Sosyalizm Kazanacak!
/ Derya Koca / Tekrar Dünya Gündemine Gelmişken Kürtaj Hakkı ve Sosyalistler -Derya Koca

Tekrar Dünya Gündemine Gelmişken Kürtaj Hakkı ve Sosyalistler -Derya Koca

on 28 Temmuz 2018 - 13:31 Kategori: Derya Koca, Kadın, Yazarlar

Doğum; yaşamın tek kaynağı. Kapitalistler açısından nüfusun kapitalist çıkarlara uygun kontrol edilmesinin hedefi de kadın oluyor. Erdoğan ya da Trump gibi liderlerin hedefinde kürtajın olmasının ardında sadece muhafazakar anlayış yatmıyor. Bu ısrar aynı zamanda bir çıkara dayanıyor. Gelişmiş ülkelerdeki nüfusun yaşlanması ve Avrupa’da göçmen düşmanlığından beslenen sağcıların artması kürtaj hakkının kısıtlanması tartışmalarını yeniden pek çok ülkede gündeme getirdi. “Liberal AB değerlerinin” bile hiçbir zaman çözüme kavuşturamadığı kürtaj hakkı bugün yeniden saldırı altında. ABD ve Avrupa’da kürtaj yasağı konusundaki örgütlenmeler ve lobi faaliyetleri yeniden görünüm kazandı;aşırı sağın yükselişi gericilere “yaradı”. Trump kadınların kürtaj hakkına saldıracağını ilan etmişti. Yüz binlerce kadın, kadınların tarihsel kazanımlarının en temelinde yatan kürtaj hakkını savunmak için bu kadın düşmanının önüne dikilmişti.

Kadınlar kriz dönemlerinde ve bunun sonucu olarak sağın yükselişiyle haklarına yönelik saldırıları her zaman daha ağır yaşar. Bu bağı kavramak, kürtaja yönelik yaklaşımları anlamak için elzem. Nüfusun yaşlandığı Avrupa’da üretken nüfusun azalması düzenin çıkarlarının maksimize edilmesi önünde bir engele dönüşme potansiyeli taşıyor. Diğer yandan, Çin kapitalizminin çıkarı ise milyarlık nüfusun kontrol edilmesi yönünde. Tek çocuk politikası; tersinden, kürtajın kamusal hak haline getirilmesi ile uygulandı. Her alanda olduğu gibi bu konuda da emekçilerle kapitalistlerin çıkarları çatışıyor ve ancak mücadele, sonucun hangi sınıf lehine olacağını belirliyor.

Kapitalizmde Kürtaj ve Kürtaj Hakkı İçin Mücadele

Kürtaj tartışması kapitalist toplumlardaki bir çelişkiden kaynaklanıyor: modern toplumlarda kadınlar toplumsal yaşama artan oranlarda daha fazla katılıyor çünkü kapitalistler kadın emeğine ihtiyaç duyuyor. Kadınların toplumsal alanda daha çok olması, bağımsızlığını korumak konusunda bilincini arttırırken bu durum patronların pek de işine gelmiyor çünkü kendileri için yeni işçi kuşaklarını bedava yetiştirmesi “gereken” kadınlar eskisi kadar doğum yapmıyor! Doğumunu kontrol etme ihtiyacı ya da doğum yapmamayı tercih etmek özellikle büyük kentlerde, gelişmiş toplumlarda artan bir eğilim. Bağımsız bir yaşam kurma ve özgüven sahibi olmak kadınların daha kolay boşanmasını sağladığından Batı ülkelerinde evliliklerin neredeyse yarısı boşanmayla sonuçlanıyor. Yoksul kadınlar açısından da yoksulluğa bağlı olarak çalışma zorunluluğu ya da yine yoksulluğa bağlı olarak çocuk sahibi olmamayı ya da bunu planlamayı tercih etmesi doğum kontrolü ve kürtajı bir ihtiyaç olarak ortaya çıkarıyor. Kadının elinden bu hak alındığında tüm rolü anneliğe indirgenerek toplumsal pozisyonu geriletilmiş oluyor.

