Sosyalizm Kazanacak!
/ Emekçiden / Patronların Koronavirüs Fırsatçılığına Karşı İşçi Sınıfının Talepleri ve Mücadelesi – Av. Engin Kara*

Patronların Koronavirüs Fırsatçılığına Karşı İşçi Sınıfının Talepleri ve Mücadelesi – Av. Engin Kara*

on 18 Mart 2020 - 14:04 Kategori: Emekçiden, Engin Kara, Yazarlar

*Turizm, Otel, Restoran, Eğlence ve Spor İşçileri Sendikası’nın (TORES-İŞ) avukatı Engin Kara’nın 17 Mart 2020 tarihindeki konuşması.

Yılbaşında başlayan Koronavirüs salgını, Çin’den sonra bütün dünyayı kasıp kavurdu. Nihayet salgın Türkiye’ye de ulaştı. Şimdiye kadar dünya çapında vaka sayısı 200 bine yakın, ölü sayısı ise 7 bini aşmış durumda. Türkiye’de ise virüsün geldiği günden bu yana toplamda 47 vaka resmi olarak açıklanmış durumda şimdiye kadar (17 Mart itibariyle).

“İşçiler İçin Önlem Alınmıyor!”

Salgının boyutları ciddileşmiş durumda. Bütün dünya acil önlem paketleri açıklıyor, hükümetler çeşitli önlemler aldıklarını söylüyorlar. Ama biz bugün salgını ve alınan önlemleri işçi sınıfı açısından değerlendirmek istiyoruz.

Türkiye’deki önlemleri ele alırsak. Hükümetin şimdiye kadar aldığı önlemler birincisi hep kamuoyu baskısı altında gerçekleşti. Mesela umreden dönen binlerce vatandaşın önce karantinaya alınmayacağı, evlerine gönderileceği söylendi. Ama kamuoyunda oluşan baskı sonucunda bu insanlar gece yarısı boşaltılan yurtlarda karantinaya alındı.

İkincisi bu önlemler, yine aynı olayda olduğu gibi, hep son dakikada alınan önlemler olageldi. Ve üçüncüsü, dün itibariyle İçişleri Bakanlığı’nın açıkladığı pek çok toplu tüketim merkezinin kapatılması kararında olduğu gibi hep tüketime ve müşterilerin toplu olarak bulunduğu yerlerdeki sorunlara ilişkin önlemler paketi açıklanmış durumda hükümet tarafından.

Ama işçi arkadaşlarımız için, çalışan nüfus için şimdiye kadar ne Sağlık Bakanlığı tarafından ne İçişleri Bakanlığı tarafından ne de Çalışma Bakanlığı (AÇSHB) tarafından herhangi bir önlem bile alınmış değil.

“Patronların Salgın Fırsatçılığı”

Öte yandan patronlar da bu salgını fırsata çevirmeye çalışıyor. Türk Hava Yolları’na (THY) ikram hizmeti sunan Do&Co şirketinin 700 işçiyi ücretsiz izni kabul etmedikleri için işten çıkardıklarını biliyoruz. Ya da pek çok patron yine işçilerine bu süreçte ücretsiz izin dayatmasında bulunuyor. Özellikle de konaklama ve eğlence işkolunda yaygın bir şekilde kafeler, barlar, restoranlar gibi yerlerde işin azalmasından kaynaklı olarak işçilerin bir kısmının ücretsiz izne, yani hiçbir ücret almaksızın işsiz olarak evde bekletilmeye mahkûm edilmeye çalışıldığını görüyoruz.

“Patronların İşten Çıkarma Hakkı Yok”

Bu noktada birkaç kanuni meseleye değinmek faydalı olabilir belki. Bazı patronlar salgını yine bir fırsat olarak kullanarak işten çıkartma hamlelerine başvurmuş durumda. Duyumlarını alıyoruz. İş Kanunu’nda 25. maddede işverenin haklı sebeple derhal fesih hakkından bahseder kanun. Ve bu maddenin ilk hükmü sağlık sebebiyle fesih hakkıdır.

