Sosyalizm Kazanacak!
/ Devrimci Perspektif / Devrimci Parti Teorisyeni Olarak Lenin II-Güneş Gümüş

Devrimci Parti Teorisyeni Olarak Lenin II-Güneş Gümüş

on 24 Nisan 2018 - 12:15 Kategori: Devrimci Perspektif, Güneş Gümüş, Marksist Teori, Seçme Yazılar

Yazımızın önceki bölümünde ortaya çıktığı koşulları ele aldığımız Bolşevizmin kitle partisi modeline karşı öncü partiye, kendiliğindenliğe karşı iradenin rolüne yaptığı vurgularla hem işçi sınıfı içindeki farklı eğilimlerle hem de düşman sınıflarla mücadele içinde nasıl şekillendiğini tartışmıştık. Ayrıca Bolşevizme dair en önemli tartışmalardan biri olan dışarıdan bilinç meselesine giriş yapabilmiştik. Yazımızın bu bölümünde dışarıdan bilinç tartışmasının bir başka yönünü 1905 Devrimi ve Lenin’in tutumu çerçevesinde ele alacak ve devrimci partinin olmazsa olmazları olan taktik esneklik (çubuk bükme) ve demokratik merkeziyetçiliği açıklığa kavuşturmaya çalışacağız.

Lenin, Ne Yapmalı adlı eserinde dışarıdan bilinç meselesini iki bağlamda tartışır. Yazının ilk bölümünde de ele aldığımız bağlamlardan ilki, işçilerin politik bilince ekonomik alanının dışından ulaşabileceği fikridir. Lenin’e göre sadece ekonomik alan tüm toplumsal ilişkilerin kavranması için yeterli değildir; ancak kapitalizm ve onun yarattığı sömürü-ezme ilişkileri konusunda bütünsel bir bakış edinen proletarya sosyalist bilince ulaşabilir. Lenin’in bu tespitindeki haklılığını ilk yazımızda ortaya koymuştuk. Dışarıdan bilinç meselesinin ikinci bağlamına gelirsek: Lenin, Ne Yapmalı‘da politik bilincin işçi sınıfına, sınıfın dışından taşınması gerektiğini tartışır. Lenin, işçi sınıfının kendiliğinden ancak sendikal bilince ulaşabileceğini ifade ederek politik bilincin sosyalist aydınlar tarafından sınıfa taşınması gerektiğini savunur:

Bütün ülkelerin tarihi gösterir ki, işçi sınıfı sadece kendi çabasıyla ancak sendikacılık bilincini, yani, sendikalar içinde birleşmenin, işverene karşı mücadele etmenin ve hükümeti gerekli çalışma yasalarını kabul etmeye zorlamanın vb. gerekli olduğu kanaatini geliştirebilir. Ne var ki, sosyalizmin teorisi, mülk sahibi sınıfların eğitim görmüş temsilcileri tarafından, aydınlar tarafından geliştirilen felsefe, tarih ve ekonomi teorilerinden doğup gelişmiştir. Modern bilimsel sosyalizmin kurucuları Marx ve Engels de toplumsal konumlarıyla burjuva entelijansiyasına mensupturlar. Aynı şekilde, Rusya’da da Sosyal Demokrasi’nin teorik doktrini, işçi sınıfı hareketinin kendiliğinden gelişiminden tamamen bağımsız olarak ortaya çıktı; bu doktrin, devrimci sosyalist entelijansiya arasında gelişen düşüncenin doğal ve kaçınılmaz bir sonucu olarak ortaya çıktı.

