Sosyalizm Kazanacak!
/ Manşet / Uluslararası 1 Mayıs Deklerasyonu: Dünyanın Bütün İşçileri Savaşlara, Militarizasyona ve Savaş Ekonomisine Karşı Birleşin!

Uluslararası 1 Mayıs Deklerasyonu: Dünyanın Bütün İşçileri Savaşlara, Militarizasyona ve Savaş Ekonomisine Karşı Birleşin!

on 28 Nisan 2024 - 09:18 Kategori: Manşet

Dünyanın bütün işçileri savaşlara, militarizasyona ve savaş ekonomisine karşı birleşin!

Her hafta savaşa çağrı ve savaş çığırtkanlığı daha da yükseliyor ve Avrupa ilk sırada yer alıyor. Ukrayna’da emperyalist katliam tüm hızıyla devam ederken, NATO’nun Avrupalı üyeleri “savaş hazırlığı”, “savaş ekonomisini”, zorunlu askerliğin yeniden başlatılmasını, gerici bir milliyetçi histeriyi ve yabancı düşmanlığını körüklüyor. AB ve üye devletler, dünyanın yeniden paylaşımındaki paylarını desteklemek için işçileri ve gençleri bu savaşın ateşine atmaya hazırlıyor, askeri bütçelerini artırıyor.

İsrail’in Filistin halkına karşı sürdürdüğü soykırım savaşı, ABD ve diğer emperyalist güçlerin desteği sayesinde on binlerce Filistinli çocuk ve yaşlının ölümüyle 6 ayını tamamladı ve İsrail, büyük bir cezasızlık politikası neticesinde her gün katliamlar gerçekleştiriyor.

1 Mayıs için bu enternasyonalist çağrının taslağı hazırlandığı esnada bile uluslararası siyasi gerilim önemli ölçüde daha şiddetli hale geldi ve Orta Doğu’da genele yayılmış bir savaşa dönüşme tehlikesi yarattı.

Netanyahu hükümetinin savaşı tüm Orta Doğu bölgesine yayarak zorlukların üstesinden gelmeye yönelik açık girişimi, bizi Siyonist devlete ve onun koruyucularına karşı uluslararası seferberliği daha da güçlendirmeye yönlendirmelidir.

Avrasya’nın Pasifik sınırında da durum farklı değil. ABD’nin iki ölümcül atom bombası ile yenilgiye uğrattığı Japonya’da hükümet silahlanmayı dizginsiz ve geniş ölçekli bir şekilde gerçekleştirebilmek için yine ABD’nin gücü ile anayasasını değiştirmeye gidiyor. Tayvan ise bölgede bir saatli bomba rolünü oynayarak Çin’in artan ekonomik nüfuzu ve askeri iddiasının karşısında konumlandırılıyor.

Kapitalist krizin küresel bağlamı ve aralarında Rusya ve Çin’in de bulunduğu kapitalist güçler arasında artan rekabet, yerleşik emperyalist devletlerin, ABD ve Avrupa’nın endüstriyel ve finansal üstünlüğünün kuyusunu kazmakta. Bu durum, “çok kutuplu dünya” destekçilerinin iddia ettiği gibi yeni, dengeli ve barışçıl bir denge yaratmak şöyle dursun; gerileyen güçleri korumacılık, devlet destekli sanayi politikası ve askeri müdahale yoluyla üstünlüklerini desteklemeye itiyor. İster kasıtlı ister kasıtsız olsun, Üçüncü Dünya Savaşı’nın kapitalistler arası çekişmenin bir sonucu olarak ortaya çıkma ihtimali hiçbir zaman bu kadar yüksek olmamıştı.

Ukrayna’daki savaş, kapitalizmin Avrupa merkezinde yüzbinlerce insanı katlederken ve milyonlarca insanı yerinden ederken; aynı tekeller Afrika kıtasında doğal kaynaklar ve ucuz emek için -Sudan ve Kongo başta olmak üzere- daha düşük yoğunluklu, ancak daha az kanlı olmayan savaşlar yaratıyor.

