Sosyalizm Kazanacak!
/ Güneş Gümüş / 15 Temmuz’un 3. Yıldönümünde SEP Genel Başkanı Güneş Gümüş ile Röportaj

15 Temmuz’un 3. Yıldönümünde SEP Genel Başkanı Güneş Gümüş ile Röportaj

on 14 Temmuz 2019 - 21:51 Kategori: Güneş Gümüş, Manşet

Sosyalist: 15 Temmuz darbe girişiminin üzerinden 3 yıl geçti. RTE darbe girişimini “Allah’ın lütfu” olarak değerlendirmişti. Darbenin sonuçları yıllar geçtikçe daha berrak hale geliyor. Bu konuda bir değerlendirme yapar mısınız?

Güneş Gümüş: Evet ilk kazanan AKP oldu. Bu, tartışma götürmez. Sopalı referandumla cumhurbaşkanlığı sistemine geçildi. Erdoğan’ın başında olduğu tek adam rejimi kurumsallaştı. Devletin bütün kurumları emirlerine amade hale geldi… Ama toplumsal muhalefet damarları canlılığını korudu, direnç kırılamadı. RTE’nin seçilmiş otokrat olarak yola devam etme planı son yerel seçimlerde büyük yara aldı ve ivme aşağı doğru gidiyor. Emekçiler hayat pahalılığı ve ağır çalışma şartlarından; gençler işsizlikten ve geleceksizlikten bunaldı. Toplumsal olarak uzun vadeli yoksullaşma dönemindeyiz. Bu şartlarda AKP’nin seçim kazanması iyice zorlaştı. Dolayısıyla seçilmiş otokratlık hikayesi iyice zora girdi. “Seçimleri iptal ettim, bundan sonra seçim yok, ben varım” demek de boylarını aşıyor.   

Uzun erimli düşünüldüğünde 15 Temmuz’un daha derinlikli etkileri olacak. Bu da siyasal İslamın iflasıdır. FETÖ’yü ihya eden AKP’dir. Bu biliniyor. FETÖ’nün kötülüğü; onunla her türlü işi tutmuş, bağ kurmuş, içinde yer almış olanları da bağlar. Kaldı ki ülkede siyasal İslam’ın önemli bir parçası olmuş FETÖ’nün iktidar için darbelere girişebilmesi İslamcılığın bu tür yöntemlere teşne olduğunu kitlelere düşündürdü. Diğer yandan masum bir cemaat gibi görünürken FETÖ bu tür hareketlere girişiyorsa neden başka cemaatler aynısını yapmasın düşüncesi cemaatlerin etki kapasitesini zayıflattı; cemaatlerin asıl hitap ettiği muhafazakar kitlede de bir güvensizlik duygusu yarattı. Fatura bütün bir İslami harekete ve AKP’ye kesiliyor.

15 Temmuz’un sonuçlarından biri de FETÖ’nün çok büyük ölçüde ortadan kaldırılmasıdır. FETÖ o denli güçlü ve etkindi ki diğer cemaatlerin onların boşluğunu doldurması mümkün değil. Kısacası AKP’nin maskesi düşerken diğer büyük güç FETÖ devreden çıkmış oldu. Bütün bunların uzun erimli sonuçları olacak.

Sosyalist: Egemen sınıflar arasındaki mücadele ve 15 Temmuz konusunda ne dersiniz?

Güneş Gümüş: 15 Temmuz sonrasında OHAL rejimi yerleşince solda faşizm, proto-faşizm analizleri havada uçuşmaya başladı. Yıllar boyunca AKP’ye burjuvazinin sıradan bir hükümeti muamelesi yapanlar birden faşizm vb’ne geçildiğini keşfediverdiler. Yıllar boyu AKP tehditini küçümseyenler kadar 15 Temmuz’dan sonra artık her şey bitti havasına girenler de çoktu. Yerel seçimlerden sonra bir rahatlama oluştu. Ancak her şey güllük gülistanlık olmadı. AKP/Erdoğan hala bütün ipleri elinde tutuyor. Bir seçimle de bu durum değişmeyecek.