Sosyalizm fikri, işçi sınıfıyla kader birliği etmiş aydınların ve Marksizm; Marks, Engels ve devamcılarının zihinlerinin kendinden menkul yaratımları değil, işçi sınıfı mücadelesinin ürünleridir; bu mücadelelerin sonuçlarının sistematize edilmesidir. Molyneux’un haklı olarak ifade ettiği gibi “Sosyalizm fikri ve bizzat sosyalist devrim Marx tarafından icat ve keşfedilmiş bir şey değildi; bunlar daha çok, İngiltere’deki ve Fransa’daki burjuva devrimlerinin aşırı sol kanatları olarak kitlelerin mücadelelerinden çıkmışlardır. Düzleyiciler ve Babeuf’ün Eşitler’in Komplosu (Marx bundan dünyanın ilk komünist partisi olarak söz eder) buna tanıktır” (Molyneux, Marksizm ve Parti, s.60). Marks bu noktayı şöyle ifade eder:

Ekonomistler nasıl burjuvazinin bilimsel temsilcileri ise, sosyalistler ve komünistler de proletaryanın teorisyenleridir. Proletarya bir sınıf olarak ortaya çıkacak kadar gelişmedikçe, bu nedenle proletaryanın burjuvazi ile mücadelesi politik bir karakter kazanmadıkça, üretici güçler bizzat burjuva toplumunun içinde proletaryanın kurtuluşu ve yeni bir toplumun kuruluşu için gerekli maddi koşulları ortaya koyacak ölçüde gelişmedikçe, bu teorisyenler, ezilen sınıfların acılarına çare bulmak için sistemler tasarlayan ve yenileştirici bir bilimi izleyen Ütopyacılar olarak kalmaya devam ederler. Fakat tarih devam ettikçe ve proletaryanın mücadelesi daha açık bir biçim aldıkça, kendi kafalarındaki bilimi arama ihtiyacını daha fazla duymazlar; sadece gözlerinin önünde olanları gözlemlemek ve kendilerini olanların ifade aracı haline getirmek durumundadırlar.

Devrimci partinin örgütlenmesi, devrimci program, taktik ve stratejinin geliştirilmesinde, kaderini işçi sınıfının devrimci mücadelesiyle birleştiren aydınların rolü elbette ki vazgeçilmezdir. Bütün dünyada sosyalist mücadelenin tarihi bu durumu kanıtlar niteliktedir. Devrim mücadelesiyle kaderini birleştiren aydınların kritik önemi, işçi sınıfının düşman sınıfa karşı mücadelesinde kendi sınıf bilincini geliştirebileceği gerçeğiyle çelişkili değildir. Proletaryanın bu mücadelesi, burjuvaziye karşı şiddetli bir hal aldığında işçi sınıfının ileri unsurlarının bilincinde sıçramalar yaşanacaktır. Bilinç sıçramaları tutarlı sosyalist bir seviyeye erişebileceği gibi alınan ağır yenilgiler sonucunda geriye düşmeler de gayet normaldir.

Mesele de işçi sınıfının evlatlarının devrimci atılım anlarında sınıf bilincine erişip erişememesi değil; işçi sınıfının, tarihsel birikimle hareket eden ve büyük karşı devrimci güçleri harekete geçirebilen egemen sınıflara karşı ezilenleri ve emekçi sınıfları önderliği altına toplayarak topyekün bir devrimci mücadeleyi gerçekleştirip gerçekleştiremeyeceğidir. Böyle bir başarı; ilke, strateji ve taktikleri tarifleyen bir programa sahip, uzun yıllar boyu mücadele içinde pişmiş ve kolektif hareket etme yeteneği kazanmış, sınıf mücadelesinin gereklerine uygun taktikler geliştirebilecek bir önderlik ve kadrolarla donanmış bir parti olmadan sağlanamaz ve bu parti de devrim anında kısa sürede yaratılamaz. Troçki’nin Paris Komünü üzerine söylediği şu sözler neden bir devrimci partinin müdahalesi ve önderliği olmadan başarının imkânsız olduğunu bize anlatır:

“İşçilerin partisi -parlamenter manevralar için bir araç değil, gerçek bir parti- proletaryanın birikmiş ve örgütlü deneyimidir. Ancak geçmişinin bütün tarihine dayanan; gelişimin tüm safhalarını ve patikalarını teorik olarak öngören ve buralardan gerekli eylem formüllerini çıkaran bir partinin yardımıyla, proletarya kendisini tarihine sürekli yeniden başlamaktan, duraksamalardan, karar yoksunluğundan ve hatalarından muaf tutabilir.”

