Sosyalizm Kazanacak!
/ Manşet / ISL Uluslararası Konferansı Sonuç Bildirgesi – Aralık 2020

ISL Uluslararası Konferansı Sonuç Bildirgesi – Aralık 2020

on 15 Aralık 2020 - 08:35 Kategori: Manşet

2020 yılına damgasını vuran COVID-19 pandemisi insanlık tarihinin en sarsıcı deneyimlerinden birisi olarak tarihe geçecek. Önümüzde kuzey yarım kürede atlatılmayı bekleyen uzunca bir kış mevsimi daha var, güney yarım kürede de pandemi büyük çaplı insan kayıplarına neden olmaya devam ediyor. Şu ana kadar resmi rakamlarla hayatını kaybedenlerin sayısı 1.6 milyonu geçti. Gerçek sayınının bundan çok daha fazla olduğu konusunda kimsenin şüphesi yok.

Bu ağır bedel, kapitalizmin işlemediğini ayan beyan ortaya koymuştur. Emperyalist savaş makinası için ayrıntılı planlar yapıp devasa kaynaklar ayıran burjuva devletlerin küresel bir salgına karşı herhangi bir planlarının olmadığı ortaya çıkmıştır. Bu süreçte tüm kapitalist rejimler ve hükümetler, işçi sınıfının sağlığı ve yaşamlarını umursamayarak büyük şirketleri desteklemeyi yeğlediler. Bu tarihsel deneyimde kapitalist iktidarlar ve aslında bir bütün olarak sistemin kendisi her alanda sefil bir performans sergilemiş ve bağrındaki çelişkiler olduğu gibi görünmüştür. Ayrıca küresel halk sağlığı krizi aşının kullanıma girmesi ile aşılsa dahi büyük bir sosyal-ekonomik krizin ağır şartları dünya emekçilerini beklemektedir.

2008 krizinin etkileri daha bertaraf edilemeden 2020’de yeni bir küresel kriz zaten kapıya dayanmıştı. Pandemi, uzun erimli krizdeki yeni dibe batışı hızlandırdı ve derinleştirdi. Bugün, ancak 19. yüzyılın sonu veya 1930’larınkiyle karşılaştırılabilecek büyüklükte bir krize tanık oluyoruz. Peki bu uzun tünelin ucu nereye çıkacak? Gelişmenin büyük ve keskin sonuçlar üreteceği beklentisi çoklarını ürkütüyor. Karamsarların senaryoyalarına göre otoriterlik ve faşizmin yükselişi kaçınılmaz. Sol entelektüellerin çoğunluğu bu tarz distopik senaryoları popülerleştirerek dikkat çekmek istediler. Trump yönetimi çok abartılı şekilde, faşist bir irade ve ABD demokrasisinin sonu olarak gösterildi. Bu karamsar ve abartılı senaryolar, kitleleri tekrardan daha az şeytani olan Demokrat Parti’ye yönlendirmek konusunda kullanışlı araçlar oldular. Örneğin Naom Chomsky, Bernie Sanders gibileri ve DSA liderliği, ABD’de güçlenmekte olan sol dalgayı ve sınıf hareketini süzme emperyalist Biden’ı desteklemeye yönlendirmek için yoğun çaba gösterdiler. Böylelikle ABD’de bir kez daha bağımsız kitlesel bir sosyalist partinin gelişiminin önüne set çekildi.

Gelgelelim Trump seçimleri kaybetti ve bugün “faşizm geldi, gelecek” söyleminin çok daha az alıcısı var.

Peki ya sol alternatif? Geleceğin gizemleri hakkında kahinlik yapıyor değiliz, ama gelişimin ana eğilimlerinden yola çıkarak sınıf mücadelesinin şiddetleneceği bir döneme girdiğimizi söyleyebiliriz. Niyetimiz otoriter eğilimlerin varlığını tümden reddetmek değil, ama meseleler doğru ortaya konmalı. Dünyada olup biten şey , büyüyen bir siyasi ve sosyal kutuplaşmadır. Bunun bir yansıması,  sağcı otoriter liderler ve halen marjinal durumda olan faşist grupların varlığıdır. Ancak diğer tarafta işçi sınıfının, kadınların ve gençliğin artan direnişi bulunuyor ki bunlar sosyalist sol alternatiflerin gelişiminin olanaklarını artırıyor.

