- Kıbrıs Seçimleri: Erhürman Müdahalelere Rağmen Kazandı! - Ekim 20, 2025
- Kârlı Çıkan Kim? – GüneÅŸ Gümüş - Ekim 18, 2025
- Yunanistan Polisinden Filistin Eylemine Kanlı Saldırı - Ekim 8, 2025

100. Yılında İngiltere’nin en eski sömürgesi İrlanda’da 24 Nisan 1916’da baÅŸlayan ve kısa sürede İngiliz devletinin vahÅŸi saldırısı karşısında yenilen Paskalya Ayaklanması’nın deÄŸerlendirilmesi ezilen uluslarda proleter devrimcilerin görevleri, ulusal kurtuluÅŸ mücadelesi ve sosyalist mücadele konularında önemli dersler içerdiÄŸinden büyük anlam taşıyor. İrlanda tarihi açısından merkezi önemdeki bu olay, sistematik bir tahrifat kampanyası yardımıyla, resmi tarih yazımında tamamen ulusalcı bir ayaklanma olarak yansıtılıyor.
Ayaklanmanın lideri James Connolly de bu tahrifattan payını almakta; gerek Güney’in(Iranda) gerekse Kuzey İrlanda’nın milliyetçi liderleri onun geleneÄŸinin devamcısı oldukları iddiasındalar. Oysa gerçek bu iddialardan tamamen farklı. 1916 Paskalya Ayaklanması, ulusalcı bir ayaklanma deÄŸil; aksine merkezinde İrlanda işçi sınıfının en geliÅŸmiÅŸ mensupları bulunan ve İrlanda YurttaÅŸ Ordusu bayrağı ile Marksist devrimci James Connolly’nin komutası altında emperyalizme karşı sosyalist devrimin bir basamağı olarak yükseltilen bir kalkışmadır. Lenin’in Devlet ve Devrim kitabında Marks için söylediÄŸi ÅŸu sözler James Connolly’nin başına gelenleri de özetlemektedir: “Tarihte devrimci düşünürlerin öğretileri ile kurtuluÅŸları için savaşım veren ezilen sınıflar önderlerinin öğretileri başına birçok kez gelen ÅŸey bugün de Marks öğretisinin başına geliyor.
Egemen sınıflar, saÄŸlıklarında büyük devrimcileri ardı arkası gelmez kıyıcılıklarla ödüllendirirler; öğretilerini, en vahÅŸi düşmanlık, en koyu kin, en taÅŸkın yalan ve karaçalma kampanyalarıyla karşılarlar. Ölümlerinden sonra, büyük devrimcileri zararsız ikonlar durumuna getirmeye, söz uygun düşerse, azizleÅŸtirmeye, ezilen sınıfları “teselli etmek” ve onları aldatmak için adlarını bir ayla (hâle) ile süslemeye çalışırlar. Böylelikle, devrimci öğretileri içeriÄŸinden yoksunlaÅŸtırılır, deÄŸerden düşürülür ve devrimci keskinliÄŸi giderilir.” GeçmiÅŸte Connolly’e karşı mücadele edenler, bugün onun geleneÄŸinin devamcıları oluveriyorlar! Connolly bugün yaÅŸasaydı, geçmiÅŸte gerek İrlanda’da ve gerekse uluslararası arenada eÅŸdeÄŸerlerine yaptığı gibi bu insanlara karşı da amansızca savaşım veriyor olurdu.
Yaratılan resmi tarih yalanlarına karşı Paskalya Ayaklanması’nı ve James Connolly’i tanımak ve bu ayaklanmadan gerekli sonuçları çıkartmak için dönemi ve mücadele sürecini detaylıca ele almak gerekmekte.
 İrlanda: İngiltere’nin En Eski Sömürgesi
800 yıldan fazla İngiliz iÅŸgali altında yaÅŸayan İrlanda, İngiltere’nin en eski sömürgesidir.İngiltere, kendisine karşı çıkan İrlandalı toprak sahiplerinin mülklerine el koymuÅŸ ve bu mülkleri dışarıdan getirterek yerleÅŸtirdiÄŸi Protestan çiftçilere dağıtıp iÅŸbirlikçi yeni bir toprak sahibi sınıf yaratmıştır. Kendisine çıkar bağıyla baÄŸlanan bu sınıf, sömürgeci siyasetinin yürütülmesinin aracı olmuÅŸtur. İngiliz emperyalizmi klasik “böl-yönet” taktiÄŸini, İrlanda’da Protestanları Katoliklere karşı kışkırtıp mezhep temelli bir bölünme yaratarak uygulamaya koymuÅŸtur. İrlanda ulusal kurtuluÅŸ hareketinin ilk nüveleri Amerikan ve Fransız devrimine uzanmaktadır. 18. yüzyılda Amerikan bağımsızlık savaşında İngiltere’nin yenilmesi, İngiltere’nin zulmü altında inleyen İrlandalılara ilham verdi. Bu süreçte Katolik mülk sahiplerinin güçlenmesi karşısında bazı haklar tanımayı kabul eden İngiltere, kısa bir zaman sonra bu kazanımları geri almasını da bildi. 1801 tarihli BirleÅŸme Yasası, İrlanda’yı İngiltere ile tek taht ve parlamento altında birleÅŸtirerek İrlandalıların temsil hakkını ellerinden aldı. BirleÅŸme sonrasında serbest ticaret nedeniyle bir tarım ülkesi olan İrlanda’da tarım ürünlerinin fiyatları hızlıca düşmesinden dolayı sefalete mahkûm edilen köylüler kurtuluÅŸu ABD ve İngiltere’ye göçte buldular.
19.yüzyıl süresince büyüyen toprak sorunu, yüzyılın sonlarına doğru uygulamaya konulan toprak reformlarıyla çözülürken bu durum gelecekteki süreçleri de belirleyecek bir sosyal dönüşüme kapı araladı. Küçük çiftçiler toprak reformuyla mülk sahibi olurlarken sistemle bağlarının gelişmesi sonucunda giderek tutuculaştılar. Yoksul köylünün payına düşen ise proleterleşmek oldu.
