Sosyalizm Kazanacak!
/ Devrimci Perspektif / Molotov Ne Anlatıyor? – V.U. Arslan

Molotov Ne Anlatıyor? – V.U. Arslan

“-Tasfiyeler neden kadınları ve çocukları da kapsadı?

– Ne demek, neden? Bir ölçüde izole edilmeleri gerekiyordu. Her türlü şikayette bulunabilirlerdi.” (s.446)

Ekim Devrimi’nin 100.yıldönümünde insanlık tarihinin bu zirvesine dair çokça şey söylendi, yazıldı. Ne var ki bu zirveden aşağı düşüşün derinlikli bir açıklamasını yapmadan Ekim Devrimi’ne övgüler dizmenin bir kıymeti olmayacaktır. Marksist Bakış’ın önceki sayılarında Stalinist bürokratik karşı devrimin dinamiklerine dair çokça şey yazıldı. Bu sefer daha farklı bir yol izleyerek hala Stalin’i savunanların referans kitaplarının başında gelen “Molotov Anlatıyor – Stalin’in Sağ Kolu ile Yapılan 140 Görüşme”yi* inceleyeceğiz. Yani savunanlar nasıl savunmuş bunu göreceğiz. Böylelikle bir yandan tarihsel olguları yerli yerine oturtma şansımız olacak, diğer yandan Stalinizmin bu en tepe isminin olaylara yaklaşım tarzını inceleme şansımız olacak.

Molotov’un Serüveni

Eski Bolşeviklerden biri olan Molotov’un kaderi 1920’lerden itibaren Stalin’e bağlanmıştır. Devrim hızla geri çekilmekte, bürokratikleşme işçi devletini teslim almaktadır. Molotov, Stalin ile beraber yükselecek, bütün kirli işlere imzasını atacak, dışişleri bakanlığı başta olmak üzere birçok kritik görevde bulunup devletin iki numarası haline geldikten sonra Stalin’in gözünden düşüp iktidar tepelerinden uzaklaştırılacaktır.

Stalin’in ölümünden sonra ise yakın geçmişin bu etkili ismi, yine Nomenklatura’nın tepe kadrosunun içindedir. Sorun, Stalin’den sonra bürokratik aygıtın başında kimin borusunun öteceği sorunudur? İlk etapta Molotov, Malenkov ve Beria birlikte Troika (üçlü) oluşturup iktidar odağı gibi davransa da kimse kimseye güvenmemektedir. Ayağı kaydırılan kişi, diğer ikisi tarafından aldatılan Lavrenti Beria olur. Yönetimde Stalin’e en yakın olan, eşi benzeri görülmemiş temizlik harekatlarını yürüten siyasi polis ve NKVD’nin başı, korkunç psikopat Beria, herkes için bir nefret objesidir. Beria Molotov’a yakın durmaya çalışsa da Molotov, Beria’nın tasfiye edilmesini organize edenler arasındadır. Beria tam da Politbüro toplantısı sırasında 2.Dünya Savaşı’nda SSCB ordularını yöneten Juvkov ve emrindeki üst düzey subaylar tarafından tutuklanır. Beria’nın yüz binlerce kişiyi ölüme gönderirken kullandığı aynı korkunç suçlamalar bu sefer kendisine dönmüştür: Vatana ihanet, Naziler’e destek olmak, karşı devrimci faaliyet ve terörizm. Tıpkı kendisinden önceki NKVD başı cellat Yezhov gibi Beria da son ana kadar yalvarır… İnfazı General Pavel Batitsky gerçekleştirir.

Molotov, Beria’yı ölüme gönderen ekipte yer alarak aslında rakibi Kruşçev’in önünü açmıştır. SBKP’nin yeni birinci sekreteri ordudaki desteği de arkasına alarak SSCB’nin yeni lideri olurken Molotov’un yıldızı bu sefer bir daha parlamayacak şekilde sönecektir. 1956’daki 20.Parti Kongresi’nde Kruşçev beklenmedik şekilde Stalin’i hedef alır. Kruşçev, Stalin’in son nefesine kadar sürdürdüğü ve sadece SSCB’yi değil tüm Doğu Bloku’nu kasıp kavuran devlet terörünü açıkça hedef alan bir konuşma yapar. Bürokratik aygıtın devlet baskısını mantıklı bir seviyeye düşürmesi gerekmektedir. Devletin en tepesindekilerin bile ertesi günü görüp göremeyeceklerinin belli olmadığı bir durum, bizzat bürokratik aygıtın kendisi için zararlıdır. Kruşçev ile bu duruma bir düzeltme gelirken mesele Stalin’in şahsına özellikle sıkıştırılır. Kruşçev ile SSCB’de temelde değişen hiçbir şey olmaz. İşçi sınıfı tüm siyasi haklardan mahrumdur, işine gidecek, söyleneni yapacak ve sorgulamayacaktır… Üretim ilişkilerinde değişen hiçbir şey olmayacaktır. Sadece devlet baskısı bir miktar gevşemiştir.

