Sosyalizm Kazanacak!
/ Marksist Teori / Kurtuluşun Anahtarı Anti-Emperyalist Mücadeledir – Lev Troçki (Mateo Fossa ile bir Röportaj, Eylül 1938)

Kurtuluşun Anahtarı Anti-Emperyalist Mücadeledir – Lev Troçki (Mateo Fossa ile bir Röportaj, Eylül 1938)

on 27 Şubat 2013 - 23:31 Kategori: Marksist Teori
27 Şubat, 2013
Çeviri: Marksist BakışFossa: Sizce Avrupa’nın mevcut durumunun ilerideki gelişmesi nasıl olacak?

Troçki: Çok fazla diplomasinin, bu dönemde, kokuşmuş bir anlaşmaya ulaşmayı başarması muhtemeldir. Ancak bu çok uzun sürmeyecek. Savaş kaçınılmaz; dahası çok yakın bir gelecekte. Bir uluslararası kriz, bir diğerini izliyor. Bu sarsıntılar, yaklaşan savaşın doğum sancıları gibi. Her yeni şiddetli nöbet daha sert ve tehlikeli bir karakter taşıyacak. Şu anda dünyada, bu sürecin gelişimini, yani savaşın doğumunu, durdurabilecek herhangi bir güç görmüyorum. Yeni korkunç bir katliam insanlığı acımasızca içine çekiyor.

Elbette, uluslararası proletaryanın zamanında gerçekleştireceği devrimci eylemi emperyalistlerin zorbaca çalışmalarını felce uğratacaktır. Ancak gerçekliğin yüzüne doğrudan bakmak zorundayız. Avrupa’nın emekçi kitleleri ezici bir çoğunluk ile İkinci ve Üçüncü Enternasyonal’ in liderliği altında. Sendikaların Amsterdam Enternasyonali’nin liderleri, İkinci ve Üçüncü Enternasyonal’in politikalarını tamamen desteklemekte ve birlikte “Halk Cepheleri” denilen cepheye dahil olmaktadır.

“Halk Cephesi” politikası, İspanya, Fransa ve diğer ülkelerin örneklerinde görüldüğü gibi, proletaryayı burjuvazinin sol kanadına tabi kılmaya dayanır. Fakat kapitalist ülkelerin burjuvazilerinin tamamı, sağı olduğu kadar “sol”u da, şovenizmden ve emperyalizmden süzülmüştür. “Halk Cephesi”; işçileri, kendi emperyalist burjuvazileri için ölmeye giden askerlere çevirmeye hizmet eder. Bundan daha fazlasına değil.

İkinci, Üçüncü ve Amsterdam Enternasyonalleri, halihazırda, ‘demokratik’ emperyalizme karşı proletaryanın devrimci mücadelesini frenlenmek ve felce uğratılmak amaçlı karşı devrimci örgütlerdir. Bu enternasyonallerin sabıkalı liderlikleri devrilmedikçe işçiler savaşa karşı çıkmak konusunda güçsüz olacaklardır. Bu, acı fakat kaçınılmaz gerçektir. Bununla nasıl yüzleşeceğimizi bilmeli, kendimizi illüzyonlarla ve pasifist gevezeliklerle avutmamalıyız. Savaş kaçınılmazdır!

Fossa: Bunun İspanya’daki mücadele ve uluslararası işçi sınıfı hareketi üzerindeki etkisi  ne olacaktır?