Latin Amerika’da ise büyük güçler arasındaki çatışma açık savaşlar şeklinde patlak vermiyor; işçilere karşı açık bir savaş veriliyor. Bölgedeki çatışma kendini emekçilerin tarihsel kazanımlarını, öz örgütlenmelerini, grev ve protesto haklarını ellerinden almak için burjuvazinin askeri darbelere veya genellikle ABD veya Avrupa emperyalizmleriyle uyumlu sağcı diktatörlere (en sonuncusu Arjantin’deki Milei) verdiği destekte gösteriyor. Bu saldırıları yalnızca sömürülenlerin öncülüğünde işçilerin ve işsizlerin birliğinin sağlandığı bağımsız sınıf mücadelesi ve eylemleri durdurabilir. Bu koşullar altında ise faşist ordu yapılanmasıyla uzlaşan, aynı zamanda emek düşmanı-sermaye dostu yasalar çıkaran Brezilya’daki Lula’nınki gibi merkez sol burjuva koalisyonları; Arjantin’deki Peronizm ya da Türkiye’deki Kemalist CHP ise açlıktan ölmek üzere olan emekçi halka seçimleri işaret ediyor, Milei ya da Erdoğan’ın 2027 ya da 2028’deki seçimlere değin yıpranmalarını umarak seçimde yenilmelerini “beklemeyi” teklif ediyorlar. İsrail, Gazzeli Filistinlilere karşı etnik temizliği yoğunlaştırmayı amaçlayarak soykırım yoluna gidiyor; Büyük İsrail’i kurarak “hak iddia ettiği toprakları” elde etmek için tüm bu savaş atmosferinden ve militarist gerilimlerden yararlanıyor. İsrail’in arkasında, sürtüşmelere ve görüş ayrılıklarına rağmen soykırımı askeri ve mali konularda desteklemeye devam eden sponsor ABD ve Batı emperyalizmi duruyor. 

Biz devrimciler, ezilenlerin isyan hakkını her koşulda savunuruz. 7 Ekim, İsrail’in Gazze, Kudüs ve Batı Şeria’da Filistin halkına karşı giderek saldırganlaşan, İsrail liderliğinin Oslo Anlaşmalarına bağlılığını ve uygulanması imkânsız olan iki devletli çözümü krize sokan politikalarına karşı bir cevaptı.  Filistin direniş örgütlerinin birleşik cephesine koşulsuz desteğimizi beyan ederken; Filistin halkının zaferinin ve mevcut çatışmanın zaferinin birleşik, laik ve sosyalist bir Filistin’i kurmadan mümkün olamayacağını vurgularken bunun önkoşulunun da Sosyalist Ortadoğu Federasyonu mücadelesinde birleşen bir bölgesel devrimci bir dalga olduğunu bir kez daha ifade ediyoruz

İsrail’in Filistin’deki baskısına ve soykırımına karşı mücadele etme duygusu, öfke ve irade, daha az kanlı olmayan diğer savaşların daha geniş resmine ve yaklaşan Üçüncü Dünya Savaşı tehlikesine ilişkin bilincin artmasına yardımcı olmalıdır. Savaş ekonomisi için ağır fedakarlıkları kabul etmeye ve kimin onları sömüreceğine karar vermek için birbirlerini katletmeye çağrılan işçiler, proleterler, bu fedakarlıkları reddetmeli, sermayenin savaşlarına savaş ilan etmeli ve dünyadaki kapitalist egemenliği devirmek için örgütlenmelidirler.