Kruşçev tarihe de-stalinizasyon olarak geçen bu süreçte aslında yapıyı korumuş, kendisi ile beraber birçok kilit ismi korkunç sorumluluklardan kurtarmıştır. Gelgelelim Kruşçev’in tasfiye edilecekleri listesinde kıdemli doğal rakipleri vardır ve bunlarında başında da Molotov gelmektedir. Molotov, Büyük Temizlik gibi korkunç suçlardaki sorumluluğu dolayısıyla hedef tahtasına konur. Tasfiye sırası bu sefer Molotov’dadır. Önce Dış İşleri Bakanlığı’ndan ardından da Politbüro’dan atılır. 1961’de ise parti düşmanlığı suçlamasıyla SBKP’den atılır. Kendisi de yakın geçmişte aynı suçlamayla nice insanları ölüme göndermiştir. Gelgelelim, Molotov öldürülmez. Tasfiye hareketleri eskisi gibi kanlı geçmemektedir. Partiye yeniden kabul edilmesi için birçok dilekçe verir, ama tekrar kabulu ölmesinden 2 yıl önce, ancak 1984’te olur.

Kitaba Dair

Felix Çuyev, 1973’ten 1986’ya kadar Molotov ile yaptığı görüşmeleri “Molotov Anlatıyor – Stalin’in Sağ Kolu ile Yapılan 140 Görüşme” adlı kitabında toplar. Molotov, Kruşçev’den nefret etmekte, Stalin döneminde yapılanları (bazı hataları! kabul ederek) savunmaktadır. Gelgelelim, Molotov Stalin’i ve kendisini savunurken öyle şeyler söyler ki kendi savunmasını çökertir durur. Sözlerin bizzat Molotov’a ait olması da ayrıca çarpıcıdır. Bunlardan bazı örnekleri yazı boyunca sergilemeye çalışacağız.

Kitabın söylemeden edemeyeceğimiz göze çarpan ilk özelliği aleni sığlığıdır. Molotov, 600 sayfa boyunca neredeyse hiçbir kayda değer düşünsel derinlik göstermez. Teorik başlıklar altında söylenenler yüzeysellik, kaba formüller ve hatalardan oluşmakta. Tarihe yukarıdan bakışın bir örneği olarak kitapta işçi sınıfının devrimci mücadelesine, özne ve bir parametre olarak, çok çok az yer verilirken kitap baştan aşağı bürokrasinin tepesinde dönen ayak oyunlarının tek yanlı bir şekilde anlatılmasından oluşuyor. Tek yanlı derken bu kısma da açıklık getirmek gerekir. Anı yazıları ister istemez seçicidir, kişi kendisini kayırır, hasımlarına karşı daha acımasızdır. Molotov’un anlatımları ise yok ettikleri komünistler hakkında hiçbir belgeye dayanmayan, kendisiyle çelişen, gelişigüzel ve yalanlarla bezeli ifadelerle dolu. Mesela, Molotov Troçki için şu yalanı söyleyebiliyor: “Troçki, Batı ülkelerinin işçi sınıfı bizi desteklemediği, köylülerle de birlik kurulamadığı için kurtuluş yolunun burjuva cumhuriyeti olduğunu sanıyordu” (s.240) Tüm hayatı boyunca tam tersi için mücadele etmiş, daha hiç kimseler Rusya’da sosyalist devrimi savunmuyorken sürekli devrim teorisini geliştirerek proleter devrim fikrini ilk defa ortaya atmış Troçki hakkında böyle bir iddiada bulunmak, iddia sahibini sadece gayriciddi yalancı biri konumuna düşürür. Kitap, Molotov’un hasımlarına karşı kullandığı bu gibi iddiaları ile dolu.