İşçi sınıfının politik bilinçle kuşanması yolunda devrimci partinin rolü ne olacaktır? Elbette ki kaderci bir perspektifle ekonomik güçlerin işleyişinin işçi sınıfının bilincinde ve toplumsal ilişkilerin bütününde yaratacağı otomatik dönüşümü bekleyecek değiliz (ki böyle bir otomatik ilişki iddiasının kendisi Marksizme terstir). Sadece devrim anında değil, bugünden başlayarak işçi sınıfının politik bilincinin gelişimi için mücadele etmek; sınıf mücadelesinin anlık koşullarından üretilecek taktiklerle proletaryaya yol göstermek gerekir: “Kuşku yok, devrim bize öğretecek, ve halk kitlelerine öğretecek. Fakat militan bir siyasal partinin şu anda yüz yüze geldiği soru şudur: Biz devrime herhangi bir şey öğretebilecek miyiz?”

1905 Devrimi

Lenin, dışarıdan bilinç konusunda Ne Yapmalı’da yazdıklarını 1905 Devrimi’nin yarattığı atılım döneminde bir kenara bırakarak parti-sınıf ilişkileri konusunda önemli vurgu değişikliklerine gitmiştir. 1907 yılında parti içi tartışmalarda karşısında konulan Ne Yapmalı eseri için “’ekonomist’ çarpıtmaların tartışmalı olarak düzeltilmesidir ve bu broşüre bir başka açıdan bakmak hatalı olacaktır.” diyen Lenin’in 1905 Devrimi sonrasında partinin kapılarını işçilere açmak konusunda ısrarı, işçi sınıfının hızla devrimcileşebilecek bir potansiyele sahip olduğu düşüncesinden kaynaklamaktadır:

İşçi sınıfı içgüdüsel olarak, kendiliğinden sosyal demokrattır.”

devrimci bir anda… işçi sınıfı, içgüdüsel olarak açık devrimci eyleme yönelir, ve biz bu eylemin hedeflerini doğru koymayı öğrenmeli ve sonra bu hedeflerin mümkün olduğunca bilinmesini ve anlaşılmasını sağlamalıyız.”

En ufak bir kuşku duyulamaz ki devrim Rusya’daki işçiler kitlesine sosyal demokratizmi öğretecektir… Böyle bir zamanda işçi sınıfı açık devrimci eylem için içgüdüsel bir dürtü hissedir.”

Lenin, Bolşeviklerin 1905 Devrimi’nde ortaya çıkan işçi sınıfı hareketinin öz-örgütlenmesi olan sovyetlere ve harekete geçen proletaryaya karşı mesafesini aşmak için bitmez bir mücadele vermiştir. Partiyi devrimcileşen işçilerle büyütme çağrıları parti yayın organlarında sansüre uğrayan Lenin, öncülük iddiasının ancak içeriden kazanabileceğini, partinin işçi sınıfına, işçi üyeleriyle sirayet edebileceğini ortaya koymuştur: “Yeni örgütler kurmada cesaretle inisiyatif göstermeyi başaramazsak temelsiz kalan bütün öncülük iddialarından vazgeçmemiz gerekecek.”

Lenin’in işçi sınıfına ve onun devrimci atılımına güvensizlik taşıyan Bolşevik kadrolarla (komite adamları diye isimlendirir) tartışmalarını aktaran Krupskaya, Lenin’in “İşçileri komitelere almak sadece eğitsel değil aynı zamanda politik bir görevdir: İşçiler bir sınıf içgüdüsüne sahiptirler ve politik deneyimleri az olsa bile çabucak sağlam sosyal demokratlar haline gelirler.” diye tartışma yürüttüğünü anlatır. Lenin, Ne Yapmalı’da dışarıdan bilinç tartışması yürütürken de devrimci koşullarda da işçi sınıfının devrimci potansiyeli aynı şekilde güvenir. Mesele sınıf mücadelesinin değişen denklem ve gerekleridir ki Lenin, bunları anlama ve devrimci siyaseti bu çerçevede yeniden şekillendirme kapasitesi (esneklik) açısından bir deha düzeyindedir.