Troçki: Yaklaşmakta olan olayların doğasını doğru anlamak için, öncelikle, gelmekte olan savaşın faşizmle ‘demokrasi’ arasında bir savaş olacağını söyleyen düzmece ve tamamen yanlış teoriyi reddetmek zorundayız. Bundan daha yanlış ve aptalca bir fikir daha olamaz. Emperyalist ‘demokrasiler’ dünyanın her yerinde çatışan çıkarları üzerinden bölünmüştür. Faşist İtalya Hitler’in zaferine olan inancını kaybederse kendisini kolaylıkla Büyük Britanya ile aynı kampta bulabilir. Yarı faşist Polonya, sunulan kazançlara bağlı olarak  kamplardan birine ya da diğerine katılabilir. Savaş sırasında Fransız burjuvazisi işçilerine boyun eğdirmek ve onları “sonuna kadar” savaşmaya zorlamak için faşizmi ‘demokrasi’nin yerine ikame edebilir. Faşist Fransa, “demokratik” Fransa gibi elde silah sömürgelerini aynı derecede koruyacaktır. Yeni savaş, 1914-18 savaşından daha açık biçimde zorba bir emperyalist karaktere sahip olacak. Emperyalistle siyasi ilkeleri için değil, pazarlar, sömürgeler, hammadde, dünya üzerindeki hegemonya ve zenginlik için savaşırlar.

Emperyalist kamplardan herhangi birisinin zaferi; tüm insanlığın kesin köleleştirilmesi, günümüz sömürgelerinin ve aralarında Latin Amerika halklarının da bulunduğu tüm güçsüz ve geri kalmış halkların çifte zincire vurulmasını ifade edecektir. Emperyalist kamplardan herhangi birisinin zaferi kölelik, sefalet, çaresizlik ve insan medeniyetinin çöküşü anlamına gelecektir.

Çıkış yolu nedir diye soruyorsunuz. Şahsen, yeni bir savaşın; zorba kapitalist hiziplerin insanlık üzerindeki hükümranlığına karşı bir uluslararası devrimi tetikleyeceğinden bir an bile şüphe duymuyorum. Savaş zamanında emperyalist ‘demokrasi’ ile faşizm arasındaki bütün farklar ortadan kalkar. Bütün ülkelerde amansız bir askeri diktatörlük hüküm sürecek. Alman işçiler ve köylüler tıpkı İngiliz ve Fransızlar gibi can verecek. Modern yıkım araçları öylesine canavarca ki muhtemelen insanlığın savaşa birkaç ay bile katlanabilmesi mümkün olmayacak. Çaresizlik, öfke, nefret savaşmakta olan tüm ülkelerin büyük halk yığınlarını elde silah ayaklanmaya itecektir. Dünya proletaryasının zaferi savaşa son verecek ve ayrıca Avrupa ve dünyanın diğer bölgelerinin sorunlarını olduğu kadar İspanya sorunun da çözecektir.

Proletaryayı emperyalistlerin “demokrasi” maskesi ile gizlenmiş savaş arabalarına zincirlemek isteyen, o işçi sınıfı “liderleri” şimdi emekçilerin en kötü düşmanları ve doğrudan ihanetçilerdir. İşçilere, emekçilerin bilinçlerini zehirledikleri için emperyalizmin ajanlarından nefret etmeyi ve onları aşağılamayı öğretmeliyiz. İşçilere, faşizmin, emperyalizmin yalnızca biçimlerinden biri olduğunu, mücadele etmemiz gereken şeyin hastalığın dışsal belirtileri değil organik nedenleri; yani kapitalizm olduğunu açıklamalıyız.

 

Fossa: Meksika devrimi için perspektifiniz nedir? Toprak ve petrol varlıklarına el konulmasına bağlantılı olarak yapılan devalüasyona nasıl bakıyorsunuz?

Troçki: Bu soruların üzerinde yeteri kadar detaylı şekilde duramayacağım. Toprağın ve doğal zenginliklerin kamulaştırılması hiç şüphesiz Meksika’nın ulusal savunması için kaçınılmaz bir tedbirdir. Köylülüğün gündelik ihtiyaçlarını temin etmeden hiçbir Latin Amerika ülkesi bağımsızlığını koruyamayacaktır. Paranın alım gücünün azalması Meksika’ya karşı başlatılmış olan emperyalist ablukanın sonuçlarından yalnızca birisidir. Maddi yokluk mücadelede kaçınılmazdır. Kurtuluş, fedakarlıklar olmaksızın imkansızdır. Emperyalistler karşısında teslim olmak ülkenin doğal zenginliklerini talana; halkı çöküşe ve yok olmaya teslim etmek anlamına gelecektir. Şüphesiz, proletarya örgütleri, hayat pahalılığındaki artışın bütün ağırlığıyla, emekçilerin omuzlarına binmeyeceğinden emin olmalıdır.