Sosyalist bir devletin kapitalist ülkelerle uzun süre yan yana varlığını sürdürmesi düşünülemez. Ya biri ya öteki. Oysa Troçki buna inanmıyordu.” (s.517) Sanki sürekli devrimi Stalin ve Molotov savundu da tek ülkede sosyalizmi savunan Troçki idi. Roller epey değişmiş! Derken Molotov bir çıkış daha yapıyor: “Stalin, komünizmin tek bir ülkede kurulabileceğini söylemişti. Bu Marksizm-Leninizmle elbette ters düşüyor. 17.Kongre’de. Ben o zaman da buna karşıydım ama sesimi çıkaramadım. Ne yapmalıydım? Hallaç pamuğu gibi atarlardı beni.” (s.456) Molotov bu sözlerle Stalinizmin ideolojik dayanak noktasını bir kalemde yanlışlıyor. Stalincileri üzecek bu gibi çıkışları okurken şaşırıyoruz, en azından Molotov’un tutarsızlığının uç boyutlarda olması gerçekten dikkat çekici. Molotov kendisiyle yapılan ve uzun yıllara yayılan röportajların bazı bölümlerinde gelişigüzel şekilde doğruları ifade eder, ama neticede Molotov bu meseleleri hiç kurcalamaz, geçiştirir; böylelikle Stalin’in ve bu arada kendisinin yaptıklarını körü körüne savunmaya devam eder. İşte Buharin hakkında Feliks Çuyev ile Molotov arasında geçen bir konuşma:

“-Buharin insan olarak nasıl biriydi?

-Kusursuz bir adam, yürekli birisi. Tartışmasız dürüst. Fikirlerinde kararlı.

-Fikirleri uğruna öldü…

-Evet, çünkü parti çizgisine ters düştü.

-Yani, saygıya layık birisi.

-Evet aynen öyle, insan olarak. Ama siyasi anlamda tehlikeli birisi. Aşırı uçlarda gezerdi. Bunun gerçekten kanıtlanmış olduğunu gösteremem, en azından benim için, ama söylendiğine göre (!!), SR’lerle birlikte Lenin’i öldürmek için komplo hazırlığına girişmiş. Amacı Lenin’i tutuklatmak. Oysa o dönemde kavga çok acımasızdı ve Lenin ölüme yollanırdı.

-Bu suçlama uydurma olabilir mi?

-Sanmıyorum.

-Ama olabilir de, inandırıcı olsun diye?

-Şunu bilin ki siyasal çalışmalarda başka bir rejim yanlısıysanız her şey mümkündür. Buharin Lenin’e karşı birden fazla kere cephe aldı. Ona ütüpyacı gözüyle bakıyordu. Hatta daha da beteri, hain olarak!”

Aslında bu diyalog Molotov’un ve kitabın bir özeti gibi. Molotov Buharin’e yapılan suçlamaların iğrenç iftiralar olduğunu bal gibi biliyor elbette. Ama bunları kabul etmek demek, bütün suçların sorumluluğunu kabul etmek demek ki Molotov bunu yapacak değil tabii ki. “Kusursuz, yürekli, iyi birisi, ama Lenin’i öldürmek için komplo hazırlığına girişmişti!!” Bu saçmalıklar, maskaralıktan ötesi değil, Molotov’un anlatımlarının temel mahiyeti de bu.

Büyük Temizlik

“Stalin biraz daha yaşamış olsaydı ben de hayatta kalamayabilirdim” (s.512 )Evet, Molotov bu sözleri sarf ettikten sonra infaz edilen komünistlere atılan iftiralar boşa düşmüyor mu? Elbette ki düşüyor, ama Molotov’a göre hemen herkes hain, Stalin ve kendisi ise kahraman. Peki o zaman neden Stalin biraz daha yaşasaydı Molotov için de ölüm emri verecekti? Molotov’un cevabı, Beria ya da Nomenklatura’nın diğer aparatlarının yaptığı ayak oyunları. Ha bir de Stalin’in çok fazla yük yüklenmesi yüzünden fazla biçimde kuşkuculuğa kapılması var! Molotov’a göre, öldürülenler içerisinde bazı masumlar olabilir, ama büyük çoğunluk suçludur. Hatta katledilen yüz binler içerisindeki masumlar konusunda oranlar da verir: “8 ya da 9’da 1 ya da 2 kişi!” (s.423). Bu da Molotov’un bile infaz edilenlerin dörtte birine kadarının masum olduğunu kabul etmesi anlamına gelir. Gerçekte olan politik bir soykırımdır ve uydurulan gerekçeler saçmalıktan başka bir şey değildir.

Partinin düzmece Moskova Mahkemeleri’nde yargılanan Ekim Devrimi’nin önderleri zaten faşizm işbirlikçisi, karşı devrimci ve parti düşmanıdır. Diğerlerinin de irili ufaklı suçları vardır ve en sert cezalara çarptırılmaları, koşulların gereği olarak, zaruridir. Molotov’un bu mantığı kendisi için de pekala işletilebilir? O da üst düzey bir partili olduğuna göre infaz edilmesi durumunda suçu en az faşizm işbirlikçiliği olacaktı! Molotov’un abuk sabuk suçlamalarla toplama kampına gönderilen karısı Polina Semyonovna’nın durumuna ne demeli? O da Stalin erken öldüğü için hayatta kalanlardandı. Oysa Molotov’un 4 tane sekreteri o kadar şanslı değildi ve infaz edildiler.