Kürtaj hakkı 1970’lerdeki büyük devrimci dalgaya katılan ve onunla güçlenen kadın hareketinin kazanımı olmuştu. Sosyalistler elbette bu talebi ilk kez 1960’larda ifade etmedi. 1917 Ekim Devrimi, kadınları kendi hayatının ve bedeninin tek hakimi kılmıştı çünkü emekçiler iktidarı kendi ellerine alarak kadının ezilmesinden ve doğum makinesine dönüştürülmesinden çıkarı olan asalak sınıfları defetmişti. Dahası, bu “radikalizm” çağında erkekler de doğum kontrolü hakkının ve kürtaj hakkının doğal bir tarafı olarak bu mücadelenin öznesi olmuştu. (Kadının kürtaj hakkı ister aile içinde ister aile dışında erkeği doğrudan ilgilendiren bir konudur. İlerici dönemlerde erkeklerin bu mücadeleye kazanılması eşitlik adına atılmış önemli bir adımdır.)

Antoinette Konikow

Kadınların planlı ebeveynlik hakkı ve doğum kontrol hakkı bugün çok normal ve doğal görünse de o dönemde Kilisenin güçlü ideolojik etkisi altında doğum kontrol yöntemleri dahi büyük bir günah sayılıyor: toplumdaki “ahlaki” sınırları belirleyen ideolojik temeli sağlıyordu. Bolşevikler ve devrimci kadınlar ise bugün hala tartışılan şeyleri çoktan aşmıştı. Adı pek bilinmese de tarihte önemli bir devrimci isim olan Antoinette Konikow’a bir parantez açalım. Konikow kadınların doğum kontrol hakkının radikal savunuculuğunu yapan, kadın anatomisi üzerine dönemin tıp dünyasına önemli eser bırakan bir devrimciydi. ABD’de Troçkist hareketin ilk kadrolarındandı. Ömrünü mücadele ile geçiren Antoinette Konikow, yaşamı boyunca işçi kadınların toplumsal alanda daha çok var olabilmesi ve eşitlik için doğum kontrolünün ve planlı anneliğin bir hak olması gerektiğini söyleyerek bu konuda mücadele eden özel bir isimdi. Tıp doktoru olan Konikow, burjuva devletin sağlamadığı sağlık hakkı olanaklarını işçi kadınlara sunuyor, onların bu konudaki gelişimini devrimci bir bilincin parçası sayıyordu.

Dünyada ve Türkiye’de Kürtaj Hakkı

Dünyada aşırı sağın yükselişi kadın haklarının doğrudan hedef haline gelmesini kaçınılmaz kılıyor. Toplumsal işleyişi muhafazakar bir aile üzerine kuran muhafazakarlık, kadını da bu kafesin içine hapsediyor. Aile içinde kadının temel rolü doğurmak. Bir kadının bu rolü reddetmesi, tüm topluma karşı yapılmış bir hakaret, büyük bir ahlaksızlık ve kutsal değerleri ayaklar altına alma olarak lanse ediliyor. Yani Türkiye’deki teraneler, dünyanın her yerinde görebileceğiniz laflar. Ancak kürtaj hakkının durumu tek başına muhafazakar iktidarların varlığı ya da yokluğuyla ilişkili değil. Dünyada şu an kürtajın serbest olduğu ve yasak olduğu ülke sayısı yarı yarıya. Kabaca ifade edecek olursak; Asya ve Afrika ülkeleri kadınların kürtaj hakları ve güvenli kürtaj uygulamalarına erişim açısından dünyanın en kötü rakamlarını ortaya koysa da “gelişmiş” Batı’da da kürtaj hakkını yok sayan pek çok ülke var: Malta en katı ülkelerden biri.Her yıl binlerce kadın mağdur oluyor.  İrlanda ve Polonya da çok yakın zamana kadar yasakçı ülkeler arasındaydı. Lüksemburg, Finlandiya ve İngiltere ise sağlık ve tecavüz gerekçelerine ek olarak “ekonomik ve sosyal nedenlere bağlı” kürtaja da izin veriyor. Belçika annenin ruhsal bunalımını dahi gerekçe kabul eden liberal yasalara sahip. Brezilya, Meksika, İran, Suriye, Endonezya, Suudi Arabistan, İsrail’de ise  yasak ya da ciddi kısıtlamalar içeriyor. Dahası,kürtajı yasadışı yollardan yaptıran kadınlara cezai yaptırımlar uygulanıyor. Yasal olan ülkelerde süre kısıtlamaları mevcut. Hak olarak kağıt üstünde tanınan pek çok hakkın ise gerçekte uygulanma ve ulaşılabilir olma oranlarına bakıldığında aslolanın bu hakkı kullanılabilir hale getirmek olacağı daha net görünür.