Sınıf mücadelesinin yükselmesi ile otoriter-faşist eğilimlerin yükselmesi arasında belirli bir korelasyon vardır. Bir defa iki eğilimi de önceleyen şey, sistemin dengesini bozan ekonomik ve politik krizdir. Kapitalizmin her krizi otomatik biçimde sınıf mücadelesini yükseltir diyemeyiz, ama halkın yaşam standartlarının hızla düştüğü bir ortamda ibre ilk önce sınıf mücadelesine döner. Otoriterliğin-faşizmin sıçrama yapması ise ancak işçi mücadelelerinin başarısızlığının ardından gündeme gelme eğilimindedir. Yani pandeminin artık baş gündem maddesi olmadığı, ekonomik-toplumsal ve siyasal krizlerle boğuşan yeni dünyada sınıf hareketi ve sosyalistler başarısız olursa, işte o zaman, faşizmin yükselişi tehlikesi kendisini gösterecektir.

Ama ilk etapta sahneye solun çıkması gerekecek. Sınıflar arası makasın daha da açıldığı, iş ve gelir kayıplarının milyarlarca insanı açlık ve yoksulluk sınırının altına çektiği koşullarda sınıf mücadelesinin şiddetlenmesi kaçınılmazdır. BM Gıda ve Tarım Örgütü 2019’da 690 milyon kişinin açlıkla mücadele ettiğini, pandemi yüzünden 130 milyon kişinin daha kronik açlık çekmeye başladığını tahmin etti. Son 6 aydır istikrarlı biçimde artan gıda fiyatları ve düşen gelirler milyarlarca insanın yetersiz besleneceği anlamına geliyor. Emekçilerin büyük çoğunluğunu oluşturan milyarlarca insan bu süreçte gelir kaybına uğradı ve bunların büyük çoğunluğu ya hiç hükümet desteği alamadı ya da aldığı durumlarda bunlar son derece yetersizdi. Eğitim ve sağlık alanlarında yoksulların uğradığı kayıplar ve gerilemeler çok dramatik sonuçlar yaratmaya devam ediyor.  Büyük çoğunluk için, toprağa ve konuta erişim sorunu dünya çapında giderek daha şiddetli hale geliyor. Pandemi nedeniyle gündeme gelen eve kapanmalar nedeniyle kadına yönelik şiddette artış gördü. Ve şirketler ucuz hammadde elde etmek için çevresel katliamı arttırdılar.  

İşte bütün bu süreç, sınıf mücadelesinin güçlenmesinin nesnel koşullarını yaratıyor. Zaten 2019 yılı adeta mini bir 68’e sahne olmuştu. Meksika, Porto Riko, Ekvador, Kolombiya, Şili, Bolivya, Fransa, Tunus, Cezayir, Lübnan, Irak, İran, Sudan gibi ülkelerde sınıf mücadelesi çok şiddetli biçimler almıştı. 2020 daha azını vaad ediyor değildi, ama pandemi yükselen mücadeleler için adeta zorunlu bir mola anlamına geldi. Ne de olsa toplumların bütün dikkati pandemiye çevrildi ve emekçiler yetersiz sağlık sistemlerinin pençesine düşüp hayati risklerle karşılaşmamak için hastalanmamaya odaklandılar. Buna rağmen geniş gençlik kesimlerinin yüzlerini sola çevirdiği ABD’de ırkçılık karşıtı eylemler kitleselliği ve radikalliği ile 1960’lardan beri görülmemiş seviyelere ulaştı ve ülke sistemik kırılmalara açık hale geldi. Öyle ki dünya çapında ırkçılık karşıtı seferberlik dalgasını motive eden olayların ölçeği ve ABD’nin dünya bağlamındaki ağırlığı nedeniyle, ABD’deki son protesto dalgasının dünya durumunda niteliksel bir değişime yol açıp açmadığı tartışılacak bir durum haline geldi.