Buna göre üç durum tanımlanır kanunda. Bir, işçinin kendi kastından veya alkole düşkünlük gibi, derli toplu olmayan yaşam gibi, kanunda yer alan tanımlar itibariyle, oluşan bir hastalık nedeniyle işçi eğer ardı ardına 3 iş günü veya bir ay içerisinde 5 iş günü işe devam edemezse patron sözleşmeyi feshetme hakkına kanuni olarak sahiptir.

İkinci olarak eğer işçinin yakalandığı hastalık “tedavi edilemez” durumdaysa ve Sağlık Kurulu raporuyla bu durum saptanırsa -burada hastalığın tedavi edilemez olması çok önemli- yine patronun fesih hakkı olduğunu görüyoruz.

Üçüncü durum olarak da bütün bunların dışında işçi bir şekilde hasta oldu, mesela Koronavirüs tanısı konuldu. Bu durumdaysa işçinin işe devamsızlık süreci fesih bildirim sürelerini eğer 6 hafta aşarsa patronun bu durumda işçinin sözleşmesini feshetme hakkı bulunuyor. 6 aydan az kıdemi bulunan işçiler için fesih bildirim süresi 2 hafta. Dolayısıyla 6 hafta da kanun bu sürenin aşılmasını öngörmüş, eğer 8 hafta boyunca siz işe gidemezseniz ve bu durum devam ediyor olursa, işverenin ancak bu durumda fesih hakkı olacak. Salgının yayıldığı süreci dikkate aldığımızda bugün Koronavirüs nedeniyle bu yetkinin kanuni olarak işverenler tarafından kullanılamayacağını çok rahatlıkla söylememiz gerekiyor.

“Ücretsiz Değil Ücretli İzin!”

İkinci olarak önemli meselelerden bir tanesi: Haliyle piyasa durgunlaşmış durumda, işler azalmış durumda. İşverenler, işçileri çalıştırıp ücret ödemek yerine ücretsiz izne çıkartmak gibi baskılarda bulunuyorlar.

Biz burada başından itibaren şunu söyledik: Salgının tehdit ettiği ya da salgın nedeniyle iş durumunun azaldığı işyerlerinde çalışan bütün işçilere ücretsiz değil ücretli izin hakkı tanınmalıdır.

Bu, olağanüstü bir durum olabilir ya da patronlar ve hükümet bu önlem talebini çok aşırı bulabilirler. Doğaldır ama olağanüstü bir durumdan geçtiğimiz ölçüsünde doğaldır.

Başka bir kanundan daha bahsedelim burada: Olağanüstü Hal Kanunu. Bu kanunun 8. maddesi yürütmeye, yani bugünkü sistemde Cumhurbaşkanı’na olağanüstü durumlarda “gerekli görülürse” iş saatlerini artırma yetkisi veriyor. Kanunu yapan vatandaşlar şunu düşünmüşler: olağanüstü durumlarda hep daha fazla çalıştırmak zorunda kalacağız biz işçileri. Ama bunu öngörememişler. Böyle bir olağanüstü durum ki daha az çalışmayı gerektiriyor ve işçilerin işyerinde topluca bulunması riskli durumda. Bu kamu sağlığı açısından da çok somut, gözle görülebilir bir risk oluşturuyor.

Dolayısıyla biz bu kanundaki çalışma süresini artırma yetkisinden yola çıkarak, aslında durumun özel koşulları itibariyle çalışma süresini kısaltma yetkisinin de mevcut olduğunu söylemek zorundayız. Aksi takdirde bu mantığın, bu yaklaşımın, bu kanun hükmünün hiçbir anlamı kalmayacaktır.

Evet, olağanüstü bir talepte bulunuyoruz ama durumun kendisi olağanüstü. Dolayısıyla burada kamu sağlığı, halk sağlığı açısından milyonlarca işçinin, özellikle de 1 milyondan fazla kayıtlı, sigortalı işçinin bulunduğu bu sektördeki işçi arkadaşlarımıza risk oluşan veya işin durduğu her yerde ücretsiz değil ücretli izin hakkı tanınmalıdır. Gerekirse çalışma saatleri kısaltılmalıdır, gerekirse dönüşümlü çalışılmalıdır, haftalık çalışma günleri azaltılmalıdır. Bu ve benzeri yöntemlerle biz bu sorunun çok rahatlıkla çözülebileceğini düşünüyoruz.