19.yüzyıl öncesinde sanayinin geliÅŸmediÄŸi İrlanda’da uÄŸraÅŸları büyük ölçüde ticaret olan kapitalist sınıflar politik istikrardan memnun olduklarından ılımlı bir milliyetçi çizgi benimsiyorlardı. Orta sınıflarda hâkim ruh hali ise bu bağımlılığın ekonomik geliÅŸmenin önünde engel olarak görülmesinden kaynaklanan bir hoÅŸnutsuzluktu. 19.yüzyılın baÅŸlarında birleÅŸme yasası ile politik ve ekonomik birlik kurulması sanayinin çökmesine yol açınca İrlanda sanayisinin geliÅŸimi için korumacı gümrük duvarları, dolayısıyla ulus-devletin gerekliliÄŸi, mülk sahibi sınıflar için de bütün çıplaklığıyla açığa çıktı. Bu bakış açısı 1905’te Sinn Fein (Yalnız Başımıza) Partisi tarafından bir siyasal program haline getirildi. Sinn Fein, İngiltere’den tümüyle kopuÅŸ yerine bağımsız ama aynı tahta baÄŸlı İrlanda’nın İngiliz sömürgeciliÄŸine ortak olması gerektiÄŸini savunuyordu. 19. yüzyılın sonlarına doÄŸru İrlanda’nın özellikle kuzey bölgelerinde ise farklı bir manzara göze batıyordu. Bu bölgelerde sanayi ve dolayısıyla proletarya geliÅŸmeye baÅŸlıyordu. KuzeydoÄŸuda Belfast, İskoç kömür yataklarına yakın olması, coÄŸrafi uygunluÄŸu ve iÅŸlek limanı ile metal ve gemi yapım baÅŸta olmak üzere geliÅŸen bir sanayiye sahipti. Bu sanayi dalları İngiliz ekonomisinin de bir parçasıydı. Bölgenin kapitalistleri, bu ortaklıktan edindiÄŸi çıkarlarla ayrılıkçı fikirlere uzak, birlik yanlısı bir duruÅŸla hareket ediyorlardı. İngiltere de tersane, tekstil kolları baÅŸta olmak üzere güçlü bir sanayi ve liman bölgesi olan yöreyi İrlandalılara bırakmaya hiç de niyetli deÄŸildi, gelecekte de olmayacaktı. Bölgenin bu niteliÄŸi ulusal sorunun çözülme biçimi üzerinde de önemli bir belirleyen oldu. Bu bölge, İngiliz emperyalizminin taktikleri gereÄŸi diÄŸer yörelerin Katolik ağırlığına karşın Protestan bir nüfus çoÄŸunluÄŸuna sahipti. Ancak sanayileÅŸme süreciyle proleterleÅŸen Katolik köylülerin akışı sonucunda Belfast’ta etkin bir Katolik azınlık oluÅŸtu. Patronlar, mezhep kartını işçi sınıfını bölmek için çokça kullandılar. Belfast, işçi sınıfının İrlanda politik yaÅŸamına bir aktör olarak ilk defa adımını attığı bölgeydi. ÖrneÄŸin 1907 tersane işçilerinin grevi Belfast’ta polislerin bile katıldığı bir genel greve dönüştüğünde Katolik ve Protestan işçiler birleÅŸmiÅŸti. Bu grevde işçileri İngiliz sendikacı ve daha sonra James Connolly’nin yoldaşı olacak James Larkin yönetiyordu. Grev ancak İngiltere’deki sendikaların ihanetiyle önemsiz kazanımlarla bitirildi.
Grevin yarattığı korkuyla Larkin sendikadan atıldı. Larkin İngiliz sendika bürokratlarından bağımsız İrlanda UlaÅŸtırma ve Genel Işçiler Sendikası (ITGWU)’nı kurdu. 1907 yenilgisine raÄŸmen yoluna devam eden sendika, 1910’lu yıllarda Avrupa’yı saran işçi sınıfının mücadele dalgası içinde baÅŸa çıkılması zor bir güç olana kadar büyüdü.
 İrlanda Özgürlük Mücadelesinde bir Mihenk Taşı: James Connolly

İrlanda işçi sınıfının devrimci geleneÄŸini, kuruluÅŸundan çok kısa bir süre İrlanda’da örgütlenen Birinci Enternasyonal’e dek götürmek yanlış olmayacaktır. İrlanda’nın kendi kaderini tayin hakkını tanıyan Birinci Enternasyonal, İngiltere hapishanelerindeki İrlandalı tutsaklara özgürlük için kampanya da düzenlemiÅŸti. Marks ve Engels de İrlanda ulusal sorununu incelemiÅŸler ve bir ulusu ezen ulusun özgür olamayacağı fikrinden yola çıkarak İngiliz işçi sınıfının kurtuluÅŸunun İrlanda’nın kurtuluÅŸuyla kopmaz baÄŸlara sahip olduÄŸu sonucuna varmışlardı. İrlanda’nın ilk Marksist işçi önderlerinden biri de ulusal sorunun çözü- münün sosyalizm mücadelesinden bağımsız olmadığını savunan James Connolly’dir. Connolly, yaÅŸamının ilk yıllarından itibaren proletaryanın gerçek anlamda bir organik aydını olarak kendini hem ideolojik olarak hem de önderlik anlamında yetiÅŸtirmiÅŸtir. James Connolly, 1868’de Iskoç- ya’da yoksulluk içindeki İrlandalı göçmen bir ailenin oÄŸlu olarak dünyaya geldi.
10 yaşından itibaren çok çeÅŸitli iÅŸlerde çalışmak zorunda kalan Connolly, güç bela alabildiÄŸi temel eÄŸitimin ötesine kendini eÄŸiterek geçmiÅŸtir. KoÅŸullarını iyileÅŸtirmek için 14 yaşında orduya katılan Connolly, İrlanda’daki hizmeti boyunca tanıklık ettiÄŸi İngiliz sömürgeciliÄŸinin kanlı yüzü karşısında hayat boyu sürecek bir emperyalizm düşmanı kimlikle donandı. Iskoçya’ya döndükten sonra sosyalist hareketin içine giren Connolly, bundan sonraki hayatını bu yola baÅŸ koyarak devam ettirecekti. Dönemin büyük devrimci önderleri Lenin, Troçki, Rosa ile hiç tanışma fırsatı olmasa da Marksist düşünce konusunda onlarla, kendi çabalarıyla, ortak sonuçlara varmayı, 1. Dünya Savaşı döneminin ihanetlerle dolu karanlık döneminde İrlanda’dan yolumuzu aydınlatan bir ışık yakmayı baÅŸardı. Connolly, sadece işçi sınıfının kendi özgürlüğünün bir parçası olarak İrlanda’nın özgürlüğü için mücadele edeceÄŸini savunuyor ve İrlanda’nın bağımsızlık mücadelesinin sosyalizm mücadelesiyle kopmaz baÄŸlarla baÄŸlı olduÄŸunu düşünüyordu. Sosyalizm ve Milliyetçilik isimli yazısında şöyle demekteydi:
“EmeÄŸin davası İrlanda’nın davasıdır. İrlanda’nın davası emeÄŸin davasıdır. Bunlar birbirinden ayrılamaz. İrlanda özgürlük peÅŸindedir. Emek, özgür İrlanda’nın kendi kaderinin tek sultanı, toprağı üstündeki ve içindeki her maddenin en yüksek maliki olması peÅŸindedir.” (“İrlanda Bayrağı”, Seçme Yazılar, s.41)
Toplumsal statükonun sürmesinden çıkarı olan mülk sahibi sınıflar bu çıkarlarını İrlanda’nın özgürlüğünden önde tuttuklarından İngiliz emperyalizmiyle uzlaÅŸmaya yazgılıydılar. Connolly’nin proletaryaya çaÄŸrısı bağımsız bir kapitalist cumhuriyetin kurulması deÄŸil bir işçi cumhuriyeti kurmak için mücadele etmekti:
 “Benim, ülkemiz halkının ideal olarak karşılarına koymalarını dilediÄŸim cumhuriyet öyle bir cumhuriyet olmalıdır ki, yalnızca adından söz edilmesi bile, her çaÄŸda, her ülkenin ezilenleri için bir iÅŸaret ateÅŸi oluÅŸturmalı, uÄŸruna harcanan çabaların ödülü olarak her çaÄŸda özgürlük ve bereket vaat etmelidir. … İngiliz Ordusunu yarın ülkeden çıkartıp yeÅŸil bayrağı Dublin kalesine çekseniz bile, sosyalist cumhuriyetin kurulmasına yönelmiÅŸ deÄŸilseniz tüm çabalarınız boÅŸa gidecektir. Ve İngiltere toprak sahipleri, kapitalistleri ve ticari kurumlarıyla size hükmetmeye devam edecektir… İngiltere gene mahvınıza dek size hükmedecektir – davasına ihanet ettiÄŸiniz o Özgürlük tapınağında dudaklarınız riyakâr bir saygı sunarken bile.”
