Sosyalizm Kazanacak!
/ Devrimci Perspektif / Kısa Bir Bilanço: AKP ve Savaş Alanları – V. U. Arslan

Kısa Bir Bilanço: AKP ve Savaş Alanları – V. U. Arslan

on 26 Ekim 2020 - 10:45 Kategori: Devrimci Perspektif, V. U. Arslan

Dünyanın baş jandarması ABD, Ortadoğu’daki ağırlığını iyiden iyiye azaltınca oluşan boşluğu doldurmak için bölgesel güçler arasında büyük bir yarış başladı. Rusya’dan İran’a, Suudilerdan BAE’ye, İsrail’den Fransa’ye ve tabi AKP yönetimindeki Türkiye’ye…

Ülke içerisinde otoriter tek adam rejimini tam anlamıyla yerleştirmek için yıllardır kıyasıya mücadele veren RTE için bu ortam, muazzam bir fırsat anlamına geldi. Milliyetçi ve dinci hamaset, Osmanlı’nın diriltilmesi ve “tüm dünyanın güçlenişini önleyemediği Türkiye” söylemi, oy devşirmeye ya da destek tabanını konsolide etmeye yaradığı gibi içerideki muhalefeti dış düşmanların maşası olarak lanse etmeye de yarıyordu.

Nitekim fırsattan istifade yeni-Osmanlıcı yönetim, her meselede “bu topraklarda benim borum öter” havasıyla şahin, oyun bozucu, savaşçı ya da savaştıran konumundaydı. Nitekim eski Osmanlı topraklarının şimdiki varislerinin neredeyse hepsi (Katar hariç) Türkiye’ye karşı adeta nefret dolular. RTE ise şovlar bir yana son kertede gücünün sınırlarının gayet farkında. Örneğin geçmişte İsrail’e gücü yetmemişti, ama Suriye kolay bir hedefti…    

Uzatmayalım. AKP’nin alt-emperyalist emelleri ve izlediği dış politika, Türkiye’de ve dünyada tartışmaları beraberinde getiriyor. Yandaş medyaya kalırsa AKP dış politikası başarıdan başarıya koşuyor, ordumuz zafer üstüne zafer kazanıyor, bütün dünya birleşiyor ama RTE büyük oyunu bozmaya devam ediyor!.. AKP karşıtı birçok yorumcuya göre ise tablo tam tersi: Yandaş medyanın algı operasyonlarını bir yana bırakırsak RTE’nin neo-Osmanlıcı dış siyaseti başarısızlıklar toplamından fazlası değil. Türkiye’deki keskin siyasi çatışmanın getirdiği tarafgirliğe uzak olan yabancı yorumcular ise meseleye daha dengeli yaklaşabiliyor.

Peki gerçekte durum ne? Tüm başlıklar olmasa da Türkiye’nin yoğun biçimde müdahil olduğu çatışmaları kısaca gözden geçirerek bir bilanço çıkarmaya çalışalım:

  • SURİYE: AKP başlangıcından günümüze kadar Suriye’deki iç savaşın başlıca motoruydu. Türkiye olmasaydı bu dosya çoktan kapanmıştı.

Netice-1: RTE, belki Esad’ı devirip Şam Emevi Camii’nde namaz kılamadı, ama Suriye’yi kötürüm kılmayı başardı. İç savaş yüzünden Suriye harap oldu, fiilen 3’e bölündü, ABD ambargosuyla ülke ekonomisi çökertildi, petrol bölgeleri kaybedildi.

Netice-2: RTE, YPG’yi ciddi ölçüde darbelese de tümden ezemedi, hatta ABD desteğiyle YPG’nin geniş kontrol sahaları ve büyük petrol geliri oldu. Rojava’nın kalan kısımlarına yeni bir müdahale zor görünüyor, ama konu kapanmış değil, belirsizlikler sürüyor. Gelgelelim Suriye’nin kuzeyinde doğudan batıya dek uzanan geniş bir Kürt kuşağı engellenmiş oldu.