Strateji ve Taktikler: Devrimci Partiyi Muzaffer Kılacak Olan Nedir?

Troçki, devrimci taktik ve strateji arasındaki ilişkiyi şu şekilde anlatır: “Taktik kavramından anlaşılan, tek bir gündelik göreve ya da sınıf mücadelesinin tek bir dalına hizmet eden önlemler sistemidir. Devrimci strateji ise, aksine, bir araya gelişleri, uyumları ve ürünleriyle proletaryanın iktidarı almasına yol göstermek zorunda olan birleşik bir eylemler sistemini kucaklar.” Açıklık getirmek için örneklendirirsek… Sürekli devrim teorisi, kapitalist gelişimini geç tamamlamış ülkelerde devrim stratejisini ifade ederken 1917 Ekim Devrimi’nden sonra işçi sınıfı ve köylülük arasında kurulan ve devrimi mümkün kılan ittifakı devam ettirmek için köylülüğe toprak dağıtılması devrimci taktiğe bir örnektir.

Bir devrimci partinin stratejisinin doğruluğu zafer yolunda ilerlemesi için kendi başına yeterli değildir; sınıf mücadelesi an be an işçi sınıfı ve onun öncüsü devrimci partinin önüne tavır geliştirmesi gereken birçok gündemi çıkarır. Lenin’in dediği gibi “Genelde devrimci olmak ve sosyalizmi savunmak yeterli değildir… Gerekli olan, her an, zincirin bütününü tutmak için vargüçle kavranması gereken özgül halkanın nasıl bulunacağını bilmek ve bir sonraki halkaya kararlılıkla geçmeye hazır olmaktır.” Lenin’in dehasının kendisini gösterdiği bu alan; sınıf mücadelesinin koşullarını iyi okumaya ve ona en uygun düşen taktiği izlemek konusunda esneklik gösterebilmeye dayanır.

Sovyet tarihçi Pokrovski, Lenin’in bu konudaki başarısının kendisinde bıraktığı etkiyi şöyle anlatır: “Her şeyden önce olayların kökünü görmede korkunç bir yeteneği, en sonunda bende batıl inançlara inanmaya benzer bir duygu uyandıran bir yeteneği vardı. Pratik sorunlarda sık sık ayrılırdık, ama her seferinde yanılan ben olurdum; bu, yedi kere tekrarlanınca. mantığım başka türlü hareket etmem gerektiğini söylese bile tartışmaktan vazgeçip ona uydum.”

Bolşevizm, dogmatik formülasyonlara takılı kalmakla taban tabana zıt, sınıf mücadelesinin gereklerine uygun şekilde politika (söylemler, ittifaklar, örgütsel formasyonlar) geliştirebilme becerisinin adıdır. Hangi koşullar altında mücadele ettiğine bakmaksızın her daim illegal örgütlenmeyi savunanlar; hiç bir koşul altında kimseyle birlikte mücadele cepheleri oluşturmamayı örgütsel bağımsızlığın biçimi sayanlar; sanki ülke siyasetinde hiçbir şey değişmiyormuş gibi yıllarca aynı söylem ve sloganı kullananlar… Liste uzatılabilir. Bu saydıklarımızın Leninizmle uzaktan yakından alakası yoktur.

Demokratik Merkeziyetçilik

Leninist devrimci parti, bütün enerjisini, işçi sınıfı ile burjuvazi arasındaki kavganın bir sosyalist devrimle sonlanması için harcayan işçi sınıfının bir savaş örgütünden başkası değildir. Büyük bedeller ödenmesini de barındıran devrim mücadelesinde devrimci parti zafere ulaşmak istiyorsa sadece devrim anında değil öncesinde de işçi sınıfının önderliğini kazanma yolunda içinde mücadele ettiği dönemin gereklerine uygun şekilde devrimci politikasını oluşturması ve bu politika temelinde üyelerini-kadrolarını seferber edebilme becerisi göstermesi gerekir. Parti içinde ideolojik ve pratik olarak bir arada davranma yeteneği gösteren bir bütünlük yaratılmadığı sürece bu mümkün olmayacaktır.