James Connolly’nin 1896’da kurduÄŸu İrlanda Sosyalist Cumhuriyetçi Partisi’nin hedefi, İrlanda’da bir sosyalist cumhuriyetin kurulmasıydı. Parti programı, “toprak ile üretim, dağıtım ve deÄŸiÅŸim araçlarının İrlanda halkının toplumsal mülkiyetine dayanan bir İrlanda Sosyalist cumhuriyetinin kurulması” temel hedefine sahip küçük burjuva milliyetçisi deÄŸil sosyalist bir programdı.
Connolly ve Sürekli Devrim Çizgisi
Troçki, sürekli devrim teorisiyle, az geliÅŸmiÅŸ ülkelerde ve sömürgelerde tarih sahnesine geç çıkan burjuvazinin burjuva demokratik görevleri yerine getirmekten aciz olduÄŸunu ortaya koymuÅŸtu. İşçi sınıfının nefesini ensesinde hisseden burjuvazi, eski sistemin egemenleri ya da sömürgecilerle uzlaÅŸmaya hazırdı. Burjuvazinin çözemediÄŸi bu görevleri yerine getirmek işçi sınıfına düşüyordu; ancak işçi sınıfı ilerlemeye baÅŸladığında bu görevlerle yetinmeyecek sosyalist devrimin görevlerini yerine getirmek için de yoluna devam edecekti. Troçki’nin sürekli devrim tezlerinden habersiz Connolly de benzer sonuçlara varmıştı.
Mülk sahibi sınıflar ekonomik çıkarların baÄŸlarıyla sömürgecilere baÄŸlanmışlardı ve özgür İrlanda’nın tek kurucusu sosyalizm mücadelesiyle proletarya olabilirdi. Troçki ile benzer ÅŸekilde mülk sahibi sınıfların gericileÅŸmesinin farkında olan Connolly, ulusal sorunu çözme görevinin işçi sınıfının omuzlarında olduÄŸunu söylemekle yetinmiyor, bu görevin ancak sosyalist bir cumhuriyet kurulması temelinde yerine getirilebileceÄŸini ekliyordu. Troçki ile aynı sonuçlara kendi deneyim ve birikimleriyle varmıştı. Connolly, geçmiÅŸte ve günümüzde Stalinist sahtecilik okulunun bir dizi devrimci kalkışmada öne engel olarak çıkardığı “bu ülke sosyalizm için olgunlaÅŸmamış” safsatalarına inat 1916’ların sömürge İrlanda’sında işçi sınıfının en ileri neferlerinden oluÅŸan YurttaÅŸ ordusu ile dünya sosyalist devriminin bir adımı olacak bir ayaklanma örgütlüyordu. Bu kalkışma da Lenin ve Troçki’nin alkışlarına mazhar oluyordu.
Connolly’nin Enternasyonalist DuruÅŸu ve 1. Dünya Savaşı
James Connolly – en yakın yoldaşı İngiltereli bir Protestan olan James Larkin’di- Katolik ve Protestan işçilerin
birliÄŸini oluÅŸturmak için çabalayan bir enternasyonalistti. Ulusal sorunun burjuva ya da küçük burjuva çözümlerinin peÅŸinde koÅŸmadan enternasyonalist bir proleter devrimci çizgiyi savundu. Bu duruÅŸu bütün parlaklığıyla 1. Dünya Savaşı sırasındaki tutumunda ortaya çıktı. İrlandalı milliyetçi liderler, İngiltere’nin savaÅŸ ganimetlerinden faydalanmak gayesiyle savaÅŸta İngiltere yanında saf tutar, İngiliz ordusuna on binlerce İrlandalı gönüllü kaydederken Connolly savaÅŸa karşı net bir tavır aldı.
Avrupa’nın sosyal demokrat partileri ihanet içinde savaÅŸta kendi hükümetlerini desteklerken Connolly, “işçi sınıfının ülkesindeki burjuvazi baÅŸta olmak üzere kapitalist sınıftan baÅŸka düşmanı yoktur” diye haykırıyordu. Pasifist bir savaÅŸ karşıtlığı yanlısı deÄŸil, savaÅŸ halindeki kendi burjuvazisine karşı da genel grev dahil her türlü yolla mücadele çaÄŸrısı yapıyordu. Çok doÄŸru bir kavrayışla “işçi sınıfının kıtasal büyük bir kalkışması savaşı durdurur” öngörüsünde bulunuyordu. Dünyada işçi sınıfının partileri olduÄŸunu iddia eden sosyal demokrat partilerin çoÄŸu büyük bir ihanet içindeyken Connolly, Rusya’dan, kısık da olsa Almanya’dan yakıldığı gibi enternasyonalizmin yol gösterici ışığını dönemin karanlığına inat İrlanda’dan yaktı.
1913 Direnişi ve Yurttaş Ordusunun Kurulması
Connolly, militan bir işçi önderiydi. İngiliz sendika aÄŸalarından bağımsız olmak ve İrlanda Katolik ve Protestan işçilerin ortak mücadele yürütmelerini saÄŸlamak için kurulan İrlanda UlaÅŸtırma ve Genel İşçiler Sendikası, ITGWU, Larkin ve Connolly önderliÄŸinde 1914 öncesinde İrlanda’yı temellerinden sarsan ÅŸiddetli bir sınıf mücadelesi dalgası örgütledi. Nadiren bu adalar bu düzeyde kızgın bir sınıf çatışmasına tanıklık etti.
Bu süreç, sadece Dublin’i deÄŸil Connolly’nin Katolik ve Protestan işçileri patronlara karşı mücadelede birleÅŸtirdiÄŸi Belfast’ı da sarstı. İrlanda’ya dönüşünden sonra Connolly, ITGWU’da ilk görevini İngiltere ve İrlanda’da kitlesel grev dalgasının patlaması döneminde aldı. Bu mücadele dalgasında 1909’da 3 milyon iÅŸgünü grevde geçerken, 1912’ye gelindiÄŸinde bu rakam 41 milyona çıkmıştı. ITGWU’nun Kuzey’de Belfast örgütleyicisi olan Connolly, kitle hareketine önderlik etmekteki yeteneÄŸini 1911’deki mücadelede ortaya koydu. ÇoÄŸunlukla düşük ücretli ve yoÄŸun sömürüye maruz kalan Katolik ve Protestan kadınlardan oluÅŸan Belfast tekstil işçilerinin grevini örgütledi ve bu sektörü örgütlü mücadeleye kazanmayı baÅŸardı. İrlanda için “Yerinden Yönetim” sorunu çerçevesinde sekter bölünmeler hız kazanırken ITGWU bayrağı altında sekterlik karşıtı, Katolik ve Protestan işçilerin birliÄŸini savunan eylemlere imza attı.