AKP’nin şu anki konumuna yükselişinin arkasında Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihsel açmazları var. Modernleşme projesinin yürütülmesi, devletin kurulması, burjuva ilişkilerin yerleştirilmesi ülkede sivil-askeri bürokrasi eliyle gerçekleştirildi. Bu kritik adımları atan da bütün cumhuriyet tarihi boyunca rejimin gerçek sahibi olan da sivil-askeri bürokrasi oldu. Bugün olduğu gibi her daim kısa vadeli avantasına bakan ülke burjuvazisi hep onlara tabiydi. Bu ilişki biçimi ancak 2002 sonrasında AKP iktidarıyla – Gülencilerin ortaklığıyla – değiştirildi. 2010 anayasa referandumu sonrasında sivil-askeri bürokrasinin tasfiyesi tamamlandı. On yıllarca rejimin asıl sahibi olmuş bu egemen sınıf bloğunun geri çekilişinin yarattığı boşluğu onun gölgesinde yetişmiş, toplum üzerinde hegemonya kurma kapasitesi zayıf olan burjuvazi dolduramadı haliyle. Devletin sahibi kim olacak kavgası da kitle desteğini arkasına almış iki İslami fraksiyon arasında yaşandı. FETÖ aynı zamanda devlet içindeki konumu, sahip olduğu sermaye gücü ile egemen sınıfın başlı başına bir kanadı haline gelmişti. Üstelik FETÖ’nün ABD emperyalizmi ile doğrudan bağları bulunuyordu. Neticede çatışma askeri darbeye ve Ankara’daki hassas devlet birimlerinin bombalanmasına kadar geldi. Bu, aynı zamanda burjuva cumhuriyetin ne denli bir fiyasko olduğunu ortaya koydu. Düşünün iki İslamcı fraksiyon devlet aygıtının mutlak hakimiyeti için ülkeyi iç savaşın eşiğine getirdiler.

Sosyalist: 15 Temmuz sonrası AKP’nin kurduğu sistem, egemen sınıflardan da direnç görüyor. Bunu nasıl değerlendirmek lazım?

Güneş Gümüş: 15 Temmuz’dan konuşuyoruz ve büyük patron örgütü TÜSİAD’ın adı bile geçmedi. Boşuna değil, çünkü TÜSİAD o denli zayıf ve kaypak ki meselelere ağırlığını koyması mümkün değil. Avantaları dağıtan iktidarla arayı bozmamak adına, AKP’ye karşı hep karnından konuşan TÜSİAD’ın 15 Temmuz sonrasında sesi tamamen kesildi. Ülkenin en önemli büyük sermaye örgütünün başına geçecek insan bulamıyorlardı, durumu artık siz düşünün.

Uzun süredir sessizliğe bürünmüş sermaye gruplarının en sınıf bilinçli ve en güçlü kanatları bugün pozisyonlarını daha bariz şekilde açık ediyorlar. Çünkü 31 Mart ve 23 Haziran seçimlerinin AKP’yi zayıflattığının farkındalar. AKP’ye karşı gelişen toplumsal kaymadan cesaret alıyorlar, ama yine son derece temkinliler. AKP iktidarının Türkiye’yi yüzyıllık Batı güzergahından saptırmaya çalışması, uzun süreli olacağı düşünülen ekonomik krizi kötü yönetmesi, burjuva kurumsal yapıları zayıflatması, burjuvazide de kaygı yaratıyor. AKP zayıfladıkça sistem direncini daha rahat gösteriyor. Sermaye sınıfları AKP’li ya da AKP’siz şekilde normalleşme istiyor. Erdoğan’ın güle oynaya bir normalleşmeye yanaşmayacağı açık. Ekrem İmamoğlu, AKP’siz normalleşme için çok uygun bir isim. Burjuvazinin ana grupları İmamoğlu’nun yükselişine destek verme gereği hissediyor. Kendilerince Babacan ve Gül de burjuva normalleşmenin parçası ya da mümkünse liderleri olmak için kolları sıvadılar.

Sosyalist: Sadece patronlar değil toplumun geniş kesimlerinde de İmamoğlu’na büyük umutlar bağladı. İmamoğlu bu umutların hakkını verebilecek mi?