İlkesel farklılıklara sahip unsurların bulunduğu ya da daha vahimi devrimci ve reformist kanatların olduğu bir partinin pratikte disiplinli bir örgüt gibi davranması mümkün değildir. Böyle bir parti sadece devrimci mücadelenin kritik anlarında değil hayatın normal seyrinde de politikasını oluştururken kendi içinde farklı yöne çeken unsurların tartışmalarında boğulup kalır; birlikte hareket edemez. Dolayısıyla Leninist bir partinin varlık koşulu, ilkesel-ideolojik temelde anlaşan unsurlardan meydana gelmesidir. Elbette devrimci parti içinde fikir ayrılıkları olur ama sadece taktik meselelerde. Parti programının sınırları içinde eleştiri ve tartışma özgürlüğü vardır; ancak bu özgürlük karar anına kadar geçerlidir. Devrimci partinin amacı, işçi sınıfının sosyalist devrimini mümkün kılmaktır. Bir tartışma kulübü değil, sosyalizm kavgası uğrunda büyük fedakârlıklar yapan ve büyük bedeller ödeyen bir örgütlenmeden bahsediyorsak amacımız dert tartışmak değil bu mücadele için en doğru siyasal hattı geliştirmektir. Bir politikanın doğruluğu bitmek bilmez tartışmalarda değil, sahada/eylemde test edilir. Dolayısıyla tartışmalar karar anına kadar devam etse de bir kez karara varıldıktan sonra parti olarak bütün olarak uygulanmalıdır.

Devrimci partinin “eylemde birlik, tartışma ve eleştiride özgürlük” olarak da tanımlanabilecek vazgeçilmez örgütsel ilkesi demokratik merkeziyetçiliktir: “Proleter ordunun gücünün sonuna dek çaba gösterdiği sıcak savaşta ne olursa olsun saflarında tek bir eleştiriye bile izin verilemez. Ancak eylem çağrısı yapılmadan önce de kararların, tartışmaların ve çeşitli önermelerin en geniş ve en özgür biçimde tartışılıp değerlendirilmesine fırsat tanınmalıdır.”

SONUÇ

Tarih boyunca egemen sınıfın iktidarının sarsıldığı koşulların, devrimci bir dönüşüm içinde yeterli olmadığı defalarca deneyimledik. Ancak bir devrimci partinin öncülüğünde harekete geçen işçi sınıfı, burjuvazinin karşı hamlelerini boşa düşürerek emekçi sınıfları ve ezilenleri kendi önderliği altında toplayıp devrimi başarıya ulaştırabilir: “Kitleler sınıf bilinci edinip örgütlenerek bütün burjuvaziye karşı açık sınıf savaşımında eğitilip yetişmedikçe sosyalist devrim gündem dışıdır.”

Öncü olmak demek, burjuvaziye karşı savaşımının en yüksek noktasında işçi sınıfına önderlik etmekle sınırlı değildir; bu önderlik ancak gün be gün devam eden mücadeleler içinde kazanılabilir.

Lenin’in teorisyenliğini yaptığı devrimci partinin işçi sınıfına önderlik etme yolunda ilerlemesi ve devrimci zafere doğru uzanması için yazı boyunca ele aldığımız olmazsa olmaz özelliklerini son olarak vurgularsak: İşçi sınıfı ve ezilenlerin en ileri çıkarlarından taviz vermeyen bir politik hat temelinde mutlak şekilde bağımsız ileri bilinçli işçiler örgütü; işçi sınıfıyla en yakın ilişki temelinde, sadece devrim anında değil öncesindeki her mücadelede müdahil olarak kazanılan önderlik ve sınıf mücadelesinin gereklerine uygun şekilde olağanüstü taktik esneklik gösterme becerisi. İşçi sınıfının devrimci örgütü olduğu iddiasında olan çokça örgütlenme olsa da bu nitelikler olmadan işçi sınıfının devrimci partisinin varlığından bahsetmek mümkün değildir.

Yazının Birinci Bölümü:

Devrimci Parti Teorisyeni Olarak Lenin – 1|Güneş Gümüş

Yorumlar Kapalı

Yorumlar Kapalı