Yine bu süreçte Lübnan’da emekçi ve gençlik protestoları hükümeti devirdi, Tayland’da ise epey sallasa da başaramadı. Bunun dışında Beyaz Rusya’da halk burjuva diktatör Lukaşenko’yu devirmenin eşiğine geldi, Peru’da neoliberalizme karşı şiddetli eylemler görüldü. Fransa’da Macron’un anti-demokratik saldırılarına karşı mücadele sürerken Batı Sahra halkı Fas işgaline karşı direnişi sürdürüyor.

Kısacası 2020’de pandemi yüzünden toplumsal mücadeleler hız kesse de hiç de azımsanmayacak büyük ölçekli kavgalar verilmeye devam etti. Gelgelelim 2021 yılı sınıf mücadelesindeki zorunlu pandemi molasının bitişi vaat ediyor, zira pandemi gündemin arka sıralarına düştükçe hesaplaşma başlayacak. Bu süreçte iyiden iyiye yoksullaşan emekçiler ve bu düzende geleceği olmayan gençler kapitalist iktidarları zorlamaya başlayacak. Dünyanın birçok bölgesinde başlayacak eylemler ve grevler daha yüksek bir sınıf bilincine, ortak hareket etme kapasitesine ve nihayet kapitalizm karşıtı bir eğilime sahip olacaktır.

Madalyonun diğer tarafında ise kapitalist iktidarların ağır borç yükü altında bulunması var. İtalya, İspanya ve Portekiz’den neredeyse bütün bir Latin Amerika’ya; Türkiye, Tunus, Mısır ve Lübnan’dan İran ve Güney Afrika’ya kadar dünyada pek çok ülkede borçluluk altından kalkılamayacak seviyelerde. Dünya Bankası’na göre düşük ve orta gelirli ülkelerin yıllık sırasıyla 175 ve 700 milyar dolara ihtiyacı var. Buna karşılık IMF ve Dünya Bankası’nın bu ülkeler için oluşturduğu toplam borç fonu 260 milyar dolardan ibaret. Kısacası tıpkı yakın geçmişte Yunanistan ve halen Lübnan ve Arjantin’de olduğu gibi birçok ülke ekonomisinin çökme ihtimali hayli kuvvetli. Bu da yeni kemer sıkma önlemlerini beraberinde getirecek ama pandemi sürecinde zaten iyiden iyiye yoksullaşan emekçilerin daha fazla yükü taşıması çok ama çok zor. Bütün bunlar yeni sosyal patlamaların habercisidir.  

Gelgelelim mesele, bu toplumsal muhalefet dalgasının başarı kazanıp kazanamayacağında. Elbette ki esas başarı, sosyalist devrimlerdir. Ama işçi sınıfının siyasal iktidarı ele geçirmesinin yolunun açılabilmesi için kitlesel bilinç ve örgütlülük ile devrimci Marksist öncünün gelişim seviyesinde sıçramaların olması gerekiyor. Önümüzdeki süreçte bu sıçramaların gerçekleşmesi için maddi şartlar müsait hale gelecektir. Bu anlamıyla kısa vadede başarının ölçütü, geçtiğimiz yıllarda dünyanın birçok ülkesinde yaşanan emekçi isyanlarının çoğalması, olgunluk kazanarak ilerlemesidir. Yani burjuva iktidarlara, ekonomik eşitsizliklere, yolsuzluklara, otoriterliğe, işsizliğe, geleceksizliğe ve şekillenmemiş biçimde de olsa kapitalizme karşı gelişen önderliksiz ve programsız tepkiselliğin radikalleşerek sosyalizme yönelmesi, sınıf bilincinin ve örgütlülüğün yükselmesidir. Yani kitle hareketindeki kızıllığın artması, en nitelikli işçileri ve gençleri saflarına çekmesidir.