“ – Birinci sekreterimi tutukladılar, ikincisini de.

– Peki size suç atmadılar, hakkınızda rapor vermediler mi?

– Vermez olurlar mı? Ama bana söylemediler.

– Yoksa Stalin kabul etmedi mi? Nasıl kabul etmedi? Birinci yardımcımı tutuklamışlardı. Ukraynalı bir işçiydi o da. Çok bilgili biri değildi, ama ben ona namuslu bir adam olarak güvenirdim. Onu tutukladılar, anladığım kadarıyla çok da sıkıştırdılar, ama o hiçbir şey söylemek istemedi ve İçişleri Halk Komiserliği binasında asansör boşluğuna attı kendini. İşte benim kadrom…”

Molotov’un kendi birinci yardımcısının katledilmesinden sonra çıkardığı sonuç bu: “İşte benim kadrom.” Samimiyet sıfır! Molotov’un “sıkıştırmak” olarak yumuşattığı şey en ağır fiziksel ve psikolojik işkencelerdi. İşkenceler, Molotov’un Çekistler dediği NKVD elemanlarının en yaygın sorgu yöntemiydi. Kruşçev anılarında Beria’nın şunları söylemeyi çok sevdiğini ifade eder: “Dinleyin beni, bir geceliğine onu bana verin, ertesi sabah kendisine İngiltere kralı olduğunu itiraf ettireyim” (Kruşçev’in Anıları, Milliyet Yayınları, 1971, cilt-1, s.133) Moskova Mahkemeleri’nde sanıklar daha da olmadı aileleri üzerinden işkenceye maruz bırakıldılar ve uçuk kaçık itiraflar vermeye zorlandılar. Molotov gibileri, Büyük Temizlik’i savunurken insanlar hakkında delil diye sundukları tek şey, işkence altında alınan bu ifadelerdi. Ortada ne bir delil var, ne de başka bir şey. Ama uzun söyleşiler sırasında Molotov düzmece Moskova Mahkemeleri’nin gerçek niteliği hakkında konuşmadan duramıyor:

“Benim kanımca çok fazla sahtecilik ve abartma var. Rikov’un, Buharin’in, hatta Troçki’nin, Uzak Doğu’nun, Ukrayna’nın ve hatta Kaflasya’nın verilmesini (faşistlere) kabul ettiklerini düşünmüyorum, bu ihtimali tamamen dışarıda bırakıyorum” (s.431) dedikten sonra Molotov meseleyi şu şekilde yorumluyor: “ama bu konuda sözler söylenmiştir soruşturmayı yapanlar basite indirgemişlerdir”. İşte Molotov suçu soruşturmayı yönetenlere atıveriyor. Bu kadar basit!

Gelgelelim, aynı Molotov, Stalin biraz daha yaşamış olsaydı kendisinin hayatta kalamayacağını da teslim ediyor. Böylelikle, bir anlamda işin aslını elevermiş oluyor. Büyük Temizlik’in NKVD başları ve infazcı organizatörleri olan Yagoda ve Yezhov daha öncesinde öldürülmüştür. Hiç kimse, ama hiç kimse güvende değildir. Bir zamanların Stalin’den sonraki en büyük ismi de olsanız bu hiçbir anlam taşımaz. Molotov’un durumu budur. Bir nesil komünist ortadan kaldırılmaktadır, azılı Stalinciler, tetikçiler, Stalin’e tapıyor görünenler ve aktif siyasetten çoktan çekilmiş olanlar dahil, üstelik aileleri ile birlikte… Stalin dışında herkes, bürokraside görev almış, komünist partiye üye olmuş büyük kitlenin yanısıra geçmişte sol siyasete bulaşmış tüm isimler ve entelektüeller ile bilim insanları hedef tahtasındadır. İşte her biri kendi alanlarının (savaş uçakları, otomatik silah ve roket teknolojisi) efsaneleşen mucitleri olan isimlerin tutuklanmaları konusunda Molotov’un söyledikleri:

-Tupolev, Steçkin, Korolev gibi insanlar neden hapse yollandı?