Aşırı sağın dünyadaki yükselişi ve Avrupa nüfusunun yaşlanıyor olması kürtaj hakkına saldırıların yeniden gündeme gelmesine neden oldu. Her ne kadar saldırılar gündeme gelse de toplumsal mücadele birikimleri, kadın hareketinin tarihsel birikimi, canlılığı ve meşruiyeti pek çok yerde bu tür saldırılara geri adım attırdı. Kürtaj hakkı konusunda Avrupa’nın en kötü olan iki ülkesi bu konuda iyi bir örnek. Polonya’da hali hazırda çok kısıtlı olan kürtaj hakkı, hangi koşulda olursa olsun kürtaj yaptıran kadınlara hapis cezası öngören bir yasa ile yeniden saldırı altındaydı. Buna cevap olarak çoğu kadından oluşan 100 bin emekçi greve giderek yasayı geri çektirdi. Kürtajın 14 yıl hapis cezası demek olduğu İrlanda’da ise kadınlar, bu Mayıs ayındaki referandumla kürtajın yasallaşmasıyla tarihsel bir başarı elde ettiler. Ancak kadın hareketinin asıl zaferi, tarihinde hiçbir zaman kürtajın yasallaşmadığı Arjantin’de sosyalist hareketin muazzam gücü ve başarısı ile kamusal, güvenli, yasal kürtaj hakkının kazanılmasıyla oldu. Bu itki, Brezilya’da ve kadın hakları konusunda çok kötü durumda olan Latin Amerika ülkelerinde kürtaj hakkının yeniden gündeme gelmesine de yol açtı.

Türkiye’de ise Erdoğan çok istemesine rağmen kürtaj konusunda geri adım atmak zorunda kalmıştı ancak fiiliyatta kürtaj hakkı kamu hastanelerinde büyük oranda ortadan kaldırıldı ve özel sektörün eline teslim edildi. Yapılan bir araştırmaya göre*, Türkiye’de hizmet veren devlet hastanelerinin 431’inde kadın doğum birimi bulunmasına rağmen yüzde 11,8’inde kürtaj yapılmıyor. 431 hastaneden sadece yüzde 7,8’lik bir oran isteğe bağlı kürtaj hizmeti verirken, yüzde 78’i ise yalnızca tıbbi zorunluluk gerektiren durumlarda gebelik sonlandırma operasyonu gerçekleştiriyor. Doğu Karadeniz ve Batı Marmara’da ise isteğe bağlı kürtaj hizmeti veren hiçbir devlet hastanesi bulunmuyor. Yani her şey keyfiyete ve hakka erişimi imkansızlaştırmaya dayalı! Kürtaja giden kadınlara kötü muamele, aşağılama, anestezisiz kürtaj yapma gibi yöntemler dayatılıyor. Evli olmayan kadınların ise kürtaj hakkı yok! Parası olanın özel hastanelerde neredeyse bir asgari ücrete yakın bedeller ödemesi gerekiyor. Paran kadar hakkın var!

Arjantinli kadınlara kamusal kürtaj hakkı kazandıran eylemlerinden.

Sosyalistler Kürtaj Hakkını Neden Savunur?

Kürtaj hakkı sadece kadının bedeni üzerinde kendi iradesini tanımak anlamına gelmez. Kürtaj sorunu sınıfsal bir sorundur. İşçi kadın ezilmeyi kat be kat ağır yaşamaktadır. Bu nedenle kürtaj hakkı, doğum kontrol hakkı, çalışma hakkı, eşit işe eşit ücret hakkı, oy hakkı için kendi bileğinin gücüyle sınıf mücadelesi vermek zorunda kalmıştır.

İşçi sınıfından kadınlar ya da en genel ifadesiyle belirtelim yoksul kadınlar için kürtaj hakkı yaşamsal bir anlam ifade etmektedir. Planlanmayan bir gebelik zaten yoksul olan kadının ve ailesinin yoksulluğunu kat be kat arttırırken bebeğin de yoksulluk içine doğmasına neden olur. Hastalıklar, bebek ölümleri, bakımsızlık, annenin fiziksel ve ruhsal sağlığının bozulması gibi bütün yaşamı alt üst eden sorunlar yumağı peşi sıra birbirini izler. Dahası, istenmeyen gebelik anne olmak istemeyen kadın açısından büyük bir travmadır ve küçümsenecek bir yanı yoktur.