 Hem ortaya koyduÄŸu militan sınıf savaşımı yanlısı çizgisiyle hem de Protestan ve Katolik işçilerin birliÄŸi için verdiÄŸi mücadele ile Connolly ve Larkin ve onların önderliÄŸinde ITGWU geçmiÅŸte İngiliz patron ve sendika aÄŸalarının olduÄŸu gibi ÅŸimdi de İrlandalı mülk sahiplerinin nefret ve kinlerini üzerlerine çektiler. Dublin İşveren BirliÄŸi lideri ve İrlanda Bağımsızlık gazetesi sahibi William Martin Murphy tarafından örgütlenen patronlar, yükselen sınıf mücadelesi karşısında işçileri ve örgütlerini dağıtmak için harekete geçtiler. İrlandalı kapitalistlerin hedefi, yerinden yönetim parlamentosu kurulmadan önce ITGWU’yu dağıtarak işçi sınıfının militan sınıf mücadelesi geleneÄŸine son vermek ve böylece işçi sınıfını ve yoksul halkı kendi ulusal önderlikleri altında toplamaktı.
Militan işçiler ise ulusal burjuvazinin deÄŸil, sınıf çizgisinin yolundan gitmeyi önlerine koyarak mülk sahipleriyle büyük bir kavgaya tutuÅŸtular. ITGWU’yu dağıtmak için işçileri sendikadan istifaya zorlayan patronlar istediklerini elde edemeyince 1913’te lokavt ilan ettiler. Yükselen grev dalgası, Dublin’de iÅŸ- verenlerin toplu iÅŸten çıkarmasıyla karşı karşıya kalmış oldu. Bu süreç, İngiliz emperyalizmiyle uzlaÅŸmacı çizgisi zaten ayan beyan ortada olan İrlanda burjuvazisinin gerçek yüzünü, karşı-devrimci yüzünü daha da net ÅŸekilde açığa çıkardı. İrlanda burjuvazisi, sınıf bilinciyle hareket eden İrlanda işçi sınıfı ve onun devrimci önderlerini büyük bir savaÅŸa davet ediyorlardı, bu davet karşılıksız kalmadı. İşverenlerin lokavtına karşı Connolly ve Larkin, sadece Dublin işçilerden deÄŸil, İrlanda ve İngiltere’ye yayılan dayanışma eylemlerini içeren kitlesel bir direniÅŸ örgütlediler.
Hareketin en üst noktasında Dublin işçi sınıfının tamamı direniÅŸin parçasıydı. İşçi sınıfı mücadelesinin tartışılmaz önderleri Connolly ve Larkin’e savaÅŸ açanlar sadece kapitalistler ve İngiliz devleti deÄŸildi; Katolik kilisesi ve saÄŸ kanat milliyetçi güçler de bu ittifakın parçasıydı. Çünkü Connolly ve Larkin önderliÄŸinde bu militan sınıf savaşımı deneyimi işçilere sınıf bilinci kazandırarak İrlandalı ve İngiliz mülk sahibi sınıfların kendi çıkarlarına iÅŸleyen yerinden yönetim çaÄŸrılarına kulaklarını kapattırıyor, onların önderliÄŸi altında toplanmalarını engelliyordu. Lokavtı örgütleyen iÅŸverenlerin başını çeken Murphy, İrlanda Bağımsızlık gazetesini çıkarı- yordu. DiÄŸer saÄŸ kanat milliyetçi güçler de fiili olarak saldırıya geçtiler. Connolly’nin toplantı ve eylemlerine saldırma ve İrlanda işçi matbaasını dağıtmak gibi karşı devrimci iÅŸlere imza atıyorlardı. İşçi sınıfı karşısında oluÅŸan bu sınıf ittifakı manidardı. İrlandalı patronların çıkarlarının kiminle birlikte olduÄŸunu ve dolayısıyla İrlanda işçi sınıfının çıkarlarının da kimlerle ortak olduÄŸunu ortaya koyuyordu. İrlandalı patronlar, teÅŸvikleriyle İngiliz hükümetini duruma müdahale ettirmekten bile çekinmediler.
İngiliz hükümeti her türlü baskı aracını kullanarak işçileri teslim olmaya zorladı, Larkin’i tutukladı. Ancak grevi sonlandıran aslında bu saldırı olmadı. Larkin’in tutuklanması üzerine Connolly Belfast’tan Dublin’e gelerek grevin başına geçti. İşçileri iÅŸe dönmeye mecbur eden İrlandalı patronlarla İngiliz patronların iÅŸbirliÄŸi, yani açık düşmanların saldırıları olmadı. Asıl sorun, işçileri sınıf kardeÅŸleri İngiliz işçilerin dayanışmasından mahrum bırakıp yalnızlaÅŸtıran İngiliz sendika aÄŸaları oldu. Connolly ve Larkin’in İngiltere’de dayanışma genel grevi ve Dublin limanına mal getirip götüren grev kırıcı gemilerin engellenmesi çaÄŸrısı İngiliz TUC sendikasının saÄŸ kanat liderliÄŸi tarafından reddedildi. İngiliz sendika aÄŸaları dayanışma grevleri örgütlenmesi yolundaki giriÅŸimlerin tümünü sabote ettiler. İşte bu koÅŸullarda işçiler 1914 Ocak’ında iÅŸverenin koÅŸullarını kabul ederek iÅŸe döndüler.
Birçok militan işçi iÅŸten atıldı, hapsedildi. İşveren koÅŸullarını kabul ettirmiÅŸti ettirmesine, ama zaferi anlıktı ve yaratılan militan sınıf savaşımı ve dayanışma geleneÄŸi sadece gelecek günlere hazırlanmak üzere pusudaydı. Bunun en büyük kanıtı da karşılaÅŸtığı yoÄŸun saldırıya raÄŸmen, ağır yara alsa da dağılmadan varlığını devam ettiren ITGWU oldu. 1913 direniÅŸinin devrimci miraslarından birisi de Connolly tarafından yönetilen Avrupa’nın ilk Kızıl Ordusu, gerçek bir işçi milisi olan İrlanda YurttaÅŸ Ordusu(ICA)’nun yaratılması oldu. YurttaÅŸ Ordusu, organik olarak proletaryanın kitle örgütlerine baÄŸlıydı; ITGWU da örgütlü, sınıf bilinci ileri işçilerden oluÅŸuyordu.