 

Fossa: Latin Amerika halklarının kurtuluş mücadeleleri ve geleceğin sorunları üzerine ne söyleyebilirsiniz? Aprismo hakkındaki görüşleriniz nedir?

Troçki: Tekil Latin Amerika ülkelerinin hayatı konusunda, yönelttiğiniz soruya somut bir cevap vermeme izin verebilecek kadar yakından bilgi sahibi değilim. Benim için her halükarda çok açık ki bu ülkelerin iç sorunları emperyalizme karşı verilecek eş zamanlı devrimci mücadele olmadan çözülemez. ABD, İngiltere, Fransa’nın ajanları (Lewis, Jouhaux, Toledano, Stalinistler) faşizme karşı mücadeleyi emperyalizme karşı mücadelenin yerine geçirmek istiyorlar. Savaş ve faşizm karşı en son kongrelerindeki sabıkalı çabalarını gözlemledik. Latin Amerika ülkelerinde “demokratik” emperyalizmin ajanları özellikle tehlikelidir çünkü onlar kitleleri sersemletmeye, faşist haydutların aleni haydutlarından daha fazla muktedirdir.

En basit ve açık örneği alacağım. Brezilya’da şu anda bütün devrimcilerin sadece nefretle bakabileceği yarı faşist bir rejim hüküm sürüyor. Herhalükarda, yarın, İngiltere’nin Brezilya ile askeri bir çatışmaya girdiğini varsayalım. Size işçi sınıfının bu çatışmada hangi tarafta olacağını sorarım. Ben şahsen bu durumda “demokratik” Büyük Britanya’ya karşı “faşist” Brezilya’nın tarafında yer alırım. Neden? Çünkü aralarındaki bu çatışmada sorun demokrasi ya da faşizm sorunu olmayacaktır. Şayet İngiltere kazanırsa, Rio de Janerio’ya başka faşistleri yerleştirecek ve Brezilya’yı çifte zincire vuracaktır. Öte yandan eğer Brezilya kazanırsa ülkenin ulusal ve demokratik bilincine büyük bir itki verecek ve Vargas diktatörlüğünün devrilmesine yol açacaktır. İngiltere’nin yenilgisi aynı zamanda Britanya emperyalizmine darbe indirecek ve Britanya proletaryasının devrimci hareketi için bir itici kuvvet olacaktır. Doğrusu, birinin dünyadaki karşıtlıkları ve askeri çatışmaları demokrasi ve faşizm arasındaki mücadeleye indirgemesi için içi boş bir kafaya sahip olması gerekir. Tüm maskelerin altından sömürücüleri, köle sahiplerini ve haydutları nasıl ayırt edeceğimizi bilmemiz gerekir.

Tüm Latin Amerika ülkelerinde toprak devrimi sorunu ayrışmaz bir şekilde anti-emperyalist mücadeleye bağlıdır. Stalinistler şimdi haince her ikisini birden felce uğratıyorlar. Latin Amerika ülkeleri, Kremlin için, emperyalistler ile ilişkilerindeki sadece küçük bir değiş tokuş. Stalin Washington, Londra ve Paris’e şöyle diyor: “Beni eşit bir ortak olarak tanıyın ve ben de size sömürge ve yarı sömürgelerdeki devrimci hareketi bastırmak için yardım edeyim; bunun için emrimde Lombardo Toledano gibi yüzlerce ajan var.” Stalinizm, özgürlük mücadelelerinin cüzamı haline geldi.