Netice-3: AKP, Suriye içerisinde kalıcı olmayı planladığı işgal bölgeleri yarattı. İçişleri Bakanı Soylu “Azez, Cerablus, Marel ve El Bab’da kaymakamlarımız, emniyet müdürlerimiz, jandarma komutanımız var” diye övünüyor. Bunun dışında anahtar bölge İdlib’de HTŞ gibi fanatiklerin cihatçı devleti şekillendi. TSK bu bölgeyi Suriye’ye bırakmamak için 60’dan fazla askeri gözlem noktasında büyük bir yığınakla savaşa hazır, eller tetikte bekliyor.   

Netice-4: AKP, ÖSO bünyesinde iç savaş deneyimi olan binlerce paralı savaşçı devşirdi ve bunları Libya’dan sonra Karabağ Savaşı’na da sürerek bölgesel çatışmalarda önemli bir avantaj elde etti. 

  • LİBYA: AKP Libya’daki savaşa, bu sefer “meşru” hükümetin (Trablus merkezli Ulusal Mutabakat Hükümeti) davetiyle çok kritik bir anda müdahale ederek kapanmakta olan Libya İç Savaşı dosyasını açık tuttu.

Netice-1: Hafter güçlerinin askeri zaferi engellendi. Libya’nın bölünme ve iç savaş hali sonraki yıllara devretti. Türkiye Watiyya hava üssü, Mitiga Hava Limanı ve Misrata Limanı’nda yerleşik hale geldi.

Netice-2: ABD’nin karışmadığı, AB’nin zayıflıktan müdahale edemediği deniz aşırı Libya sahasına Osmanlı nüfuz bölgesi denerek müdahale edildi. Binlerce Suriyeli milisin, ağır silahın ve çok sayıda askeri uzmanın bölgeye sevk edilmesi ve drone teknolojik üstünlüğünün sahaya yansıtılmasıyla iç savaşın seyri kökten bir şekilde değiştirildi ve emperyal kapasite sergilendi.

Netice-3: Avrupalı emperyalistleri çok fazla ilgilendiren (ve korkutan) mülteciler ve göç yolları konusunda Libya sayesinde AKP önemli bir koz elde etmiş oldu.

Netice-4: Trablus’ta Hafter güçleri ağır bir yenilgi alarak 450 km geri çekilmesine rağmen AKP stratejik Sirte-Jufra saldırısına cesaret edemedi. Türkiye’nin hava savunma sistemleri yerleştirdiği Watiyya askeri üssünün tam da Savunma Bakanı Akar ve Genelkurmay Başkanı Güler Libya’dan ayrıldıktan bir gün sonra vurulması, AKP’ye verilmiş büyük bir gözdağı oldu. TSK’nın deniz aşırı operasyon kapasitesinin sınırları göründü.

Netice-5: RTE’nin riski çok olan maceralardan çekindiği anlaşıldı.

Netice-6: Çatışmaların (şimdilik) durmasıyla devreye giren müzakere masalarında Türkiye yalnızlaşan ve dışlanan taraf, ama AKP Libya’nın doğal kaynaklarının paylaşıldığı masada bir şekilde kalmaya ve işine gelmeyen her durumda maraz çıkarmaya devam edecek.

  • AKDENİZ ve EGE: Türkiye’nin bölge doğal kaynaklarındaki hak iddiası ve sahada savaş gemileri eşliğinde sismik araştırmalarını sürdürmesi büyük bir krize yol açmış, Türkiye ile Yunanistan savaşa epeyce yaklaşmıştı.

Netice-1: AKP’nin saldırgan dış politikası nedeniyle birbirlerine yaklaşan Güney Kıbrıs, Mısır ve İsrail şimdiden çok büyük doğal gaz kaynaklarına erişmiş durumda. Exxon, Shell, Eni, Total, Noble gibi şirketlerin yanı sıra AKP’nin ortağı Katar petrol şirketi ve hatta Filistin bile bu kaynaklardan pay alma masasındayken Türkiye tümden dışlanmış durumda.

Netice-2: Türkiye bu paylaşım kavgasında boru hatları ve enerji güzergahları konusunda da oldukça sıkıntılı. Doğu Akdeniz gazının Kıbrıs ve Yunanistan üzerinden Avrupa’ya yollanması (EastMed) Türk Akım’ın önemini azaltacaktır.