ITGWU’nun milis gücüydü. 1916’nın birkaç yıl öncesinden Dublin sokaklarında geçit törenleri, talimler yapacak kadar meÅŸruydu. YurttaÅŸ Ordusu, direniÅŸin kanla bastırılması karşısında işçi sınıfını polis, grev kırıcılar ve patronlara karşı koruyacak silahlı savunma birliÄŸi, işçi milisleri olarak yaratılmıştı. YurttaÅŸ Ordusu’nun sınıf doÄŸasını Connolly ÅŸu sözlerle ortaya koymaktadır:
“İrlanda işçi sınıfının silahlı örgütü İrlanda’da bir olgudur. Åžimdiye kadar, İrlandalı işçiler, efendileri önderliÄŸindeki orduların parçası olarak savaÅŸtılar, asla kendi sınıflarından birinin yönettiÄŸi, eÄŸittiÄŸi ve esin verdiÄŸi bir ordunun üyesi olarak deÄŸil. Åžimdi, ellerinde silahla, kendi yollarını çizmeyi, kendi geleceklerini ÅŸekillendirmeyi amaçlıyorlar.”
1916 Paskalya Ayaklanması
İrlanda’da sınıf hareketine büyük bir darbeyi de 1. Dünya Savaşının baÅŸlaması vurdu. Savaşın patlak
vermesiyle birlikte Avrupa’nın her yanındaki işçi önderliklerinin çoÄŸu gibi İngiliz sendika bürokratları da savaşı desteklediler ve kendi hükümetlerinden yana tutum aldılar.
İşbirlikçisinden milliyetçisine İrlandalı önderler de savaÅŸta İngiltere destekçisi kesildiler. İkinci Enternasyonal’in ve Avrupa’daki sosyal demokrat partilerin çoÄŸunun ihanetine karşın Rus, Sırp, Alman ve İrlandalı devrimciler onurlu örnekler yarattılar. Connolly, savaÅŸ çığlıklarının ilk anından itibaren Lenin’le bütün temel noktalarda aynı, ÅŸaÅŸmaz bir enternasyonalist duruÅŸ sergiledi. Connolly, savaşı durdurmak için kitlesel bir sınıf eylemi örgütlemenin gerekliliÄŸini savunuyordu:
“…baÅŸlangıçta, İrlanda henüz belki Avrupa yangınının meÅŸalesi olacaktır. Bu yangın, son taht, son kapitalist bono ve senet buruÅŸturulup son savaÅŸ lordunu yakacak cenaze ateÅŸine atılmadan sönmeyecek.”
Connolly, bu görevi yerine getirebilecek sosyal demokrat partilerin çoÄŸunun ihaneti karşısında bu mücadele doÄŸrultusunda örnek alınabilecek bir eylem biçimi örgütlemeyi düşünmeye baÅŸlamıştı. SavaÅŸ karşısında sosyalizm ve İrlanda’nın özgürlüğünden yana bir ayaklanma propagandasına ve planlamasına giriÅŸti. SavaÅŸ sonrası ihanet dalgasının uluslararası sınıf hareketinde yarattığı dağınıklık ve kan kaybı, savaşın ilerlemesiyle birlikte savaşın sınıfsal karakterinin açığa çıkması ve sınıf çeliÅŸkilerinin derinleÅŸmesiyle ortadan kalkmaya baÅŸladı ve sınıf mücadelesinde bir canlanma yaÅŸandı.
1915’de yaÅŸanan Glasgow grevi İngiltere’deki canlanmanın emareleri oldu. Ancak Connolly, Avrupa’da sınıf savaşımının tam olarak canlanmasının çok uzun zaman alacağı konusunda endiÅŸeliydi. Kıtada devrimci ateÅŸi yakacak ve kapitalistlerin iktidarına son verecek nihai eyleme İrlanda’da giriÅŸerek hayatına mal olsa da buzu kırıp yolu açacak bir fırtınayı ateÅŸlemek istiyordu. SavaÅŸmak ve kaybetmek, kabullenmek ve teslim olmaktan yeÄŸdi. İrlanda’da ayaklanmanın patlamasından hemen önce grevler yaÅŸanıyordu, ancak 1913 lokavtının acı hatırası çok yeniydi. İşçi sınıfı sadece bu saldırı ile yorulmuÅŸ ve zayıflamış deÄŸildi, savaÅŸ sırasında dağılmış ve yolunu kaybetmiÅŸti. Ilımlı milliyetçiler işçilere siperlerde dövüşmek üzere savaÅŸa katılma çaÄŸrısı yapıyorlardı. İngiltere’nin İrlanda’da zorunlu askere alma uygulaması yapacağı söylentileri etrafta dolaşıyordu ki İngiltere 1917 yılında bu projeyi uygulamaya koymayı denedi. İşte bu koÅŸullarda Connolly İngiliz emperyalizmine karşı kavgaya giriÅŸmeye karar verdi.
Dünya savaşına karşı Avrupa’da işçi hareketini tetikleyecek bir meÅŸale yakmak hedefindeydi. BaÅŸarısız da olsa ezilenler ve sömürülenlere ardından gidilecek bir gelenek bırakacaktı. Connolly, yaratacakları örnek ve geleneÄŸin ölümsüz olacağı ve Sosyalist İrlanda Cumhuriyeti’ni kurma mücadelesinin temellerinde yatacağının farkındaydı. 24 Nisan’da Paskalya bayramında İrlanda YurttaÅŸ ordusunun neferi 1500 silahlı devrimci Connolly önderliÄŸinde ayaklandı.
Zorunlu askere alma tehlikesi karşısında ayaklanma gerekliliÄŸine duyduÄŸu inanç ve gündemin aciliyeti, Connolly’i savaÅŸta İngiltere’nin yenilgisinin İrlanda için fırsatlar yaratacağı düşüncesiyle İngiltere tarafında yer alan diÄŸer milliyetçi akımlardan ayrılan orta sınıf milliyetçisi İrlanda Gönüllülerinin ayaklanmada yer almasını kabule itti. Ancak Gönüllülerin ılımlı liderleri yalpalama gösterip son anda geri çekildiler. İrlanda ve diÄŸer ülkelerin tarihinde çokça tekrarlandığı üzere orta sınıf liderliklerinin kararsızlıkları ve ihanetlerine bir yenisi ekleniyordu.
Başından itibaren küçük burjuva milliyetçilerinin sınıf doÄŸası ve farklı amaçları hakkında Connolly’nin kafası netti. Her zaman işçi sınıfının bağımsız örgütlerini inÅŸa etme için mücadele etmiÅŸ ve milliyetçi hareketin orta sınıf liderlerine güvenmemek konusunda işçileri uyarmıştı. Ayaklanmadan birkaç gün önce de ÅŸiddetle sınıf bağımsızlığını koruma çaÄŸrısı yapıyor ve YurttaÅŸ Ordusu’nu Gönüllüler hakkında uyarı- yordu: “Bizim kazanma ÅŸansımız binde bir. Ama eÄŸer kazanırsak tüfeklerinizi indirmeyin, çünkü Gönüllülerin farklı amacı olabilir. Hatırlayın, biz sadece politik deÄŸil, ekonomik özgürlük de istiyoruz.” Connolly, bu sözleri ile ayaklanmanın anlık bir zafer elde edeceÄŸi konusunda illüzyonlara sahip olmadığını da ortaya koyuyordu. O ve yoldaÅŸları, gelecek mücadelelerin yolunu açmak, devrimci bir miras bırakmak için canlarını ortaya koymaktan çekinmediler. Paskalya haftası boyunca süren ayaklanmada Büyük Postane gibi Dublin’in stratejik binaları ele geçirildi. Åžehir merkezinde sert sokak çatışmalarının İngiliz topçuları tarafından dövülmesiyle ayaklanma kanla bastırıldı. Egemenler, sınıf kiniyle ÅŸiddetle bastırdıkları ayaklanmanın liderlerini katlettiler. Ayaklanmanın liderliÄŸini yapanlar ve 90 işçi ölüm cezasına çarptırıldı ve binlerce İrlandalı İrlanda ya da İngiltere’de hapse atıldı. Ağır yaralı olarak arkadaÅŸlarını kurtarmak amacıyla teslim olan Connolly, 12 Mayıs 1916’da ayağındaki kangren nedeniyle oturur ÅŸekilde duramadığından sandalyeye iple baÄŸlandıktan sonra kurÅŸuna dizildi.