Önümüzdeki dönemde patlayacak mücadele dalgaları, küresel sınıf bilincini artırarak emekçiler ve gençler arasında kapitalist sistem karşıtı bir duygudaşlık geliştirecektir. Hatırlanacak olursa 2019’daki isyanlarda kitleler, meşruluk kaygısıyla, ulusal bayraklarla sokaktaydılar. Ama önümüzdeki dönemde gelişen radikalliğin etkisiyle sosyalizm sloganlarına ve sembollerine daha fazla rastlamamız egemen sınıf için alarm zillerinin çalması anlamına gelecektir.

Bu dönemde devrimci Marksist örgütlerin inşasının hızlanması, var olan örgütlerin güçlenmesi ve sertlik kazanması, tarihi önemde olacaktır. İşçi sınıfının uluslararası önderliğinin şekillenmesi böyle zorlu bir mücadelenin içerisinde şekillenebilir. Önderlik sorununun çözülmesinde kestirme bir yol yoktur. Devrimci partilerin inşası uzun soluklu bir süreçtir, ama yine de sınıf mücadelesinin seyri inşanın temposunu belirler. Krizin derinleşeceği ve etkilerinin zamana yayılacağı yeni ve uzun bir evreye giriyoruz. Unutmayalım kriz ve toplumsal alt üst oluş dönemlerinde kitleler çok hızlı öğrenir, bilinçlerde sıçramalar olur, daha önce tahayyül edilemeyenler gerçeğe döner…  

Bu bağlamda emekçilerin ve gençlerin gerçekçilik adına mücadelelerini daha asgari hedeflerle sınırlandırması büyük kayıp olacaktır. Özellikle az gelişmiş ülkelerde temel yaşamsal sorunların yanı sıra burjuva diktatörlerle de mücadele etmek zorunda olan emekçiler ve gençlerde görülen demokratik kapitalizm yanılsamalarına karşı mücadele etmek gerekiyor. Liberal parlamenter refah devleti modeli Batı’da bile artık pek geçerli sayılmaz. Bu ülkelerdeki işçi sınıfının yaşam standartları hızla gerilemekte, demokratik haklar baskılanmakta, aşırı sağ başını kaldırmakta ve sağ popülist demagog politikacılar diktatör adayları olarak sivrilmektedir. Hal böyleyken az gelişmiş kapitalist ülkelerdeki demokratik burjuva toplum talebi her zamankinden daha geçersizdir. Temel yaşamsal sorunları çözebilmemiz için büyük mülk sahibi sınıfları yenerek devrimi sürekli hale getirmemiz gerekiyor.    

Emperyalist kapitalist sistem ve burjuva ulus devletler, insanlığın önündeki en büyük engel ve gezegenimizin varlığına yönelik en büyük tehdittir. İşçi sınıfının önündeki stratejik görev, sosyalist devrimlerle siyasal iktidarı ele geçirmek ve küresel sosyalizmi inşa etmeye koyulmaktır. Bu stratejik görevin başarılması ise ancak iyi hesaplanmış başarılı taktiklerle mümkün olabilir. Bu yüzden günün en acil sorunlarını mücadelenin merkezine taşıyarak işçilerin ve gençlerin daha büyük bölümünü devrimci mücadelenin içerisine çekmek zorundayız. Sınıfın öncü kuvvetlerinin ve devrimci Marksistlerin günümüzde mücadeleyi keskinleştireceği en önemli başlıklardan bazıları şöyledir: 

Mücadelenin Yükseltileceği Acil Gündemler

1) Kapitalistleri Kurtarma Paketleri Derhal İptal Edilmelidir!

Burjuva devletler şirketleri kurtarmak ya da serbest piyasadaki çöküşü sınırlandırmak adına astronomik miktarda parayı (10 trilyon dolardan fazla) sisteme enjekte ettiler. Şirketleri iflaslardan kurtaran bu paketleri yekûnu 2008’deki paketlerden çok daha fazlasına tekabül ediyor.

