Sosyalizm Kazanacak!
/ Emekçiden / Okur Mektubu: "Toplu Sözleşme" Tiyatrosunun Ardından

Okur Mektubu: "Toplu Sözleşme" Tiyatrosunun Ardından

on 26 Ağustos 2017 - 17:33 Kategori: Emekçiden, Gündem

Yine bir “toplu sözleşme” tiyatrosu geride kaldı. Kamu emekçilerinin grev hakkı olmadan, iktidarın ve onun çanak yalayıcısı Memur-Sen’in insafına terk edilerek girdiği toplu sözleşme süreci sonunda emekçilere yine zenginliğin kırıntıları reva görüldü.

Sürecin başında Memur-Sen AKP’nin kuruluşunun 16. yılına ithafen 2018 yılının ilk altı ayı için yüzde 10, ikinci altı ayı için yüzde 6 zam; 2019 yılının ilk altı ayı için yüzde 10, ikinci altı ayı için yüzde 8 zam talep etmişti. Hükümetin teklifi ise, 2018 yılı için yüzde 3,5+3,5; 2019 yılı için yüzde 4+5 “zam” önerdi.

İktidarın önerisi karşısında mangalda kül bırakmayan Memur-Sen bir gecede görüşmeleri oldu bittiye getirip hükümetin önerisinin yalnızca yüzde 0.5 puan üzerini kabul etti.

Ayrıca hacca gitmeleri durumunda 20 günlük izin hakkı tanınmasını ve kamu kurumlarının yemekhanesinde helal gıda bulunması zorunluluğunun getirilmesini, 5 milyon kamu emekçisinin aklıyla dalga geçer bir şekilde “zafer” olarak duyurmaktan çekinmedi.

Bu sürecin sonunda ortaya çıkan rakamları “zam” olarak kabul etmek ve emekçilerin sosyal haklarında bir kazanım gerçekleştiğini söyleyebilmek imkansız. İnsanın aklına Levent Kırca’nın “Olacak O Kadar”ın bir skecinde zamla ilgili ifadesi geliyor; ancak onu ifade etmeyi de bu satırlara yakıştıramıyoruz. Fakat iktidar ve işbirlikçisi sendika milyonlarca emekçiye bu ayıbı reva görmekten bir gram utanmıyor. Bu zammı vermeseler de zaten kamu emekçilerinin hayatında değişen birşey olmayacaktı. Nitekim, kamu emekçilerinin maaşlarına çift hanelerde gezinen enflasyon farkıyla yapılacak artışla birlikte aynı oranlar yansıyacaktı. Dolayısıyla ortada reel olarak yapılmış bir zam bulunmuyor. Ama iktidarın sendikacıları bunu yine zafer olarak anlatmaya devam edeceklerdir.

Bir kamu emekçisi olarak sürecin iktidar ve sendikası açısından bu kez çok kolay olmayacağını söylemek gerekiyor. En azından etrafımda Memur-Sen’e üye olanların tepkilerini göstermekten çekinmediğini, hatta istifa ederek ihaneti protesto edenlerin olduğunu görebiliyorum.

Çünkü kamu emekçisi günden güne fakirleştiğinin, yüksek enflasyon, ağır vergi yükü, hayat pahalılığı karşısında maaşının giderek eridiğinin farkında. Kamu emekçisi biliyor ki, bugün bu ihanete imza atanlar önceki sendikacıların ödüllendirildiği gibi milletvekillikleriyle, yağlı makamlarla ödüllendirilecek. Kendisi ise giderek fakirleşmeye devam edecek. Buna dur demek isteyenlerin sayısı giderek artacaktır.

Son bir söz için de KESK için dile getirmeli. OHAL koşullarında muhalif sendikacılık yapmak, özellikle KESK gibi her daim iktidarın baskısı altında olan bir sendika için zor. Fakat bu tek başına böylesi bir ihanet karşısında suskun kalmayı, atıl bir şekilde kaderine razı olmayı gerektirmez. KESK geçmiş dönemlerde olduğu gibi bu toplu sözleşme dönemini de sükunet içinde geçirerek dolaylı olarak bu ihanetin sorumluluğu altına girmiştir.

KESK milyonlarca emekçiyi doğrudan ilgilendiren bir konuda tek laf etmezken, enerjisini sendika bürokrasisini kontrol eden siyasal unsurların kısır gündemleriyle tüketmeyi tercih etmiştir. Oturulan koltuklardan kafiyeli sloganlar atarak sosyal ve ekonomik kazanıldığı tarihte görülmemiştir. Kazanımlar ancak rahat koltuklardan vazgeçilerek emekçilerin enerjisi sokakta kendisini hissettirdiğinde mümkün hale gelir. KESK’li ve tabanda yer alan bir kamu emekçisi olarak sendika liderliğinde yer alanlara böyle bir tarihsel sorumluluğa sahip olduklarını hatırlatmayı bir görev biliyorum.

Bu süreçte gösterdi ki emekçiler mücadele etmediği, seslerini çıkarmadığı takdirde herhangi bir sosyal ve ekonomik hak kazanması sadece iktidarların insafında olacaktır. AKP iktidarının da emekçiye karşı ne kadar “cömert” olduğunu bu süreçte görmüş olduk. Asıl mesele kendi emeğinin, alınterinin hakkını iktidarların, ihanetçi sendikaların insafına terk etmemektir. Varolan zenginliği yaratan biz emekçileriz, fakat payımıza düşen ancak onun kırıntıları oluyor.

İktidarın kırıntılarına ihtiyacımız yok! Bilsinler ki bugün kırıntıları reva gördükleri işçi sınıfı yarın gerektiğinde hakkını almak için mücadele etmekten çekinmeyecektir. O gün geldiğinde binlerce odalı saraylarnda saklanacak delik arayacaklardır.

Yorumlar Kapalı

Yorumlar Kapalı