Sosyalizm Kazanacak!
/ Devrimci Perspektif / 2020’yi Uğurlarken – Emre Güntekin

2020’yi Uğurlarken – Emre Güntekin

on 27 Aralık 2020 - 13:41 Kategori: Devrimci Perspektif, Emre Güntekin

Geçtiğimiz yıl, 2019 yılının değerlendirmesini yaptığımız yazıya “Kriz, Mücadele ve İsyanın Yılı” başlığını atmıştık. Hatırlanacağı üzere 2019 yılı Fransa’dan, Şili’ye, Sudan’dan, Irak ve Lübnan’a kadar dünyanın pek çok ülkesinde neoliberal politikalara ve baskı rejimlerine karşı mücadelenin yükseltildiği bir yıl olmuştu. 2020 yılına, dünya çapında patlak veren isyan ve mücadelelerin umuduyla adım atılmıştı.

Geçtiğimiz yıla damgasını vuran isyanların yerine ise sistemi baştan aşağı sorgulatan bir süreç olarak Covid-19 pandemisini koymak yerinde olacaktır. 1 Aralık 2019’da Çin’in Wuhan kentinde ilk vakalar ortaya çıkmaya başladığında çok az kişi Covid-19 salgının küresel çapta bir sağlık krizine dönüşebileceğini ve 1.700.000’i aşkın insanın yaşamına mal olacağını tahmin edebilirdi. Dahası bu pandemi; kriz içindeki neoliberal kapitalizmin daha fazla ayakta kalmasının insanlık için nasıl tehlikelere kapı aralayabileceğini göstermesi açısından pandoranın kutusunu açan bir anahtar işlevi gördü. 

Ekolojik krizden, sınıflar arası eşitsizliklerin daha da keskinleşmesine; çatışmalardan otoriter devlet uygulamalarının, ırkçılığın metropol ülkelerde sıradanlaşmasına… 2020, kapitalizmin “normal” olarak gördüğümüz liberal, parlamenter, burjuva demokratik biçimlerinin üzerindeki yanılsamaların kalktığı bir yıl oldu. 

2021, yeni bir “normal”e geçişin yılı olabilir mi?  

Yeni bir normal arayışından bahsederken söze ABD’den başlamak yerinde olacaktır. Zira 2020 yılı ABD için olağanüstü bir yıl oldu. Başkanlık seçimleri, Trump’ın otoriter-sağ eğilimi, Black Lives Matter sloganıyla tüm ülkeyi sarsan isyan dalgası, pandemiyle birlikte işsizler ordusuna katılan on milyonlarca insan….

ABD’de Trump’ın burjuva düzenin olağan işleyişinde yol açtığı hasarı tamir etme konusunda egemen sınıfların Kasım ayındaki seçimlerden beklentisi Biden’ın seçilmesiydi, öyle de oldu. Amerikan egemen sınıfları Şubat ayında başlayan ön seçim sürecinde yağmurdan kaçarken doluya tutulmamak adına Demokrat Parti içerisinde Demokratik Sosyalistlerin adayı olan Barnie Sanders’ın seçilmemesi için büyük çaba gösterdiler. Şimdi beklentiler Biden’ın göreve başlamasıyla 2020 içerisinde ülkeyi sarsan önemli sosyal ve ekonomik konularda pandeminin açığa vurduğu tüm pisliği halının altına süpürmesi ve bunun da ötesinde Trump’ın uluslararası ilişkilerde müttefikleriyle bozduğu ilişkilerin düzeltilmesi, ABD’nin aşınan küresel hegemonyasının yeniden ayağa kaldırılması…

Ancak kapitalizmin özellikle pandemiyle birlikte içine girdiği derin çıkmaz düşünüldüğünde ABD öncülüğünde bir normalleşme olasılığı oldukça zayıf. Keskinleşen sınıfsal çelişkiler ve bunun yarattığı semptomlar neoliberal kapitalizmin olağan işleyişini imkansız kılıyor. Bunun bir örneği olarak AB’nin merkez ülkelerinden biri olan Fransa’ya bakılabilir. Macron, son yıllarda önü alınamayan eylem dalgaları karşısında, radikal İslamcı saldırıları ve terör tehdidini bahane göstererek devletin güvenlik aygıtlarını koruyan ve yetkilerini genişleten yasalara öncelik veriyor. 2020 yılında milyonlarca göçmen AB’nin kapılarına dayandığında göçmen düşmanlığının, İslamofobinin, ırkçılığın bir anda nasıl kabarabileceğini canlı örnekleriyle gördük. Fransa ve Almanya gibi ülkelerde aşırı sağ güç kazanmaya ve gelecek yıllarda önemli bir siyasal aktör olarak kendisini göstermeyi sürdürecektir. 