Bu kaynaklar aslında emekçilerden süper zenginlere yapılmış bir kaynak transferidir. Milyonların hayatını kaybettiği Pandemi bu şekilde kapitalistler için fırsata dönüşmektedir. Küresel borsalar bu yüzden sermaye sınıfının zaferlerini kutluyor. Gelgelelim ortada spekülasyondan başka bir şey yok. Bu köpüklerle kimileri batık zombi şirketlerini yüzdürüyor, kimileri ise borsa spekülasyonlarıyla tatlı karlar elde ediyor. Ama bir bütün olarak sınırsız para basma şansı olan FED sürekli büyüyen kara delikleri kapatamaz. Buradan çıkan sonuç, sermayenin işçi sınıfı tarafından hedefe konması gerektiğidir. İşçi sınıfının tüm dünyada yarattığı artı değeri ele geçirerek korkunç bir hızla zenginleşmeye pandemi döneminde de devam eden küçük bir asalak tabaka ve onların denetimindeki burjuva devlet mekanizmalarına karşı verilen mücadelede kurtarma paketleri sistemin yumuşak karnı durumundadır. Örgütlü işçi sınıfı bu noktaya saldırmalı ve tüm kaynakların halk çoğunluğunun taleplerini karşılamak için harcanmasını talep etmelidir: ekmek, sağlık, çalışma, eğitim, toprak, konut…

2) Pandemi Süresince Çalışanlara Tam Gelir Desteği Sağlanarak Kapanma

Bütün ülkelerde büyük sermaye milyonlar aktarılarak ilk kurtarılan olurken emekçi sınıflara ve küçük esnafın payına yoksulluk, kendi başının çaresine bakma, ölüm riskini göğüsleyerek çalışma düşmüştür. Pandemi geniş kitlelerin çalıştığı hizmet sektörünü en yoğun şekilde vurmuş; dünya genelinde gıda hazırlama ve satış, eğlence, çocuk bakımı, eğitim gibi alanlarda çalışan milyonlar devletten sefalet düzeyindeki yardım alabiliyorsa kendini şanslı sayar duruma gelmiştir. Patronların kar çarkları dönsün, sömürü sistemi işlesin diye burjuva devlet ve sermaye işçi sınıfını hastalanma riskinin çok olduğu işyerlerinde çalışmaya zorlamıştır. Böylece pandeminin etki ve çapı genişlemiş ölümlerin sayısı katlanmıştır. Bu yüzden küresel emekçi hareketinin ortak talebi çalışanlara, enformal alanlarda çalışanlara ve küçük esnafa tam gelir desteği sağlanarak, hayati sektörler dışında, tam kapanma olmalıdır. Kitleler nezdinde çok meşru olan bu talebin yaygınlaşarak mücadele konusu olması, emekçi sınıflar ile devlet ve sermaye arasındaki çıkar karşıtlığının daha etkili bir şekilde bilince yükselmesine hizmet edecektir.

3) Sağlık Sisteminde Neoliberal Yıkıma ve Sağlık Hizmetlerine Erişimdeki Eşitsizliklere Karşı Mücadele 

Sağlık altyapısını ve hizmetlerini destekleyecek acil bir müdahale programı ve bunun için gerekli kaynakların oluşturulması mücadelesi büyük önem taşıyor. Bunun dışında yoksul ülkelerin ve ülkelerdeki dar gelirlerinin aşıya hızlı ve ücretsiz ulaşımının sağlanması için mücadele acil bir görev durumunda.

Covid pandemisi sağlık sisteminin kar hırsına terk edilmesinin, neoliberal piyasalaşmanın ölümcül sonuçlarını göstermiştir. Dünyanın neredeyse her köşesinde sağlık sistemi kamusal bir hizmet olmaktan ya tamamen ya da büyük oranda çıkarılmış; parababalarının insafına terk edilmiştir. Pandemi ölümlerinin bu düzeyde çok olmasında yeterince personel, hastane, yoğun bakım ünitesinin olmaması belirleyici olmuştur.