Netice-3: D.Akdeniz’deki enerji kaynakları Türkiye’nin Mavi Vatan sloganı ile denizlerdeki egemenlik hakları konusuna dört elle sarılmasına yol açmıştır. AKP bu konuda Suriye ve Libya çatışmalarının aksine ülke içerisinde güçlü bir hegemonya sağlamıştır.

Netice-4: Yunanistan ile olan gerilime müdahil olan Fransa’nın savaş gemileri ve uçakları, BAE’nin de yine savaş uçakları ile gerilime müdahil olması AKP’ye bir kez daha geri adım attırmıştır.

Netice-5: D.Akdeniz’deki enerji kaynakları, Rusya’nın Avrupa üzerindeki “gaz basıncını” kırmak isteyen ABD için yeterince cezbedici olduğu için ABD bu bölgeye ağırlığını koyma eğilimindedir. Bu da başlı başına RTE için büyük bir caydırıcılıktır.

  • KARABAĞ: AKP iktidarı ile Bakü’nün Karabağ Savaşı için ciddi ciddi hazırlık yaptığı anlaşılmıştır. Azerbaycan birlikleri hava üstünlüğü, sayı üstünlüğü ve teknoloji üstünlüğüyle Ermeni birlikleri karşısında önemli ilerlemeler sağlamıştır. Savaş halen bitmemiş olmasa da Azeriler şimdiden önemli miktarda kazanım elde etmiştir. Yalnız kalan Ermenistan’ın kapasitesinin sınırları ortadadır.   

     Netice-1: Bakü’nün şimdiye kadar elde ettiği başarıların Ankara’nın sunduğu drone desteği, askeri uzmanlık, cihatçı takviyesi ve motivasyonla mümkün olduğu ortadadır.

     Netice-2: RTE, Karabağ’ın “kurtarılmasıyla” milliyetçi duyguları kabartılan kitleler nezdinde kendi adına bir başarı öyküsü oluşturmuştur.

     Netice-3: Azerbaycan üzerinden ciddi ekonomik kazançları olan, bir yandan da Ermenistan yönetimi ile sorunları olan Rusya, AKP’nin Karabağ hamlesini sineye çekmek zorunda kalsa da diplomasi masasına Ankara’yı almayacağını şimdiden göstermiştir.      “

SONUÇ:

Çıplak kaba kuvvetin konuştuğu ve büyük patronun (ABD) ortalarda pek görünmediği yakın coğrafyamızda RTE kendisine öykü kazanmak için her fırsatı değerlendirdi. Bu girişim bolluğunda birçok başarısızlık ve yarıda kalmışlık var. Ama alt-emperyalist etkinliğin belirli bir askeri kapasiteyi yansıttığı yadsınamaz. Diğer taraftan meydanın boş olma durumu sürecek mi, ya da meydan nerelerde boş kalacak ve nerelerde dolacak orası tam belli değil. Bu yüzden de AKP cephesi ABD başkanlık seçimlerini Trump’ın kazanması için yatıp kalkıp dua ediyor.

Devrimci sınıf mücadelesi açısından asıl önemli olan öncü emekçilerin bu emperyalist, militarist ve şovenist siyasetin çekimine karşı bağışıklık kazanmasıdır. AKP karşıtlığı olan kesimlerde milli “zaferlere” konusunda belirli bir kayıtsızlık varsa da muhalefetteki ulusalcılar hızla milliyetçilik arabasına atlamaktadırlar. Bu yüzden Marksistlerin görevi emekçi sınıfın enternasyonalist eğitiminde yol almaktır. Şovenist zehirin emekçileri sömürücüler lehine uyuşturmasına izin verilemez. Bu enternasyonalist bilincin gelişimi sınıf mücadelesi açısından hayati önemdedir. Milliyetçiliğin peşine takılan işçi sınıfı, ezilmeye ve itilip kakılmaya mahkum olacaktır.

Yorumlar Kapalı

Yorumlar Kapalı