TORES-İŞ’in Talepleri

Tekrar özetlemek gerekirse, salgına karşı işçi kitlelerin çok ciddi yaşamsal sıkıntıya gireceğini görüyoruz. Mesela ücretsiz izne çıkartılan bir işçi arkadaşımızı düşünelim. Bu insan kirasını nasıl ödeyecek? Bu insan geçimini nasıl sağlayacak? Bu insan borçlarını nasıl ödeyecek? Tabii ki bugüne kadar hiçbir bakan, hiçbir patron bunları düşünmedi.

Ama biz diyoruz ki ne bu sektörde ne herhangi bir sektörde, işçilerin yaşam koşullarını görmezden gelmek, salgını fırsata çevirerek işçileri ücretsiz izne çıkartma dayatmasında bulunmak, ücretleri düşürmeye çalışmak ya da işten çıkartmak kesinlikle kabul edebileceğimiz bir durum değil.

Tekrar özetleyelim arkadaşlar. Bu tabloda acil önlemler alınması ihtiyacı var işçi sınıfı açısından da.

Birinci olarak, kesinlikle ve kesinlikle salgın nedeniyle tek bir işçinin bile işten atılmaması gerektiğini ve kamu kurumlarının bu noktada gerekli denetimleri yapması gerektiğini düşünüyoruz.

İkincisi, salgın riskinin olduğu, salgının görüldüğü ya da işin azaldığı bütün işyerlerinde ücretsiz değil ücretli izin hakkının sağlanması gerekmektedir.

Üçüncüsü, salgın bahanesiyle, salgın fırsata çevrilerek ücretlerin aşağı çekilmesi yönündeki her türlü girişim engellenmek zorundadır.

Dördüncüsü, çalışmaya devam eden işyerlerimiz var. Oteller ya da bazı kafeler çalışmaya devam ediyor. Fakat çalışmaya devam edilen bu yerlerde alınan önlemler ne yazık ki çoğunlukla müşteri sağlığı odaklı. Eyvallah, müşteri sağlığı önemli ama orada çalışan arkadaşlarımızın sağlığı da önemli. Dolayısıyla çalışmaya devam eden işyerlerinde alınması gereken önlemleri de işçi arkadaşlarımız adına talep ettiğimizi ve takip edeceğimizi belirtelim.

Tekrar vurgulayalım, bu önlemler aşırı görünebilir, olağanüstü görünebilir. Tabii ki patronlara ve hükümete. Fakat mesele bu kadar olağanüstüyse işçi sınıfının da bu talepleri iler sürmeye hakkı var.

“Sağlığımız İçin Mücadele Etmek Zorundayız!”

Biz bu talepleri için mücadele etmek zorunda olduğumuzdan eminiz ve tekrar bütün işçi arkadaşlarımıza hatırlatıyoruz. Bakın arkadaşlar, salgın başladı. Hemen ertesi günü alışveriş merkezi müdürleri, sahipleri toplantı yapıp AVM’lerin işlemeye devam etmesi için kendi oyunlarını kurdular, kendi önlemlerini ortaya koydular.

Fakat işçiler dağınık oldukları için, tek bir işyerindeki işçiler bile bir araya gelip taleplerini ortaya koyamadıkları için biz kaybediyoruz. Dolayısıyla bu talepleri kazanmanın, işçi sınıfının sağlığını, halk sağlığını korumanın tek mümkün yolu örgütlü mücadele arkadaşlar. Bunu asla unutmamak zorundayız. Olağanüstü dönemler, olağanüstü fırsatların da önünü açabilir.

Dolayısıyla bu noktada bütün işçi arkadaşlarımızı sendikalı olmaya ve birlikte mücadele etmeye davet ediyoruz.

Yorumlar Kapalı

Yorumlar Kapalı