Madalyonun diğer yüzü de ise Pandemide kurtuluş reçetesi olarak sunulan aşının yine sermayenin kar hırsına tabi oluşu vardır. Aşı çalışmaları için halihazırda milyonlarca dolarlık teşvik alan ilaç tekelleri kitlesel şekilde uygulanacak covid aşısından vurgun yapmanın peşindedir. Aşılama faaliyeti hem ülke içinde hem uluslararası arenada eşitsizlikleri daha da artırma tehlikesi altındadır. ABD gibi sağlık sisteminin tamamen özelleştirildiği ülkelerde bütün bir halkın ücretsiz aşılanması ya da borç içinde yüzen üçüncü dünya ülkelerine aşıların ücretsiz sağlanması enternasyonal dayanışma açısından günün en önemli taleplerindendir.

4) Acil Toplumsal Sorunların Çözümü için Gerekli Kaynakların Elde Edilmesi İçin Artan Oranda Servet Vergisi ve Tam Kamulaştırma

Kamusal bütçeyi silahlanmaya ve patronlara kaynak aktarmaya ayıran devletler sıra emekçilere gelince kaynak yok türküsünü söylemeye başlamaktadır. 2008 krizi sonrasında Merkez Bankaları eliyle şirketlere daha çok spekülasyon yapabilsin diye neredeyse karşılıksız büyük paralar verildiğini, ellerindeki çöp niteliğindeki tahvil ve senetlerin satın alınması için trilyonlarca dolar harcandığını gördük. Bugün halkın sırtından semiren, emekçi haneleri yoksullukla boğuşurken servetini katlayan bu spekülasyoncu şirketlere ve onları yönetenlerin birikimlerine el konulmasını talep etmek elzemdir. Bankacılık sisteminin ve uluslararası ticaretin millileştirilmesi için mücadele etmeliyiz.

Bu temelde hem işçi sınıfının küresel devrimci taleplerine kaynağı işaret etmek hem de kapitalist-işçi karşıtlığını bilince daha çok taşımak için servet vergisi talebi önem taşımaktadır. Bunun dışında borç bataklığındaki az gelişmiş ülkelerde dış borcun ödenmemesi talebi yükseltilmelidir. 

5) Eğitime Bütçe Ayrılması İçin Mücadele

Pandeminin bütün dünyada vurduğu temel ihtiyaçlardan biri de eğitim hakkı olmuştur. Zaten derin bir eşitsizlikle malul olan eğitim sistemi online yürütüldüğünde emekçi sınıflar ve yoksul halk açısından tamamen çökmüştür. Online eğitime ulaşmak için gerekli ekipmana sahip olmayan yoksulların bu süreçte eğitim sistemden koparılmış olduğu Pandemi bittiğinde daha açık görülecektir. Bu temelde eğitime bütün öğrencilere eşit, laik, ücretsiz, bilimsel, kamusal eğitim sağlayacak şekilde çok daha fazla bütçe ayrılması emekçi sınıfların çocukları açısından anlamlı bir taleptir. Ayrıca kamusal kaynakların özel okullara ve dini eğitim veren yapılanmalara peşkeş çekilmesine karşı mücadele edilmelidir.

6) Pandemiyi Protesto Hakkına Saldırmak İçin Kullanan Hükümetlere Karşı Mücadele

2019 yılı küresel ölçekte isyanlar yılı olmuştu. Pandemiye rağmen bu mücadele dalgası ABD, Lübnan, Tayland, Fransa, Belarus, Peru, Bolivya, Guatemala örneklerinde kendini 2020’de de göstermiştir. Kriz ve pandeminin yıkıcı etkileri altında sıkışan egemen sınıflar isyan tehdidi altında çareyi olağanüstü önlemlere başvurmakta bulmuştur. Pandemi nedeniyle alınan önlemleri, protesto hakkını engellemek için kullanan Fransa, Türkiye gibi ülkelerde ve tüm dünyada emekçi sınıfların devrimci taleplerinin başında söz, eylem ve örgütlenme hakkına yönelik saldırılara karşı mücadele bulunmalıdır. Demokratik hakları savunmak için kolları sıvamalıyız.