Güneş Gümüş: AKP’den kurtulmak ve normalleşme isteği toplumda oldukça güçlü. Ama İmamoğlu’nun öncülük etmesi istenen bu normalleşme neye tekabül ediyor, kalıcı olabilecek mi sorularını kendimize sormamız gerek. Kendisi de bir emlak zengini olan İmamoğlu burjuvazinin istediği bir normalleşmenin peşinde: Emekçi düşmanı bir neoliberalizmden taviz verilmeden (yoksul emekçiye sosyal yardıma indirgenmiş ufak destekler vererek) AKP öncesi ayarlarına geri dönmüş bir cumhuriyet. İşte bu cumhuriyet, AKP’nin devletin bütün iplerini eline toplamasının yolunu açmıştı. Yoksul emekçi kitlelerin mücadelelerinin önünü hep kesmiş olan burjuva cumhuriyet, modernleşmenin kitlelerce içselleştirilmesine kendi engel oldu; rejimde kırılmalara kapı araladı. Bugün de bu gerçek baki: Emekçi halk örgütlü ve emeği-özgürlüğü için mücadele içinde olmadığı sürece toplumsal çelişkilerin güçlü olduğu bu memlekette ancak kırılganlıklara açık bir normalleşme yaşanabilir.

Ağır bir kriz ortamında burjuvazi lehine bir normalleşme emekçi halk için yine yoksulluk, işsizlik, geleceksizlik, yoğun sömürü demek. Tam bir emekçi kenti olan İstanbul’da işçinin, emekçinin hakkını savunacağım, sesine ses olacağım demek yerine metal direnişinde, Tüpraş eyleminde emekçi mücadelesine tahammülü olmadığını kanıtlayan Koç’un eski CEO’sunu hemen Başkan Yardımcısı yapan bir İmamoğlu bizim değil, patronların çıkarına çalışacaktır.

Sosyalist: 15 Temmuz darbe girişiminin ardından oluşan şartlar, OHAL, ihraçlar ve tutuklamalar solun üzerine de büyük bir yük bindirdi. Sosyalist sol bu dönemde ciddi oranda gerileme yaşadı. Neden bu noktaya gelindi?

Güneş Gümüş: 15 Temmuz sonrasında sosyalist soldaki gerilemenin ivmesi hızla arttı ama sosyalist soldaki kriz hali yeni değil. 12 Eylül’den beri ivme kaybeden, geçmişin mirasından beslenerek idare eden bir sosyalist sol var ülkede. Kürt ulusal hareketinden ve onun çevresine kümelenmiş sosyalist yapılardan başlayarak sola sirayet eden liberal eğilimler, sosyalist hareketi kimlik siyasetine sıkıştırarak toplumsal etki alanını zaten oldukça daraltmıştı. 15 Temmuz sonrasında OHAL rejimi altında solun var olduğu bütün alanlar kapanınca tarihsel krizin ifadesini bulması hızlandı. Her şey olağan akışında sürerken geçmişin destansı deneyimlerinden etkilenmiş gençleri hiçbir canlılık emaresi göstermeden eylemden eyleme taşımak ya da KESK, TMMOB gibi örgütlerden beslenerek varlık sürdürmek mümkündü. Ama OHAL süreci bu kanalları kapatınca canlı-dinamik olmak, yeni örgütlenme kanalları bulmak, kendi gücün ve enerjinle iç motivasyon yaratmak gerekiyor. İçerden kurumuş yapıların bu süreci atlatması pek mümkün olmazdı, olamıyor da.

Sosyalist: Öyleyse sosyalist hareketin önünü açmak için ne yapmak gerekiyor?

Güneş Gümüş: Sosyalist hareketin bu süreçten çıkabilmesi için kabuk değiştirmesi gerekiyor. Geçmişin muhasebesini yaparak devrimci Marksist teoriyle donanmış, çalışkan, emekçi halkı örgütlemeyi önüne koymuş dinamik bir devrimci örgütlenmenin öncülüğünde bu kabuk değişimi sağlanabilir. Sola hakim olmuş sekterlikleri, birlikte iş yapma kültürünün yokluğunu, tembelliği ve teoriye-dünyada olup bitene ilgisizliği ancak böyle aşabilir ve geleceği kucaklayabiliriz. Sosyalist Emekçiler Partisi bu görevin hakkını vermek için canla başla çalışıyor. Çünkü sosyalistler olduğu sürece emekçi halk, memleket ve dünya için umut var.

Yorumlar Kapalı

Yorumlar Kapalı