Sermayenin ücretli kölelik üzerindeki “haklarını” güvence altına alan yasama gücü; burjuva sınıfın çıkarlarını tehlikeye atan her türlü mücadeleye karşı sermayeyi güvence altına alan yargı gücü; ve (1886’da Chicago’da dört işçi liderinin asılmasından bu yana) dünyanın her yerindeki grev ve eylemler yoluyla işçi direnişine karşı sömürüyü güçlendirmek için iç savaş yürüten silahlı güçleri ile burjuva devlet sermayenin sömürüsünü mümkün kılmaktadır. Bu nedenle 1 Mayıs aynı zamanda burjuva devlete karşı işçilerin uluslararası mücadele günüdür.

Bugün işçilerin ve tüm insanlığın karşı karşıya olduğu en büyük tehlike, kapitalist hükümetlerin halkı genelleştirilmiş bir savaş durumuna sürüklemesi; yani Ukrayna’da, Sudan’da, Kongo’da, Filistin’de olduğu gibi dünya sathına yayılabilecek bir katliam tehlikesidir. Mevcut savaşların failleri olan emperyalist hükümetlere karşı çıkarak, savaşan tüm emperyalist taraflara karşı proleter bir cephede uluslararası güçlerimizi birleştirerek, bu tehlikeye karşı hemen şimdi savaşmalıyız. Pasifizm yoluyla savaşa karşı çıkmak söz konusu değildir. İşçi sınıfına aşıladıkları gerici milliyetçi zehre, proleter enternasyonalizminin panzehriyle karşı çıkmalıyız. Daha iyi ücretler, daha kısa çalışma süreleri, daha sağlıklı çalışma koşulları konularında tüm dünya işçileri ortak sınıfsal çıkarlara sahiptir. Dünyanın her yerindeki kardeşlerimizle barış içinde yaşamanın derin arzusunu paylaşıyoruz.

Emperyalizmin baskısı altındaki ezilen halkların mücadelesinin; ezen ulusun yenilgisinin emperyalist dünya düzenine indirilmiş bir darbe ve dünyanın her yerinde sömürülenlerin davasını güçlendirecek bir kaldıraç olduğu bilinciyle, ezilen halklara yönelik en güçlü desteğimizi ilan ediyoruz. Büyük kentlerdeki işçilerin görevi, kendi egemen sınıflarının emperyalist saldırganlıkla boyun eğdirmeye çalıştığı halkları desteklemek ve kendi ülkelerinde bunun için eyleme geçmektir. Bugünkü siyasi seferberliğin öncelikli hedefi de Filistin halkına destektir.

İşçileri bölmeyi amaçlayan yabancı düşmanlığının karşısına yerli halk ile göçmenler arasındaki sınıf kardeşliğini koyalım: Sınıfımız uluslararasıdır; yüz milyonlarcamız savaş, kuraklık, iklim değişikliği ve toprak gaspı nedeniyle kırsal kesimden şehirlere taşınmaya ya da büyük tehlikeleri göze alarak başka yerlere göç etmeye zorlanıyoruz. Yerli işçiler göçmen işçilerin mücadelesine katıldığı takdirde göçmen işçiler, ücretleri aşağı çekmek için kullanılamayacaktır.

Savaş ekonomisine karşı duralım!

Ukrayna gibi emperyalist bir savaşta taraf olmayacağını, “düşmanın kendi ülkemizde” olduğunu açıkça ortaya koymalıyız. Bu savaş, her iki tarafın da sözde ilerici ve sözde demokratik argümanlarla maskelediği, emperyalistler arası bir savaştır. Rus ve Ukraynalı emekçilerin asıl düşmanı, kendi egemen sınıflarının sömürücü çıkarları uğruna yüzbinlerce proleteri savaş meydanlarındaki kıyma makinesine atıp birbirlerini öldürten ve sakat bırakan kendi hükümetleridir. NATO üyesi Avrupa ve Amerika ülkelerinin işçileri için asıl düşman; NATO şirketlerinin sömürüsünü Ukrayna topraklarına ve işçilerine yaymak amacıyla, Ukrayna işçilerinin kanını dökmek için bedeli emekçilerin cebinden ödenen silahları gönderen kendi ulusal hükümetleridir. Öte yandan Putin anti-emperyalist bir girişimi temsil etmemektedir; Rus kapitalist oligarşisinin küresel pastadaki payını güvence altına almaya çalışmakta, bunu yaparken de Lenin’in politikasına saldırmakta ve Çarlık Rusya’sını yücelten bir propagandaya başvurmaktadır.