7) Kapitalizmin Yarattığı Çevresel Felakete Karşı Mücadele

Kapitalist üretim ve tüketim matrisi, işçileri sömürmenin yanı sıra, yalnızca özel kâr biriktirme amacıyla doğayı yok ediyor. COVID’nin kökeni, tam da ekosistemler üzerindeki bu acımasız müdahale biçiminde yatmaktadır. Buna karşılık, pandeminin şiddetlendirdiği ekonomik kriz, ucuz hammadde ve değerli sermaye elde etmek için çevresel yıkımı daha da ileri götürdü. Küresel ısınma ve bu felaketin tüm sonuçları işçi sınıfına ve halklara düşüyor. Bu nedenle, sosyalistlerin görevi, tüm sosyal ihtiyaçları karşılayan, ancak doğa ve halk sağlığı için sürdürülebilir olan bir üretim biçiminin hayata geçmesi için mücadele etmektir.

8) Kadınlara ve LGBT Bireylere Yönelik Baskıya Karşı Mücadele

Salgının yarattığı koşullar ve sosyal izolasyon, kadınlara ve LGBT bireylere yönelik şiddetin durumunu ağırlaştırdı. Toplumsal cinsiyet eşitliği için mücadele dünya çapında mevcuttur. Bu çerçevede, eşit ücret, cinsiyete dayalı şiddetle mücadele tedbirleri, cinsel ve üreme hakları için mücadele ve yasal kürtaj gibi temel taleplerden başlayan ve bu mücadelelerin birliğini teşvik eden bir program etrafında mücadeleyi yükseltmeliyiz.

9) Emperyalist Savaş Tehlikesine Karşı Mücadele

Kapitalist kriz koşulları sermayeler ve onların üzerine bastığı ulus-devletler arasındaki gerilimleri tırmandırmaktadır. Birinci ve İkinci Dünya Savaşı’nın geri planında hep bu gerçek olmuştur. Bugün sermayeler arası küresel rekabete dünya egemenliği tökezleyen ABD’nin koltuğuna göz diken Çin’le yaşadığı ekstra gerilim eklenmiştir. Dünyanın en büyük iki ekonomisi arasındaki kavga, elbette ki bu ülkeler arasında kalmamakta ABD’nin öncülük ettiği ticaret savaşı tüm dünya ekonomisini daraltarak ekonomik, jeopolitik rekabeti kızıştırmaktadır. ABD’nin dünyanın tek egemeni olarak tariflendiği zamanların geride kaldığı, eşit güçlere sahip olmasalar da çok kutuplu bir dünyanın şekillendiği bugün genel kabul görmektedir. Bu şartlar altında Çin’in dünya emekçileri ve ezilen halkları açısından tercih edilebilir bir tarafı bulunmamaktadır. ABD sermayesinin dünya egemeni olmaktan kaynaklı ayrıcalıklarını bırakmamak adına savaşları göze alabileceği açıktır. Dünyada birçok devletin nükleer silahlarla donandığı çağımızda savaş tehdidi ilk planda topyekûn bir savaş biçimini almasa da Suriye, Yemen, Libya, Karabağ gibi örneklerde bölgesel vekalet savaşları sürmektedir. Dünyanın birçok noktasında büyük çaplı savaşları tetikleyecek kronik gerilim noktalarının varlığı, emperyalist sistemin insanlığı felaketlere götürmeye ne kadar yakın olduğunu göstermektedir.

Devrimci Hegemonya

Sınıf mücadelesinin yükseleceği önümüzdeki dönemde kitle hareketine pranga olacak düzen içi sol eğilimlerle girişilecek rekabetin devrimci sosyalistler tarafından kazanılması büyük önem taşıyor. Sınıf mücadelesinin tarihi aynı zamanda devrimci Marksistlerle düzen solu arasındaki rekabetin tarihidir. Daha yakın zamanda Yunanistan’ın içine girdiği tarihsel krizde sistemi kurtaran en önemli güç Euro-komünist Syriza’dan başkası değildi. Syriza’nın eteğinden kopamayan ve kitlelerdeki yanılsamaları besleyen merkezci unsurların oynadıkları hatırı sayılır gerici rolü de unutmamak gerekir. Dünya genelinde bu tarz en güncel örnekler olarak, İspanya’da PSOE ile koalisyon kuran PODEMOS, Şili’de Pinochet rejiminin devamcısı Pineara iktidarının yardımına koşan Şili Komünist Partisi ve içinde bulunduğu Frente Amplio, Arjantin’de Troçkistlerle mücadele halinde olup Peronist hükümete eklenen her türlü sözde sosyalist oluşum, Brezilya’daki İşçi Partisi, Nikaragua’da burjuva Ortega’ya eklenen sol grupları sayabiliriz.

