Hayatının anlamı yavaÅŸ yavaÅŸ üzerinde çalıştığı makinelere, evi ise kapitalistin fabrikasına dönüşür. Massa, yaygın bir burjuva görüşünün etkisi altındadır: “Ne kadar çok çalışırsan o kadar çok kazanırsın.” İş arkadaÅŸları Lulu ile dalga geçer. Onu kapitalistin kölesi olarak adlandırıyorlar. Ona şöyle diyorlar:
– Lulu, burada, tam olarak bu fabrikada öleceksin, evinde deÄŸil.
İlk sahnelerde Massa onlara gülüyor. Kendini onlar için bir örnek olarak görüyor. Sık sık “En çok ben kazanırım. Her ÅŸey yolunda.” diyor.
***
Lulu ve diğer işçiler siyasi ortamdan uzak değiller. Mavi yakalı öğrenciler her gün megafon ve bildirilerle onları kapitalistlere karşı savaşmaya çağırıyor. İşçiler her sabah fabrikaya girdiklerinde politize olmuş öğrenci gruplarının sloganları altından geçiyorlar.
“Bugün senin için güneÅŸ doÄŸmayacak”, “Bu köleliktir”, “Siz hapishaneye gidiyorsunuz.”
Öğrencilerin sloganları, ateÅŸli konuÅŸmaları Lulu’yu etkilemez. O hala apolitik bir ezilendir. Politik bilinçten yoksun bir lümpendir. Massa, proletaryanın ilk dönemini yaşıyor: sürecin dışarısında kalma dönemi.
Öğrenciler her gün işçilere çağrılar yapsa da bildiriler dağıtsa da ve birbirleriyle iletişim kursalar da, Lulu zincirlenmiş bir köle gibi yaşamaya ve düşünmeye devam ediyor.
Bir gün Lulu her ÅŸeyi anlar. Tezgâhta parmağını kaybetmesi, Lulu’nun fabrikalardaki işçilerin nasıl sömürüldüğünü canlı bir ÅŸekilde görmesini saÄŸlar: İşçiler, hayatları pahasına kapitalistler için kar yaratırlar. AÅŸk yaÅŸadığı tezgâhta parmağını kaybeden Lulu, kısa sürede proletaryanın çalıştığı fabrikada öncü işçilerden olur. Politik aktifliÄŸi o kadar artar ki, uÄŸruna parmağını feda ettiÄŸi kapitalist Lulu iÅŸten atılır.
Lulu uyanır, konuşmalar yapar, öğrencilerle konuşmalar yapar. Neden bazı insanların hayatta kalmak için çalışmak zorundayken, diğerlerinin hiçbir şey yapmadan para kazandığını sorgular. Lulu düşünür. Sonunda Lulu, emeğinin hiçbir kapitalist tarafından adil bir şekilde karşılanmayacağını fark ediyor.
Filmin son sahnesinde Lulu ve arkadaşları yine fabrikada çalışmaktadır. Sendika onu işe iade etmiştir. İşçiler çalışmakla meşgullerdir. Massa bir anda gördüğü rüyayı hatırlar ve bunu meslektaşlarına anlatır. Gürültüye rağmen Lulu, arkadaşlarının da yardımıyla rüyasını oradaki her işçiyle paylaşabiliyor. Lulu şöyle diyor:
“Rüyamda bir duvar gördüm. Ölmüştüm. Militin bana her ÅŸeyi kırmamı ve içeri girmemi söyledi. Cenneti kendimiz kuralım.”
Evet, Lulu’nun bu karışık rüyası sadece 60’ların İtalyan proletaryasının deÄŸil, 21. yüzyılın dünya proletaryasının da rüyasıdır. İşçiler duvarları yıkmaya, yeryüzünde cenneti inÅŸa etmeye ve yollarına çıkan herkese karşı savaÅŸmaya hazır. Çünkü Marx ve Engels’in dediÄŸi gibi onların zincirlerinden baÅŸka kaybedecek bir ÅŸeyleri yoktur, ama kazanacakları tüm bir dünya vardır.