İngilizler anlık bir zaferle, İrlanda işçi sınıfının büyük önderini katletmeyi baÅŸardılar, ancak miras bıraktığı ve ilham verdiÄŸi mücadele geleneÄŸi İrlanda’da ateÅŸ olup yanmaya devam etti. 1. Dünya Savaşının sınıf mücadelesinde yarattığı karanlık dönemde devrimciler için umut meÅŸalesi oldu. Uluslararası sosyalist hareket içinde de yankı uyandıran bu ayaklanmayı, darbe olarak kınayanlara Troçki ve Lenin’den tokat gibi yanıtlar geldi. Rus sosyal demokrat Plehanov’un “zararlı bir hareket” olarak nitelediÄŸi hareketi Troçki, “işçiler öçlerini Llyod George’un cellâtlarından alacaklardır” diyerek selamladı. Lenin, Dublinli işçilerin cesaret ve umut ateÅŸini coÅŸkuyla karşılayarak “İrlanda’lıların talihsizliÄŸi, Avrupa proletaryasının isyanının henüz olgunlaÅŸmamış olduÄŸu bir sırada yakalanmalarıdır” diye deÄŸerlendirdi. Paskalya ayaklanmasından sonraki iki yıl içinde Avrupa’da savaÅŸa karşıtı atmosfer tamamen deÄŸiÅŸti. Özellikle Rusya’da devrimci kalkışmalar, disiplinli ve deneyimli bir devrimci parti, BolÅŸevik Parti’nin varlığında 1917 yılında zaferle sonuçlandı.
Connolly şüphesiz bir devdi; ancak döneminin çoÄŸu devrimcisi gibi işçi sınıfının kapitalizmi devirmede kullanacağı araç konusunda net deÄŸildi. Rusya dışında BolÅŸevik Parti tarzında bir devrimci parti yaratma geleneÄŸinin olmadığı koÅŸullarda işçi sınıfını politik ve çalışma yaÅŸamında örgütlemek için mücadele etse de işçi sınıfının devrimci öncüsünü yaratamadı. Lenin’in 1900’lerin başında belirttiÄŸi gibi böyle bir öncü ancak uzun ve sabırlı bir çalışmanın sonucunda yaratılabilirdi: “bir mücadele örgütünün inÅŸası ve siyasi ajitasyonun yürütülmesi, “durgun, barışçı” her ÅŸart altında ve devrimci ruhun zayıflaması ne kadar belirgin olursa olsun her dönemde esastır.
Üstelik böyle dönemlerde ve böyle ÅŸartlarda bu tür çalışma özellikle gereklidir, çünkü patlama ve taÅŸma zamanlarında örgütün kurulması çok geç olacaktır. Parti bir anda faaliyete geçebilmek için hazır durumda olmalıdır.” İşte 1916 ayaklanmasında bu kritik faktör, devrimci öncünün eksikliÄŸi her alanda gösterdi ve sonuçları trajik oldu.
Ayaklanma Sonrasında İrlanda Özgürlük Mücadelesi ve İşçi Sınıfı Hareketi
Paskalya Ayaklanması ile kanlarını akıtma pahasına devrimci bir gelenek yaratan ve İrlanda tarihinde yeni bir dönemin kapısını açan İrlandalı emekçiler, mücadelelerinin meyvelerini toplayamadılar. Ayaklanma sırasında önderliklerini yitiren, tabiri caizse baÅŸsız kalan işçi sınıfının açtığı yolun kazanımlarının üzerine İrlanda burjuvazisi kondu. Connolly’nin, bu büyük devrimci önderin katledilmesi İrlanda’nın özgürlük mücadelesi ve sınıf kavgasına verilebilecek en büyük zararlardan biriydi; bedeli ağır oldu. Sonrasında işçi hareketinin liderliÄŸini üstlenen reformist kiÅŸilikler, onun bağımsız sınıf çizgisinden saparak işçi sınıfını küçük burjuva radikali milliyetçilerin kuyruÄŸuna taktı. Connolly’nin katledilmesinden sonra proleter devrimci çizgi güç kaybederek özgürlük hareketinin liderliÄŸini burjuva ve küçük-burjuva milliyetçilerine kaptırdı. Trajik biçimde Paskalya Ayaklanması’na katılmayan, Avusturya-Macaristan örneÄŸinde olduÄŸu gibi İngiltere-İrlanda ikili monarÅŸisinin kurulmasını savunan Sinn Fein cumhuriyetçi bir kimliÄŸe (tabii ki burjuva cumhuriyet) büründükten sonra hareketin politik liderliÄŸini ele geçirdi.
Sinn Fein, İrlanda’ya ayrılmış sandalyelerin çoÄŸunluÄŸunu kazandıktan sonra imparatorluk parlamentosunu boykot ederek İrlanda Meclisi’ni kurdu. Bu süreçte bağımsızlık savaşını İngiliz kurumlarını tanımayı reddetmenin ötesine taşımak isteyen eski İrlanda Gönüllüleri’nin İrlanda Cumhuriyetçi Ordusu’nu (IRA) kurması ve düzenledikleri saldırıların Sinn Fein’in İrlanda Meclisi’nin desteÄŸini almasıyla birlikte ulusal kurtuluÅŸ mücadelesi artık tamamen Sinn Fein’in küçük burjuva önderliÄŸi tarafından ÅŸekillendirilir duruma geldi. Sinn Fein’in yükseliÅŸinin yollarını Connolly’nin işçi sınıfı ve sendikalara dayanarak kurduÄŸu İrlanda İşçi Partisi döşedi. Işçi sınıfına ihanetin parolası olan “Emek beklesin”, yani toplumsal sorun ulusal sorunun çözülmesine tabii kılınsın talebiyle İrlanda İşçi Partisi parlamento seçimlerinde Sinn Fein lehine aday göstermedi.