Sınıf mücadelelerinin keskinleşeceği önümüzdeki süreçte de benzer aktörler benzer rolleri oynamak için devreye girecektir. ISL kitle hareketini gerileten bu tarihsel eğilimlere karşı mücadeleyi yükseltecektir.

  • Reformize Adaptasyona Hayır! Bağımsız Sınıf Tavrına Evet! Son örnekleri ABD’de emperyalist Demokrat Parti’ye ve Bolivya’da MAS’a olmak üzere emekçi ve gençliğin eylemlerini burjuva kanallara yönlendiren oportünist eğilimlere karşı bağımsız sınıf çizgisi öne çıkarılmalıdır.
  • Ezilenlerin Kürsüsü Olmak İçin İleri! Kimlikçi Sola Karşı İşçi Sınıfının En Geniş Birliği İçin Mücadele! İşçi sınıfını bölen ve toplumsal muhalefeti çıkmaz sokaklara sürükleyen kimlik politikalarına ve post-modernist gericiliğe karşı mücadele. Ezilme süreçleriyle kapitalizm arasındaki bağlantı merkeze konulmadan yeni bir dünya yaratılamaz. Sosyalizm ezilenlerin kürsüsüdür ve ezilenler ancak sosyalizmin kızıl bayrağı altında birleşebilir.
  • Sekter dar grupçu vasat terk edilmelidir. Kendi örgütünden başka devrimci örgüt tanımayan, ulusal bir zemine sıkışmış, enerjisinin büyük bölümünü diğer devrimci çabalarla giriştiği kısır çekişmelere harcayan, gelenekselleşmiş dar görüşlülük devrimci sosyalist saflardaki ciddi bir hastalıktır. Bağımsız sınıf politikalarında ısrar eden devrimci sosyalistlerin işçi sınıfını kazanmak için gerek ulusal ölçekte gerekse de uluslararası arenada bir araya gelmesi, cepheler ve mücadele birlikleri oluşturması acil bir gerekliliktir.
  • İzlenimci, yorumcu, dışarıdan akıl veren, savaşını internette yapan, sözde devrimci faaliyet türü terk edilmelidir. Sınıf mücadelesinin her veçhesine enerjik biçimde müdahale edecek öncü kadroları yetiştirmek bu dönemin en asli görevidir. Bağımsız bir devrimci gücü inşa etmek yerine sol bürokratlardan taleplerde bulunan ya da onlara akıl veren merkezci ve reformist eğilime karşı mücadele edilmelidir.

ISL (Uluslararası Sosyalist Birlik) çürüyen emperyalist kapitalist sisteme karşı mücadele veren işçilere, kadınlara, gençlere ve her kesimden öncü unsurlara mücadeleyi ileri taşımak için saflara katılım çağrısı yapmaktadır. Sebep olduğu ekonomik krizlerle bizlere yoksulluğu, hastalığı ve bitmeyen savaşları yaşatan bu sistemden kurtulmadan bir geleceğimiz olmayacak. Sadece sosyalizm sömürünün ve ezilmenin ortadan kalktığı, savaşların şiddetin yok olduğu, doğal yaşamın güvence altına alındığı bir geleceği bizlere sunabilir. Sosyalizm mücadelesinin ruhu enternasyonalizmdir ve bu ruh bugün ISL’nin mücadelesinde yaşamaktadır. Sen de dünyayı topyekün değiştirme mücadelesine katıl.

Yorumlar Kapalı

Yorumlar Kapalı