Tüm kapitalist devletler, tüm hükümetler, iç mücadeleleri ve bölünmeleriyle, büyük emperyalist güçlere, kapitalist tekellere, uluslararası mali sisteme bağlı vurguncu burjuvazilerin ifadeleridir ve savaş üreten toplumsal sistemin ayrılmaz bir parçasıdır. Her ne kadar birçok ülke Batılı büyük kapitalist güçlerle giderek daha keskin çatışmalar yaşasa da bu güçlerin hiçbiri işçi sınıfının “savaşa karşı savaş” mücadelesinin müttefikleri değildir. Bu devletlerin kendi işçi sınıflarıyla ve kendi etki alanlarındaki ülkelerin işçileriyle ne tür ilişkilere sahip olduğuna bakıldığında bunu fark etmek çok kolaydır.

Tarafımız, burjuva devletlerin tarafı değil, sömürülen ve ezilen sınıfların, işçilerin, uluslararası proletaryanın tarafıdır. Proleterya, savaşları bitirmekten çıkarı olan ve -eğer kendi kendini örgütlerse- sömürenlerin yürüttüğü savaşlara son verebilecek güce sahip olan yegane sınıftır. Bunun için tutarlı bir proletarya enternasyonalizmi temelinde ortaklaşan örgütlerin ortak girişimlerde bir araya gelmesi gerekmektedir. Artık çok geç olmadan, vakit geldi!

Geçmiş önemlidir, ancak tarih bizi kendi dönemimizin sorunları karşısında ne yaptığımızla yargılayacaktır.

2024 1 Mayıs’ında dünyanın her yerinde aynı sloganlarla sokaklara çıkalım:

– Ukrayna’daki NATO-Rusya savaşına son! “Asıl düşman içeride!”

– Silahlanma yarışına ve savaş ekonomisine HAYIR! Herkese ücretsiz sağlık ve eğitim! Çalışma süreleri kısalsın, herkese iş sağlansın!

– Gazze’deki soykırıma son! Yaşasın özgür Filistin! Filistin direnişine tam destek! Her yerde ulusal, ırksal, etnik, dinsel baskıya son!

– Sudan’da, Kongo’da ve her yerde emperyalist müdahalelere ve vekalet savaşlarına hayır!

– Kürtlere yönelik zulme son! Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkını savunuyoruz!

– Kahrolsun gerici milliyetçilik ve yabancı düşmanlığı! Yaşasın işçi sınıfı enternasyonalizmi!

– Sömürü ve savaşın olmadığı, insan ve doğa arasında uyumun olduğu bir toplum için, İşçi iktidarı ve sosyalizm için; Dünyanın bütün işçileri birleşin!

New Left Current for the Communist Liberation (NAR, Yunanistan)

Socialist Labourers’ Party (SEP, Türkiye)

Tendencia Internacionalista Revolucionaria (TIR, İtalya)

SI Cobas (İtalya)

Partido Obrero (PO, Arjantin)

Polo Obrero (PO, Arjantin)

OKDE Spartakos (Yunanistan)

Fuerza 18 de Octubre (Şili)

Tribuna Classista (Brezilya)

United Front Committee for a Labor Party (UFCLP, ABD)

İnqilabin Sesi (Azerbaycan)

Occhio de Clase (İtalya)

La Fragua (Uruguay)

Red Action/Red Initiative (Hırvatistan/Sırbistan)

Yorumlar Kapalı

Yorumlar Kapalı