Dolar/Euro paritesi, iki yıla yakın bir süredir devam eden düşüş eÄŸiliminin ardından 23 AÄŸustos’ta 1’in altına düştü. Bu durum 2002’den beri ilk kez yaÅŸanıyor. Peki hangi uluslararası geliÅŸmeler bu duruma yol açtı ve bizi ne bekliyor?
Aslında euro, dolar karşısında 2021 baÅŸlarından beri istikrarlı bir biçimde deÄŸer kaybediyor. 2021 başında 1.20 dolaylarında dalgalanan parite, 2022’ye kadar 1.10 seviyesine geriledi ve geçtiÄŸimiz 8 ay içinde düşüş hızlanarak 23 AÄŸustos itibariyle iki para biriminin deÄŸeri eÅŸitlendi. Bunu mümkün kılan küresel geliÅŸmeleri ÅŸu ÅŸekilde özetleyebiliriz:
- Öncelikle 2008 küresel krizinin dünya genelinde tam anlamıyla aşılamaması, alınan tedbirlerin yalnızca krizi öteleme ve kangren haline getirme iÅŸlevi görmesi uzun vadeli etkenlerden biri. Bu dönemde tedbirlerin özünü; vergi afları ve teÅŸviklerle kamu olanaklarını ÅŸirketlerin kârları için seferber etmek ve her krizde olduÄŸu gibi emekçilerin sırtına binmek oluÅŸturdu. Ekonomide dolaşım saÄŸlamak için ise düşük faiz ve parasal geniÅŸleme ile borçlanma kolaylaÅŸtırıldı. Fakat krizin temeli olan kapitalist sistemin iÅŸleyiÅŸine dokunmak bir yana, toplumun tüm olanaklarının bu sistemin iÅŸlemesi için kullanılması doÄŸal olarak krizi temelli olarak çözememiÅŸ, yalnızca ötelemiÅŸ ve büyütmüştür. Bu modelin vadesinin AB için dolduÄŸu paritenin 1’in altına düşmesi ve bu düşüş eÄŸilimini sürdürme beklentisiyle tescil edilmiÅŸ oldu.
- Ayrıca pandemi koÅŸulları tüm dünya ekonomisi üzerinde yıkıcı etkilere sahip olsa da Avrupa ülkeleri üzerinde ABD’ye kıyasla daha fazla sayıda salgın dalgası yaÅŸanması, yeni varyantların bu coÄŸrafyada ortaya çıkması, insan dolaşımının yoÄŸun olması gibi sebeplerle daha etkili oldu. İki taraf da salgına karşı kendi aşısını geliÅŸtirip aşılamaya giriÅŸti, pandemi önlemleri aldı ve bu önlemlere karşı tabandaki huzursuzluÄŸu sınırlamak için kısıtlı sosyal yardımlara baÅŸvurdu. Ancak bu zorunluluk ekonomiye müdahale araçlarını zayıflattı.
- Rusya-Ukrayna savaşı, petrol ve doÄŸalgaz bakımından Rusya’ya yüksek oranda bağımlı olan AB’de tüm sektörlerde maliyet artışına sebep olarak stagflasyon (durgunluk+enflasyon) eÄŸilimini güçlendirdi. Özellikle AB’nin lokomotifi Almanya’nın Rus petrol ve doÄŸalgazına olan bağımlılığı yüksek risk teÅŸkil ediyor.
ABD kendi iç enerji kaynakları olması ve arz kaynaklarının daha uzak coğrafyalarda bulunması sayesinde bu durumdan daha az etkilendi.
Bu savaşı aynı zamanda, bir süredir birikmekte olan yukarıdaki etkilerin günyüzüne çıktığı bir kırılma anı olarak görebiliriz.
Tüm bu sebepler aslında iki taraf üzerinde de olumsuz etkilere sebep oldu. Ancak AB’nin bu etkenler karşısında çok daha kırılgan bir konumda olması, ABD’nin emperyalist hiyerarÅŸinin tepesinde bulunması, doların tüm dünyada kabul gören bir rezerv para birimi olması ve bunun nimetlerinden faydalanması sayesinde dolar euro karşısında deÄŸerini artırdı.
Aynı zamanda ABD’nin enflasyona karşı parasal sıkılaÅŸma sürecine de AB’den önce girmesi kısa vadede bu eÄŸilimi besleyen bir etken oldu.
Peki gidiÅŸat nereye doÄŸru?
Bu etkenler ışığında tün dünya piyasalarına bir güvensizlik ve belirsizlik hakim olmuÅŸ durumda. Dünya basınında küresel çapta bir stagflasyon beklentisi sıkça dillendiriliyor. ABD Merkez Bankası (FED) faiz artırım kararı alırken; AB Merkez Bankası, aynı duruma cevaben er ya da geç aynı parasal sıkılaÅŸma tedbirlerine baÅŸvuracak gibi görünüyor. Ancak bu senaryonun önünde İtalya’nın borç krizi ciddi bir engel olarak bulunuyor. AB cephesinde parasal sıkılaÅŸma, bölgenin en büyük üçüncü ekonomisinde iflas tehlikesi yaratacağından ÅŸimdilik belirsiz bir geleceÄŸin konusu.
Ayrıca bu önlem enflasyona çare olarak düşünülse de kangreni daha da büyütmekten başka bir işe yaramayacak. Çünkü borçlanmayı zorlaştırarak ibreyi stagflasyonun durgunluk tarafına doğru kaydıracak. Bu durumun da ilk akla gelen sonuçları işsizlik artışı ve küçük işletmelerin iflaslarının yaygınlaşmasıdır.
Bunun, aynı zamanda gelişmekte olan ülkelerin para birimlerinin bu rezerv paralara karşı değer kaybı yaşamasına ve daha büyük çapta bir borç krizine sebep olma riski de bulunuyor.
Yani ABD ve AB egemen sınıflarının mevcut krize yönelik getirdiği çözüm, yine büyük patronları, holding ve tekelleri kurtarmak için emekçi yığınların geleceğini ipotek altına almaktan ibaret kalıyor.
Marx, kapitalizmin insanlığa istikrarlı ve adaletli bir refah saÄŸlayamayacağını, “kâr oranlarının düşme eÄŸilimi”ni keÅŸfettiÄŸinde ortaya koymuÅŸtu. Bunu, Euro/Dolar paritesindeki düşüklüğü anlamlandırmak için kullanacak olursak, pazarların daraldığı, güvencesizliÄŸin ve maliyetlerin arttığı, yani kârlılığın genel olarak azaldığı zamanlarda kapitalistleri cezbedecek yatırım olanakları sınırlı olur ve sermaye savaÅŸ endüstrisi, borsa spekülasyonları gibi avantalar peÅŸinde koÅŸar ve kârlarını bu ÅŸekilde katlamaya çalışır. Ancak bu spekülatif yöntemler de topluma refah getirmez. Üretimin, üretim araçlarını elinde tutan patronların karları odağında örgütlenmesinin doÄŸal bir sonucu olarak Marx bunu ortaya koymuÅŸtu.
Bunun yerine ekonominin, toplumun ihtiyaçları gözetilerek planlanması ancak bünyesinde krizi sistematik olarak barındıran kapitalizmin ortadan kaldırılmasıyla mümkün olabilir.