Yaşamında eğitim, çalışma gibi önemli anlarda plansızca gebe kalan kadınların sahip olamadığı kürtaj hakkı yine kadının sosyal gelişiminin tamamen bitmesi anlamına gelebilir. Bebek bakımının zorlukları ailenin ve aile içinde kadının üstüne yıkılmıştır. Çocuk bakımı, yemekhane ve çamaşırhane hizmetlerinin kamusal bir hak olmadığı bugünün toplumlarında kadının sırtındaki yük onun potansiyellerini bitirmekte, toplumsal mücadele ve politik alanlarda gerilemesine sebep olmaktadır. Çocuğun bütün yükü kadının omuzlarındayken çocuk sahibi olup olmama kararı da onun olmalıdır. Kadınların, çocuk bakımını onların sırtına yıkarak büyük maliyetlerden kurtulan kapitalistlere çocuk doğurmama özgürlüğü vardır!

Burjuva kadın ya da orta sınıflardan kadınlar, parası olduğu için yurtdışına çıkıp kürtajın yasal olduğu ülkelerde kürtaj olabilir. Esas olarak yasak, toplumun en büyük nüfusu olan yoksul kadınlara işler. Çarpıcı bir örnek verelim: İrlanda’da 1983’te yasaklanan kürtaj, Mayıs 2018’de gerçekleşen bir referandumla yasallaştı. Sadece kadınların katıldığı referandumda kadınların %66’sı kürtaj hakkına evet dedi. Yasak kaldırılmadan önce kadın tecavüz sonucu hamile kalsa dahi kürtaj uygulanması yasaktı. Dahası, yasadışı yollarla kürtaj olan kadınların 14 yıl hapis cezası alması öngörülüyordu. Bu sert yasalar pek çok kadının yaşamına mal oldu. Merdiven altı, kaçak ya da geleneksel usullerle kürtaj uygulamasına itilen kadınların binlercesi yaşamını yitirdi. Parası olan kadınların da 1983-2015 yılları arası yaklaşık yarım milyon kadının Britanya’ya giderek kürtaj yaptırdığı tahmin ediliyor. Yoksul kadınlar bu şansa sahip olamadığı için ölüme itildi. Komplikasyonlara bağlı kalıcı hasarların miktarı ise bilinmiyor.

Doğum kontrolünün yüksek maliyeti ve pek çok ülkede bir kamusal hak olarak görülmemesi emekçi kadınları çaresizlikle baş başa bırakıyor. Kürtaj ve doğum kontrolü bir sınıf talebidir. Ve bu talebin muhatapları doğrudan doğruya kendi işçi kuşaklarını doğurmasını istedikleri kadınların üzerinde baskı kuran kapitalistler ve onların hükümetleridir.

Kürtaj yasakları, bu toplumsal gerçekleri örtemez ancak ikiyüzlü bir ahlaki boyutla meseleyi tartışır. Bakınız fanatik kürtaj yasakçılarına: Trump, İsrail, İslamcılar, Kilise, faşist güçler, totaliter rejimler, diktatörler…. Hepsi bir ağızdan “insan hayatının kutsallığı”ndan dem vururken her biri dünyada insan hayatını ayaklar altına alan, onu yok eden bir ölüm makinesinin başındadır. Emperyalizmin kan akıtıcıları bir anda insan yaşamından dem vurur. Bu bir ikiyüzlülüktür! Dertleri insan yaşamı değil kadınların ve tüm emekçilerin hayatının onların çıkarları temelinde şekillenmesidir.

Kadınlar, devlet tarafından bu hak tanınmasa da kürtaj yolları aramakta ve bunun bedelini canıyla ödemektedir. Polonya’daki kürtaj yasağı nedeniyle yasal kürtaj 2 bin civarındaydı. Yasa dışı kürtaj sayısının ise 10 bin ile 150 bin arasında değiştiği düşünülüyor. Dünya Sağlık Örgütü (WHO)’nun verilerine** göre 2003 yılında dünyada 42 milyon kürtaj gerçekleşti. Bunun 20 milyonu illegal yollarla (çoğunluğu Afrika, Asya ve Latin Amerika’da) gerçekleşti. Sırf bu nedenle her yıl ortalama 67 bin kadın ölüyor!