Bu siyasal tutum, Connolly’i aforoz etmekten baÅŸka bir anlama gelmiyordu. Connolly, her zaman sosyal ve ekonomik mücadelelerin kendi kaderini tayin hakkı için mücadeleden ayrılmasına karşı çıktı ve İrlanda’nın koÅŸullarında bu mücadelelerin bir kombinasyonunu yaratmayı baÅŸardı. İşçi partisinin yeni liderliÄŸi ise geri çekilip hareketin liderliÄŸini elleriyle küçük burjuva milliyetçisi Sinn Fein’e teslim etti. Connolly’nin açtığı yolda ilerleyerek bağımsız sınıf siyaseti çerçevesinde tarihin kendisine yüklediÄŸi misyonu oynamaktan uzak olan işçi hareketi liderleri, burjuva ve küçük burjuva milliyetçilerine Paskalya Ayaklanmasında olduÄŸu gibi yeni ihanetlere imza atmaları için yol açtı.
Özgürlük hareketinin liderliÄŸine oturan burjuva ve küçük burjuva milliyetçiler, Eamonn de Valera ve Michael Collins gibi muhafazakâr kiÅŸilikler, işçiler ve yoksul köylüler tarafından aÅŸağıdan baÅŸlatılan ulusal ve toplumsal kavgaya, kendilerinden beklenilecek olanın dışına çıkmayarak, ihanet ettiler. Devrim korkusunun basıncı altında İrlanda burjuvazisi, İrlanda’yı bölme pahasına İngiltere ile anlaÅŸmanın yoluna baktı. Bölünme sürecinde yaÅŸanan olaylar Connolly’nin tahlillerini, burjuvazinin arkadan vuracağı tespitlerini tekrar tekrar kanıtladı. Bu ihanetin mirası bugünü de etkilemekte. İrlanda burjuva ve küçük burjuva milliyetçileri İrlanda ulusal özgürlük sorununu çözmekten aciz olduklarını ortaya koymaktalar. Connolly ve İrlanda işçi sınıfının açtığı sınıf mücadelesi geleneÄŸi işçi sınıfının hafızalarından bugüne dek silinmedi.
Burjuva ve küçük burjuva milliyetçisi liderlik zaman zaman görmezden gelmeye çalışsa, zaman zaman karşısına dikilse de sınıf kavgasına engel olamadı. Bağımsızlık savaşı boyunca güçlü bir sol hareket var oldu. Güneyde kendi anlaÅŸmasının koÅŸullarını dayatan İngiltere’ye karşı çarpışmalarla eÅŸ zamanlı olarak Belfast’ta imalat işçilerinden baÅŸlayan 44 saatlik çalışma haftası talebiyle baÅŸlayan mücadele Katolik ve Protestan işçilerin birleÅŸik eylemi yarattığında, Sinn Fein tarafından oluÅŸturulan İrlanda Meclisi bu mücadeleyi görmezden geliyordu. Sınıf kavgasının devrimci, sosyalist içerikle hareket ettiÄŸi çokça deneyim de yaÅŸandı. 1919’da Limerick’te Cumhuriyetçi eylemleri bastırmak için sıkıyönetim ilan edilmesine karşı genel grev baÅŸlatan ve sıkıyönetim bitirilene kadar üç hafta ÅŸehrin yönetimini ele geçiren işçiler Limerick Sovyetini ilan ettiler.
İrlanda’nın parçalanmasını içeren anlaÅŸmayı dayatmak için baskıyı artıran İngiltere’ye karşı siyasi mahkûmlar açlık grevine gittiÄŸinde işçiler 3 günlük genel grevle destek vererek direniÅŸin kazanılmasını saÄŸladılar. 1920’de tersane işçileri araç yapımını, demiryolu işçileri asker taşımayı reddediyorlardı. Aynı yılda kırlarda topraksız köylüler ve tarım işçileri geniÅŸ topraklara el koyup paylaşıyorlardı. Tarım işçileri güneybatıda yaÄŸ fabrikalarının denetimini ele geçirdiler. Batıda madenciler madenleri iÅŸgal ettiler. Bu son iki olayda da kızıl bayrakları çeken işçiler Sovyetleri kurduklarını ilan ediyorlardı. Sınıf bilinçli bir önderliÄŸin yokluÄŸunda bile mücadele geleneÄŸinin mirası ve uluslararası tecrübeleriyle bu derece öne çıkan işçi sınıfı ve onun bağımsız eylemi İrlanda burjuvazisini yeterince korkutmaya ve ulusal mücadelenin kaderini belirleyecek kararı almasına yol açtı. İrlandalı mülk sahibi sınıflar işçi sınıfının devrimci enerjisi karşısında İngiltere’ye daha çok yaklaÅŸtılar.
Cumhuriyetçi önderler, yerli burjuvaziyle yakınlaÅŸma çerçevesinde ulusal mücadeleye hiçbir katkısı olmayan, hatta yer yer açıktan ihanet eden toprak sahipleri ve patronların temsilcileriyle görüşmelerinden sonra halkın enerjisinin ulusal sorundan toplumsal sorunlara çevrilmesini kınayarak el konulan toprakların geri alınması için harekete geçti. Bu iÅŸ için arazi mahkemeleri kuran Cumhuriyetçiler, İrlanda Cumhuriyetçi Ordusu(IRA)’nu toprakların geri alınması için kolluk gücü olarak kullandı. İngiltere de kurdurduÄŸu paramiliter güçlerle kime saldıracağını iyi biliyordu: Kuzeyde, Belfast’ta sadece Katolik gettolarına deÄŸil, Katolik ve Protestan işçilerin ortak mücadelesini örgütleyen Protestan sendika önderlerine yönelik de katliamlar örgütledi. İngiltere ve uluslararası arenanın yanı sıra Cumhuriyetçilere Katolik kilisesi ve iÅŸ çevrelerinden gelen baskılar sonucu ılımlı unsurlar öne çıktı. 4 yıla yakın süre yürütülen gerilla mücadelesinin ardından İngiltere ile anlaÅŸma imzalandı. 1922’de güneyde bağımsız bir devlet kurulurken, Kuzey İrlanda, İngiltere’ye baÄŸlandı. Stratejik ve ekonomik olarak deÄŸerli bir liman ve sanayi bölgesi olan Kuzey, nüfusun yarıya yakınını Protestanların oluÅŸturduÄŸu bir bölge olarak İngiltere’nin elinde kalmış oldu.
Kuzey ve güney işçi sınıflarının mücadelesini birbirine baÄŸlayabilecek ve ulusal kurtuluÅŸ mücadelesini işçi sınıfı öncülüğünde toplumsal kurtuluÅŸ mücadelesiyle birleÅŸtirebilecek siyasal bilinçteki bir önderliÄŸin ve onun çevresinde birleÅŸmiÅŸ radikal bir işçi sınıfı ve yoksul köylülerin mücadelesinin yokluÄŸunda Connolly’nin çok önce yerinden yönetim tartışmaları sırasında ortaya koyduÄŸu gibi “gericiliÄŸin karnavalı” yaÅŸandı. Kuzeyli işçi sınıfı, Protestanları Katolikleri katletmek için maÅŸa olarak kullanan İngiliz egemenlerin elinde ağır bedeller ödediler. Güneyli mülk sahibi sınıflar ise kendi ulus-devletlerini kurmalarıyla birlikte İngiltere ile karşı karşıya gelmemek adına Kuzey’de yaÅŸanan ulusal sorunu yok sayarak birlik talebinden vazgeçtiler.