– Hepsi hapis yattı. Çok gevezelikten. Üstelik ilişki ağları da vardı. Bizi desteklemiyorlardı.” “Tupolev de tehlikeli bir düşman olabilirdi. Bize düşmanlık besleyen aydınlarla önemli bağlantıları vardı”

Dünya çapında yürüyen silahlanma yarışının tam ortasında, en çok ihtiyaç duyulan, her biri alanında çığır açan askeri teknolojinin mucitleri bile hapse atılıp ölüm korkusuyla ecel terleri döküyorsa gerisini siz düşünün. Herkes diken üstündedir. Stalin’in kendisinin de (Molotov’un nazikçe ifade ettiği gibi s.339) nereden geleceği asla belli olmayan suikast ve darbe teşebbüsleri paranoyası içerisinde yaşamasını da bu tabloya eklemek gerek. Büyük Temizlik’teki 170 infaz listesini bizzat hazırlamış olan ve diğer listelerin hepsinde de imzası olan Molotov da ölümün soğuk nefesini ensesinde hissetmektedir.

İnfazlar inanılmaz boyutlardadır. 1934-39 arasında Stalin öderliğindeki bürokratik aygıt, Büyük Temizlik’te komünist parti içerisinde eşi benzeri görülmemiş bir politik soykırım örgütledi. Parti üyelerinin aileleri ve çocukları da öldürülenler arasındadır. Resmi rakamlar 1,548,366 tutukludan ve 681,692 infazdan bahsedecektir. Birçok tarihçi gerçek rakamların 1 milyonun üzerinde olduğu konusunda hemfikirdir. İşte Molotov’un ağzından meselenin korkunç boyutu: “Yezhov, bölge ve mahallelerde tutuklama kotası yapmakla suçlandı. Şu bölgede minumum 2 bin kişi yok edilecek, bu mahallede en az 50 kişi. Bu nedenle kurşuna dizildi. Açıkçası kontrol mekanizması işlemiyordu.” “Lenin zamanından beri Politbüro’da yer alan insanlardan bir tek Stalin kalmıştı, diğerlerinin hepsi muhalif oldular. Troçki, Zinovyev, Kamanev, Rikov, Tomski, Buharin… Tabii ki Stalin için zor bir durumdu.” Molotov’a inanacak olursak bütün bu isimler faşistten başka bir şey değildi ve ölümü de hak etmişlerdi. Bu durumda Ekim Devrimi’ni de faşistlerin yaptığına inanmamız gerekiyor!

Yahudi Düşmanlığı

Molotov, eşi Polina Semyonovna’nın tasfiyesini şu şekilde anlatır:

“Politbüro oturumunda Stalin, Çekistlerin Polina Semyonovna’yla ilgili hazırladıkları dosya hakkında bir açıklama yaptı, dizlerimde bir çözülme hissettim. Dosya gayet güzel kotarılmıştı, Çekistler çok iyi hazırlanmışlardı. Neyle suçlanıyordu? Bir Siyonist örgütle ve İsrail büyükelçisi Golda Meir ile ilişkide olmakla. Kırım’ı bağımsız bir Yahudi bölgesi yapmak istiyorlardı… Tiyatro oyuncusu Mihoels ile iyi ilişkileri vardı. Onu yabancı bir unsur olarak görüyorlardı”. (s.507)

Bir zamanlar Stalin’in en yakın adamı olan Molotov’un da üstü çizilmiştir. Yakın çalışma arkadaşlarının tasfiyesinin ardından sıra karısı Polina’ya da gelmişti. Polina Semyonovna da eski bir komünist partili idi ve bürokrasinin üst basamaklarında görev almıştı. Ama işte Kırım’da bir Yahudi devleti kurma komplosuna karışmak gibi bir zırva ile hayatı karardı. İşte Stalinist devlet aygıtı böyle çalışıyordu. Deli saçması suçlamalarla insanlar bozuk para gibi harcanıyordu.

Ben o sıralarda halen Dışişleri bakanıydım. Bir gün Merkez Komitesi’nde Stalin bana: ‘Boşanmalısın” dedi. Evde Polina ‘Parti için gerekliyse yapmak gerek o zaman’ dedi. 1948 yılının sonunda boşandık. Daha sonra Vişinski bana, karımın Stalin’e karşı suikast düzenlemekle suçlandığını söyledi.”(s.510) Kırım’da Yahudi devleti komplosundan Stalin’e suikaste… Bugün bile hala Stalin’in devrimcilere attığı iftiraları gerçeklermiş gibi savunanlar Molotov’un kitabını iyi okumalılar….

“Hapiste bir yıldan fazla kaldı ve 3 yılda sürgün. Politbüro toplantısında Beria, arkamdan geçerken bana, ‘Polina hayatta” diye fısıldıyordu. Lubyanka hapishanesindeydi ve ben hiçbir şey bilmiyordum” (s.508) Polina gibi çokları Stalin, beklenmedik şekilde öldüğü için sürgünden sağ çıkabildiler.