“Merdiven altı” ve sağlıksız koşullarda kürtaj yaptıran kadınlar bizzat yasakları koyanlarca ölüme sürükleniyor. İnsan hayatını savunmak adına kürtaj yasaklarını savunanlar her yıl on binlerce yoksul kadını adeta ölüm cezasına çarptırıyor. Oysa kadınların kürtaj ve doğum kontrolü haklarının sağlandığı ülkelerde hem kürtaj oranları düşüyor hem de kadınların ölüm oranları. Kürtaj bir doğum kontrol yöntemi değil, kadınların mecbur kaldıkları bir uygulamadır. Etkili ve kamusal bir doğum kontrolü sağlandığı ölçüde kürtaja bile gerek kalmadan kadınların gebeliklerini kontrol etmesi bu kadar basitken düzen bu sorunu içinden çıkılmaz hale getirerek kadınların yaşamına kast ediyor.

Kürtaj Hakkı Sınıf Mücadelesinin Konusudur

Kürtaj hakkının durumu tek başına bir ülkenin gelişmiş olup olmamasıyla alakalı değildir. Avrupa’nın orta yerinde yaşlanan nüfusa gençlik aşısı için kadınların haklarının kısıtlanmasına, ABD’de sağın yükselişiyle bu hakka el uzatılmasına tanıklık ederken Çin’de milyarlık nüfusun kontrol edilmesi için tek çocuk politikasını uygulamak üzere kürtajın bir kamusal hak olara sunulduğunu, teşvik edildiğini hatta kadınların buna zorlandığını görebilirsiniz. Kapitalistler açısından durum farklı gibi görünse de yaklaşım ortaktır: Tek meseleleri çıkarlarıdır. Ne zaman ki kadınlar kendi hakları için mücadeleye geçer, işte o zaman dengeler değişir.

Kadınlar açısından en geri bölgelerden biri olan Latin Amerika’da ise bu günlerde sosyalistler kadın hakkının kazanımlarıyla bir tarihe imza attı. Arjantin’de devrimci mücadelenin gücü kadınları güçlendirdi ve Arjantin tarihinde ilk kez kürtaj yasallaştı. 12 yıllık iktidarı boyunca reformist popülist Peronist iktidar dahi bir kez olsun meclise kürtaj hakkı gelmemişti. Şimdi ise Arjantin’in başında sağcı işçi düşmanı Macri hükümeti var. Kilisenin gücü ve Macri’nin zorba hükümetine rağmen “Kürtaj! Parasız, Güvenli ve Yasal!” sloganıyla kadın mücadelesi kürtaj hakkında zafer elde etti.

Son Söz

Kadın hakları konusunda sağcı saldırılara karşı verilen mücadele oranında kadınlar kazanacak. Kürtaj hakkı bunun sadece bir boyutu. Tekrarlamakta yarar var: Sosyalistler açısından kürtaj hakkı kadın sağlığının ve yaşamının korunması anlamını taşıyor. Aynı zamanda da kadınların çocuk sahibi olup olmama kararını verme özgürlüğünü ifade ediyor. Her yıl on binlerce yoksul kadın kürtaj yasakları nedeniyle ölüyorsa; doğum kontrolünün yüksek maliyeti kadınları çaresiz bırakıyorsa bu sorun sınıfsaldır ve sosyalistlerin meselesidir!

Biz sosyalistler, kürtajın bir istisnai durum olduğu, başvurulmak zorunda olmadığı bir toplum yaratmak istiyoruz. Ne var ki eşitlikçi bir toplum yaratılması için mücadele ederken kadınların eşitliği ve yaşam özgürlüğü için de bu hakkı sıkı sıkıya savunacağız.

* “Yasal Ancak Ulaşılabilir Değil: Türkiye’deki Devlet Hastanelerinde Kürtaj Hizmetleri”, Kadir Has Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Merkezi, Ekim 2016, http://www.khas.edu.tr/w243/files/documents/abortion-tr.pdf

** Department of Reproductive Health and Research, World Health Organization, Unsafe Abortion: Global and Regional Estimates of the Incidence of Unsafe Abortion and Associated Mortality in 2008 (WHO: 2011), http://apps.who.int/iris/bitstream/10665/44529/1/9789241501118_eng.pdf.

 

Yorumlar Kapalı

Yorumlar Kapalı