Ekolojik Anormallikler ve 2020

Öte yandan 2020 yılında olduğu gibi insanlık 2021’de de kapitalizmin yarattığı ekolojik yıkımın farklı sonuçlarıyla yüzleşmeyi sürdürecek. Pandemi bu sonuçların nasıl uçlaşabileceğinin bir göstergesiydi. Aynı şekilde Avustralya’da neredeyse 1 yıla yayılan bir sürede kıtayı etkisi altına alan orman yangınları da bir diğer çarpıcı örnekti.

Kapitalist kentleşme, doğal yaşam üzerindeki yıkım, küresel tarım ve gıda tekellerinin yıkıcı uygulamaları özneler değişse de varlığını koruyacaktır. Varolan gerçeklik ekolojik krize karşı geliştirilen yeşil enerji, çevre dostu üretim gibi palyatif uygulamaların bu yıkımı durdurmaya yetmeyeceğini ortaya koyuyor. 2019 Ekim’in de başlayan iklim grevleri ekolojik kriz karşısında farkındalığın önemli ölçüde arttığını göstermişti. Ancak, 2021’e giderken bundan daha fazlasına ihtiyacımızın olacağı kesin!

Türkiye için de bu konuya ayrı bir parantez açmak yerinde olacaktır. Dün yaptığı bir konuşmada Erdoğan “Özellikle marjinal sol örgütler tarafından insanımızın çevre hissiyatının istismar edildiğini gördük. Doğa, çevre ve yeşil gibi insanlığın ortak kavramlarının arkası karanlık birçok marjinalin operasyon aparatı haline getirilmesine izin vermedik, vermeyeceğiz.” ifadelerini kullanmıştı.

Bu sebepsiz değil. Zira Türkiye’de ekolojik yıkım konusunda yakın geçmişte oldukça çarpıcı örneklerle karşı karşıya kaldı. Maden ve enerji şirketlerinin dur durak bilmeyen çevresel yıkımları, Karadeniz’de oldukça büyük yıkımlara ve can kayıplarına neden olan sel felaketleri, Elazığ ve İzmir örneğinde olduğu üzere çarpık kentleşmeyle deprem gibi felaketlerin etkisinin ağırlaşması belli başlı örnekler. Ve Türkiye’nin dört bir yanında köylülerin sürdürdüğü çevre mücadeleleri 2020’nin akılda kalan toplumsal hareketlerinden biri oldu. Erdoğan’ı öfkelendiren de bu olsa gerek!

Türkiye’nin 2020 Yılı

Yukarıdaki açtığımız paranteze ek olarak Türkiye’de 2020 yılı emekçiler için büyük yıkımları beraberinde getirdi. Ekonomik kriz derinleşirken, pandemiyle birlikte bunun yarattığı sorunlar daha da ağırlaştı. Pandemi sürecinde iktidar emekçi yoksulları kısa çalışma ödeneği ve işsizlik ödeneğine mahkum bıraktı.

Öte yandan kriz süreci iktidarın defolarını daha da belirginleştirdi. Krize çözüm bulamadığı ölçüde AKP-MHP cephesi kutuplaşmaya, milliyetçi-İslamcı roteriğe ve savaş politikalarına daha da ağırlık verdi. “Mavi Vatan” söylemleri ile Doğu Akdeniz üzerinde sürdürülen yayılmacı eğilimler ve Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki savaşta oynanan rol iktidarın içerde yaşadığı sıkışmanın ve uzun süredir sürdürdüğü neo-Osmanlıcı eğilimlerin bir sonucu olarak karşımıza çıktı. Ayasofya’nın cami olarak açılışı ve pandemiye rağmen bunun için seferber edilen yüz binlerce insan krizi aşma çabasının iç siyasetteki bir ürünüydü. Fakat iktidar ne yaparsa yapsın 2021’e ekonomik krizin yarattığı büyük bir yoksulluk ve işsizlikle; tabanda bunun kaynayan öfkesiyle giriyoruz.

2021’e yol alırken, bu öfkeyi harekete geçirebilecek bir sınıf öncüsünün inşasının aciliyeti de kendisini gösteriyor. Bu öfkeyi harekete geçirebilecek yegane alternatif sosyalistlerdir. SEP, bu alternatifi yaratabileceğini 2020 yılında İstanbul’da, Ankara’da emekçi havzalarında yaptığı çalışmayla ve somut kazanımlarıyla açıkça göstermiştir.

Sınıfsal eşitsizliklerden ekolojik krize 2020 kapitalizmle insanlığın barış içinde bir arada yaşamasının artık mümkün olmadığını gösteriyor. Kapitalizm ancak mutlu bir azınlığa refah dolu bir yaşam vaad ediyor, bu da gezegeni tüketme pahasına gerçekleşiyor. Nüfusun % 99’una refah dolu bir gelecek, eşit ve özgür bir yaşam ancak kapitalizmin yarattığı çelişkileri halının altına süpürerek değil, köklü ve radikal çözümler üreterek sağlanabilir.

2021 yılında böyle bir dünyayı hep birlikte elde etmek için sosyalizm mücadelesinde buluşmak dileğiyle!

Yorumlar Kapalı

Yorumlar Kapalı