Molotov’un eşinin tutuklanması ve sürgüne gönderilmesi, Molotov dışında daha farklı bir konuyla da ilgilidir: Anti-semitizm. “(Stalin’in) Belki anti-semitist duyguları rol oynadı bu durumda. Onun bu duygularından yararlanmayı da ihmal etmediler.” (s.510)

Molotov’un da ifade ettiği Stalin’in Yahudilik karşıtı eğilimleri, 2.Dünya Savaşı sonrasında geniş çaplı bir baskı dalgasına dönüşecektir. Troçki’den “küçük Yahuda” diye bahsedilir, “kozmopolitliği” ikide bir hatırlatılır. “1939 yılında Litvinov görevden alındığında ve ben Dışişleri’ne geldiğimde Stalin bana dedi ki “Halk Komiserliğini Yahudiler’den temizle.” Kitap boyunca Molotov’un kendisinin kullandığı anti-semitik ifadeler de iğrenç bir şekilde sırıtır. Kamanev’i fizik olarak tam bir Rus’a benzetir, ama Yahudiliği gözlerinde yakalar. Troçki’nin hitabet yeteneğine hayrandır ama yine “çok dikkat edilirse” Yahudi aksanı hissedilir. Birçok defa vurguladığı Troçki’nin etkili hitabeti ise “özel” bir eğitimin ürünüdür…

İsrail devletini 1948’de ilk tanıyan devletin Stalin SSCB’si olması tesadüf değildir. SSCB içerisindeki yüz binlerce Yahudi zamanla İsrail’e göçer… Ülkeye katkı sunan en değerli edebiyatçılar, sanatçılar ve bilim insanları öldürülür. Sağcı komplo kafasının sıkça tekrarladığı dünya çapında işleyen Yahudi komplosu tezleri Stalinizm tarafından da benimsenmiştir. Bolşevik Partisi, Çarlık zamanında Yahudilere karşı örgütlenen pogromlara karşı elde silah Yahudi mahallelerini savunmaya giderdi. Lider kadro içerisinde çok sayıda Yahudi kökenli Marksist önder bulunurdu. Her şeyden öte K. Marx Yahudi kökenliydi, ama Stalin dibine kadar Yahudi karşıtı idi.

Büyük Rus Şovenizmi

Stalin’in Sovyetler Birliği’ni oluşturan halklar arasında en kayda değer olanlar dediği Rus halkı. Bu, büyük millet şovenizmi değil, ama basit bir tarihi gerçek.Milliyetler konusunda uzman birisi varsa o da Stalin’dir” (s.288) Molotov ile yapılan 600 sayfalık görüşme boyunca büyük Rus şovenizmi hemen her yere sinmiş durumda. Rusların 300 yıllık Moğol-Tatar boyunduruğundan kurtulmasını anlatıp Stalin’i milli bir kahraman yapmasından tutun da Lenin’in “tam bir Rus” olmasına varana kadar. Oysa Lenin büyük Rus şovenizminden ne kadar tiksinirdi!

Derken Molotov farkında mıdır bilinmez, acayip bir itirafta bulunur: “Lenin Stalin’in milliyetler konusu üzerine yazdıklarını göklere çıkarttı. Ama eleştiriyordu da. Stalin ve Cerjinsky’i kastederek, Rus olmayanların bazen Ruslardan daha Rus olduklarını söylerdi. Bu durum Stalin’de çok açık, fazlasıyla hem de, özellikle de son senelerde ortaya çıkmıştı” (s.296)

Molotov ile röportajı yapan ve kendisi de sıkı bir Stalinci olan Feliks Çuyev bir parantez açarak bize şu bilgiyi paylaşır: “Stalin’in kızı Svetlena Allileyeva kitabında erkek kardeşi Vassily’nin ona sır olarak saklaması koşuluyla babalarının gençliğinde Gürcü olduğunu söylediğini yazar.”

Molotov Stalin’in ofisini tarif ederken de dikkat çekici ayrıntıları paylaşır. Duvarda eski “kahraman” Çarlık Ordusu generallerinden Suvorov ve Kutuzov’un resimleri asılıdır. (s.313). Stalin’in ünlü Sovyet yönetmen Sergei Eisenstein’dan Korkunç İvan’ın filmini çekmesini istediği, fakat Eisenstein’ın İvan’ı biraz korkunç resmetmesi üzerine Stalin’in çok sinirlendiği meşhur bir hikayedir. İşin aslı Stalin eski Çarların geleneğinden gitmektedir. Daha kitabın başında Molotov durumu ortaya koyar:

“Dışişleri Bakanı olarak görevimin vatanımızın sınırlarını olabildiğince genişletmek olduğunu düşünüyordum.Stalin ile birlikte göründüğü kadarıyla hayli başarılı olduk.”(s.27 ) Sonra yazar yaşanmış bir öykü anlatır: “Stalin’in kır evine okul kitapları gibi küçük boyutta, SSCB’yi yeni sınırları ile gösteren bir harita gelmiş ve Stalin bunu duvarına asarak: ‘Bakalım durum ne gösteriyor? Kuzeyde her şey iyi gidiyor, doğru. Leningrad sınırlarını genişlettik çünkü Finlandiya bize karşı son derece suçluydu. Baltıklar – daima Rus toprağıydı- yine bizimdir. Belarusya birleşti. Ukraynalılar ve Moldovyalılar gibi. Demek ki Batı’da her şey normal.’ Doğu sınırlarına geçer: ‘ Burada ne durumdayız? Kuril Adaları artık bizim. Sahalin de, bakın ne kadar güzel! Aynı şekilde Port Arthur ve Dalny de bizim.’ Stalin’in pipo tuttuğu eli Çin’in üstünde dolaşır:’Doğu Çin demiryolu hattı bizim ve Çin’de, Moğolistan’da her şey yolunda…Ama işte burada sınırlarımız hoşuma gitmiyor’ der. Güney Kafkasya’yı göstererek.”

Stalin Türkiye’den Toprak ve Boğazlar’da Kontrol İster

Molotov, Güney Kafkasya sınırlarını beğenmeyen Stalin’in Batum’a komşu olan bölgeyi ve Ağrı’yı istediğini anlatır. Ayrıca Boğazların denetimi için de hak iddia edilir. (s.117-118). “Türk toprakları üstünde hak talebimiz vardı. Konuyu Gürcü bilim adamları ortaya attılar.” Stalinci politika daima gülünç bir şekilde “bilim adamlarına” referans verir. Molotov Gürcü bilim adamlarına rağmen (!) itiraz eder, ama Stalin “bastırır.” Molotov bu konuda Stalin’i hatalı bulur: “Aslında bu bizim yönümüzden bir hataydı. Türkiye sosyalist bir ülke olsaydı eğer, bundan belki o zaman söz edebilirdi” (s.117) Molotov, Çarlık Rusyasından kalma emperyal hak iddialarını sosyalist bir ülkeye dayatabileceklerini ima eder bu sözlerle. Gerçekten de bu rejimler Rusya’nın vasal devletlerinden öte bir durumda değildir. Kitapta çok içki içtiği rivayet edilen Çekoslavakya Cumhurbaşkanı Gottwald’a Stalin’in şöyle seslendiği anlatılır: “Sizin ülkenizde sen tek dürüst adamsın, ama işte sen de ayyaşsın!” (s.141) İşte güya sosyalist bir devletin cumhurbaşkanına ve halkına bu şekilde hitap eder, edilir. Stalinizm sosyalizmle değil, milliyetçilikle alakalı bir olgudur.

Yordam Yayınevi, kitabın önsözünde Stalin’in Türkiye’den toprak ve boğazlarda kontrol istemesine dair bir açıklama getirir. Çünkü Yalçın Küçük Molotov’un böyle bir şey demediğini iddia eder. Yayınevi de cevap olarak kitabı orijinal dili olan Rusça’dan bir kaç usta çevirmene kontrol ettirerek çevirdiklerini açıklar. Yani Yordam Yayınevi Yalçın Küçük’ü boşa düşürür. Stalin’in Türkiye’den toprak talep etmesi, Y.Küçük gibi milliyetçi damarı oldukça güçlü, koyu bir Stalinci için büyük çelişkiler yaratan kabul edilmesi zor bir gerçektir.

Zihniyet

Molotov, Stalin’in Lenin’in eşi Krupskaya hakkındaki sözlerini şu şekilde aktarır:

“Neden ona karşı iyi davranacakmışım. Lenin’le yatmış olmak Lenin beratını almak için yeterli değil” Stalin bana yaklaşık olarak şöyle dedi:’ Lenin ile aynı tuvaleti kullanıyor diye onu takdir edip Lenin’in yaptığı gibi saygı duruşunda mı bulunmam lazım” “Bütün bunlar kaba sözler. Stalin Krupskaya’ya Marksist olmak için bir Marksistle aynı yere etmenin yeterli olmadığını söyledi” (s.230)