 Kuzey’deki yara bugün de kapanmış deÄŸil. 1969’da Katoliklerle Protestanlar arasındaki çatışmayı bahane ederek bölgeye giren İngiltere her ne kadar Kuzey’deki varlığını IRA ile imzaladığı anlaÅŸmalar çerçevesinde büyük oranda geri çekse de geçmiÅŸte tanıklık ettiÄŸimiz üzere İrlanda ve İngiliz egemen sınıflarının sınıf çıkarları doÄŸrultusunda ezilen halklar yeniden cendereye sokulabilir. Tarihin sunduÄŸu deneyimler göstermektedir ki İrlanda’nın özgürlük sorunu gerçekten ancak toplumsal kurtuluÅŸ için öne atılan işçi sınıfının devrimci kalkışması temelinde çözülebilir. Patronlar sisteminin zaferi, işçi sınıfının yenilgisi olan ÅŸimdiki çözüm, sorunun kapitalist temellerde çözülemeyeceÄŸini göstermektedir. Hayatı boyunca, Connolly, işçi sınıfının ulusal ve dinsel çizgilerin ötesinde birliÄŸi için mücadele verdi. Sınıf mücadelesi içinde Katolik ve Protestan işçileri ortak düş- mana- kapitalist sınıflara karşı birleÅŸtirmeyi baÅŸardı. Gerçek özgürlüğün yolu da sınıf mücadelesi, sosyalizm kavgası için birleÅŸen İrlandalı Protestan ve Katolik işçilerin mücadelesinden geçmektedir.
SONUÇ OLARAK
Ezilen ulustan bir devrimci olarak Connolly, ulusal sorunun burjuva ya da küçük burjuva çözümlerine karşı çıkarak proleter devrimci bir duruş sergiledi. Yine bir ezilen ulus devrimcisi olan Rosa Luksemburg gibi ulusal harekete önderliğe soyunan burjuva milliyetçi akımları mahkûm ederek işçi sınıfının sosyalizm bayrağı altında birliğinin hem ezilen ulusları hem de tüm insanlığı özgürleştireceğini haykırdı. Mülk sahibi sınıfların ulusal sorunda da kendi sınıf çıkarlarının peşinden koştuğunun farkındaydı ve bir an bile bunun propagandasını yapıp işçileri uyanık olmaya çağırmaktan geri durmadı.
Patronlar, 1. Dünya Savaşı sırasında zorunlu askerliÄŸe karşı çıktıklarında onların tavırlarını sınıf bakış açısının eleÅŸtirelliÄŸiyle iÅŸte böyle deÄŸerlendiriyordu: “eÄŸer burada ya da baÅŸka yerlerde ara sıra 1913’te bizimle savaÅŸan patronları (Büyük Dublin lokavtında patronlar sendikamızı yok etmeyi denemiÅŸler ancak İrlandalı işçiler ve İngiliz yoldaÅŸlarımızın dayanışmalarıyla bu amaçta baÅŸarısız olmuÅŸlardı) bizim 1915’teki ulusal politikamızla anlaÅŸmış ÅŸekilde buluyorsak bunun nedeni deÄŸiÅŸmeleri ya da güçlerini adaletsiz ÅŸekilde kullanmalarından utanmaları deÄŸildir. Basitçe zorunlu askerliÄŸi ekonomik olarak kârlarına görmüyorlar.” İrlandalı kapitalistlerin kendi sınıf yolunu takip ettikleri gibi işçi sınıfı da kendi yolundan gitmeliydi:
“İşverenleri kendi çıkarlarını takip ettikleri için hatalı bulabilir miyiz? Hayır. Hareketlerini güdüleyen nedenler konusunda illüzyonlar da beslemeyiz. Aynı suretle, biz de kendi sınıfımızın tavrıyla, açıkça kendi sınıf çıkarlarımıza göre duruÅŸumuzu almalıyız. Ancak bu çıkarların insanlığın en yüce çıkarlarına inançla bunu yapmalıyız.”
Connolly, enternasyonalist bir duruÅŸla Katolik ve Protestan işçi sınıfının birliÄŸi için mücadele etti. O, ancak bu sınıf birliÄŸinin yaratacağı mücadelenin özgür İrlanda’nın kapısını açabileceÄŸini savundu. İrlanda orta sınıfları ve mülk sahibi sınıflar “yatırım ÅŸeklinde binlerce ekonomik baÄŸla İngiliz kapitalizmine baÄŸlı” idiler. Bu nedenle sadece İrlanda işçi sınıfı İrlanda özgürlük mücadelesinin bozulmaz varisiydi. Bu analizlerinde ve “İngiliz Ordusunu yarın ülkeden çıkartıp yeÅŸil bayrağı Dublin kalesine çekseniz bile, sosyalist cumhuriyetin kurulmasına yönelmiÅŸ deÄŸilseniz tüm çabalarınız boÅŸa gidecektir.” tahlilinde ne kadar haklı olduÄŸunu tarih defalarca kez kanıtladı. Burjuva ve küçük burjuva milliyetçisi önderlikler, kendi çıkarları için ve işçi sınıfının bağımsız devrimci eyleminin yarattığı korkuyla İngiliz egemenleriyle anlaşıp İrlanda’yı bölerek özgürlük mücadelesine ihanet etmekten çekinmediler.
Yerli ve iÅŸgalci mülk sahibi sınıfların zaferi, devrimci önderliÄŸin yokluÄŸunda ezilen ulus işçi sınıfının yenilgisi pahasına kazanıldı. İrlanda ve daha nice örnekte açığa çıktığı gibi ulusal sorunun burjuva temellerde çözümü güdüktür ve gerçek bir özgürlük saÄŸlamaktan uzaktır. Ulusal sorun dahil insanlığın bütün sorunlarının çözümü, gerçek toplumsal kurtuluÅŸu saÄŸlayabilecek proleter devrim kavgasından geçmektedir. Bu çerçevede ezilen ulus devrimcilerine düşen görev, Rosa Luksemburg’un, James Connolly’nin açtığı yoldan giderek ezilen ulus işçi sınıfı ve yoksul köylü- lerinin kaderini insanlığın kurtuluÅŸuna baÄŸlamaktır. Yoksa yerli ya da iÅŸgalci mülk sahibi sınıfların kendi çıkarları doÄŸrultusunda çizdikleri yollarda dost görünen düşmanların ihanetleriyle kurban edilirler. Ezilen ulus mülk sahibi sınıfları nasıl kendi sınıf çıkarlarının peÅŸinden gidiyorlarsa ezilen ulus işçi sınıfı ve yoksul halkının da kendi sınıf çıkarlarının yolundan ÅŸaÅŸmamalarını saÄŸlamak ezilen ulus komünistlerinin görevidir.
Ezilen ulus işçi sınıfı ve yoksul halkının devrimci önderliğini oluşturmak ve enternasyonalist bir duruş çerçevesinde sömürülenlerin birliğini sağlayarak nihai kurtuluş için proleter devrim davasına onları kazanmak ezilen ulus devrimcilerin boynunun borcudur.
Â