Aprismo’yu kesin bir yargıya varacak kadar iyi bilmiyorum. Peru’da bu partinin faaliyeti illegal bir karakter sahip, bu nedenle gözlemlemek zor. Ancak değerlendirebildiğim kadarıyla APRA’nın temsilcileri Puerto Rico’dan delegelerle birlikte Meksika’da eylül ayında yapılan savaş ve faşizm karşıtı kongrede dikkate değer ve doğru bir pozisyon aldılar. Geriye APRA‘nın Stalinistler’in tuzağına düşmemesini ummak kalıyor, çünkü bu Peru’daki özgürlük mücadelesini felce uğratacaktır. Bence Apristas ile belli pratik işler için anlaşmalar yapmak, tam bir örgütsel bağımsızlık koşulu altında, arzu edilebilir ve mümkündür.

 

Fossa: Savaşın Latin Amerika ülkeleri için sonuçları ne olacaktır?

Troçki: Hiç şüphesiz her iki emperyalist kamp da Latin Amerika ülkelerini sonrasında tamamen köleleştirmek için savaş girdabına sürüklemeye çabalayacaktır. Boş “antifaşist” velvele, sadece, emperyalist kamplardan birinin ajanları için zemin hazırlayacaktır. Hazırlanan dünya savaşı ile yüzleşmek için Latin Amerika’nın devrimci partilerinin derhal tüm emperyalist gruplaşmalara karşı uzlaşmaz bir tavır takınması gerekir. Latin Amerika halklarının kendilerini koruma mücadelesi temelinde birbirlerine daha yakın yürümesi gerekir.

Savaşın ilk döneminde güçsüz ülkelerin durumu çok zor olabilir. Ancak emperyalist kamplar her geçen ayla birlikte daha da zayıflayacaktır. Birbirleri ile olan amansız savaşları sömürge ve yarı sömürge ülkelerin başlarını kaldırmaları için olanak verecektir. Bu elbette Latin Amerika ülkeleri için de geçerlidir; eğer kitlelerin önderliğinde gerçekten devrimci, antiemperyalist partiler ve sendikalar bulunursa, tümüyle özgürlüğe kavuşmaları mümkün olacaktır. Tarihin trajik koşullarından hile, içi boş sözler ve küçük yalanlarla kaçılamaz. Kitlelere gerçeği, gerçeğin tamamını ve yalnızca doğruyu söylemek zorundayız

Fossa: Sizce sendikaların yüzlerini dönmesi gereken görevler ve yöntemler nelerdir?

Troçki: Sendikaların özgürlük kavgası için proleterleri biraraya getirmesi, eğitmesi ve harekete geçirmesi için Stalinizmin bütün totaliter yöntemlerinden arınmış olması gerekir. Sendikalar eylem disiplini koşuluyla tüm politik eğilimdeki işçilere açık olmalıdır. Her kim ki sendikaları dışsal amaçların (özellikle Stalinist bürokrasinin ve “demokratik” emperyalizmin ) silahları haline çevirirse kaçınılmaz olarak işçi sınıfını bölecek, zayıflatacak ve gericiliğe kapıyı aralayacaktır. Sendikalar içindeki tam ve dürüst bir demokrasi ülke demokrasisi için en önemli koşuldur.

Sonuç olarak, sizden Arjantin işçilerine kardeşçe selamlarımı iletmenizi rica ediyorum. Onların; bana ve arkadaşlarıma yönelik Stalinist ajanların tüm dünyada yaydığı iğrenç iftiralara bir an bile olsun inanmadıkları konusunda en ufak bir şüphe duymuyorum. Dördüncü Enternasyonal’in Stalinist bürokrasiye karşı üstlendiği mücadele, ezilenlerin ezenlere, sömürülenlerin sömürenlere karşı verdiği büyük tarihsel kavganın devamıdır. Uluslararası devrim, SSCB işçileri dahil olmak üzere tüm ezilenleri özgürleştirecektir.

Yorumlar Kapalı

Yorumlar Kapalı