Bayağılıkta zirve yapan bu sözler, Stalin’in tıynetini ortaya koyduğu gibi Stalin’in, Lenin’in son döneminde ne kadar güçlendiğini ve aynı zamanda Lenin ile karşı karşıya gelmekten ötürü ne kadar hassas bir durumda olduğunu ortaya koyuyor. Ne var ki Lenin’in ömrü bu kavgayı sonuna kadar götürmeye yetmeyecektir. Lenin’in eşi ve aynı zamanda Bolşevizmin kurucusu ve yaşayan tarihi olan Nadejda Krupskaya hakkında Molotov ve Stalin’in ifade ettikleri gerçekten iğrenç. Stalin Molotov’un da ifade ettiği gibi Krupskaya’ya karşı amansız şekilde öfkelidir, çünkü Krupskaya Lenin’in Stalin’e karşı olan mücadelesini kamuoyuna taşımaya çalışmakta ve ölümünden sonra da Stalin’e cephe açmaktadır. Krupskaya Lenin’in son kavgasının Stalin’e karşı verildiğini gayet iyi bilmektedir. Stalin, daha henüz Lenin sağ iken Krupskaya’ya hakaretler edebilecek duruma ulaşmıştır. Lenin de buna karşın Stalin’e yazdığı mektupta kendisiyle bütün insani bağları kopardığını yazmıştır. Ama Molotov kitap boyunca Lenin’in en sevdiği yoldaşının Stalin olduğunu ilan edip durmaktadır. Oysa Lenin’in vasiyetinde Stalin’in görevden alınmasını istemiştir. Bu mektupsa kamuoyundan gizlenecektir.

Molotov kitap boyunca Stalin’i haklı göstermeye çalışsa da şu gibi açıklamaları yapmaktan kendini alamaz: “Stalin’in itibarı ve yetkisi yavaş yavaş Lenin’in öngöremeyeceği ve hatta istemeyeceği kadar genişledi. Tabi ki herşeyi önceden tahmin edebilmek mümkün değildi.” (s.197)

Molotov, Stalin’in eşi Alliluyeva’nın ölümüne de tanıktır: “Aklımda kalanlar ne mi?Stalin onun intihar ederken kullandığı silahı aldı ve dedi ki ‘Tabancadan çok oyuncağa benziyor; yılda bir kereden fazla işe yaradığı olmadı’ Kötü bir eş oldum dedi Stalin ‘onu sinemaya götürecek kadar zamanım yoktu” (s.270) Alliluyeva’nın intiharı, kişisel buhran olmanın yanısıra aynı zamanda siyasal bir tepkidir. Alliluyeva, daha çok gençken yetenekleri ile öne çıkmış, Lenin’in sekreterlerinden birisi olmuştu. Kendisinden 23 yaş büyük Stalin ile evliliği ise giderek kabusa dönüşecekti. Bağlı olduğu komünist ilkelerin yerle bir olduğunu gören, işçilerin, köylülerin, yoldaşlarının düştükleri duruma üzülen, hayal kırıklığına kapılmış, ihanete uğramış hisseden Alliluyeva gidişata daha fazla dayanamaz. Kendisine son zamanlarında destek olmaya çalışan erkek kardeşi Pavel de altı yıl sonra Büyük Temizlik’te katledilir. Molotov, Alliluyeva’nın intiharını kadınsı kaprisleri ve kıskançlıkları üzerinden resmederek bir kez daha alçalışta sınır tanımaz.

Stalinist zihniyetin ne menem bir şey olduğunu göstermek için Molotov bir dolu örnek veriyor. En ilgi çekicilerden birisi de şöyle: “Almanya’ya büyükelçi olarak Dekanozov tayin edildi. Bu göreve Stalin tarafından aday gösterilmişti. Söylendiğine göre Ermeniydi, ama kendisini Gürcü olarak tanıtıyordu. Stalin onu ikna etmeye çalışıyordu: ‘Gürcü değilsiniz diye’” (s.45) Gerçekten muntazam bir seviye!

Stalin’in kurmuş olduğu ekipten sağ kalanları Molotov şu şekilde tarifler:

“Kruşçev, kesinlikle komünist partiye yamanmış gerici bir kişilik. Tabi ki komünizme inanmıyordu. Bulganin hiçbir işe yaramaz, rüzgarın götürdüğü yöne gider. Beria bence yabancı birisi. Partiye kötü niyetlerle girdi. Malenkov yetenekli bir aparatçik… Stalin’in arada Beria’yı hor gördüğünü belli ettiği olurdu. Onu bertaraf etmek istiyordu. Ama kime gerçekten güven duyduğunu da söylemek zordu. Bence hiçkimseye güvenmiyordu. Gençler arasında da kimse yoktu. Leningrad’dakilere gelirsek de onların hepsini yok etmişti… Tercihini Kruşçev’den yana yaptı. İşte orada da ayağını halıya taktı.”

Savaş

Diğer Stalinciler gibi Molotov da Stalin’i savunmak için dönüp dolaşıp 2.Dünya Savaşı’ndaki “büyük vatan savunması”nı önümüze koyuyor. Meseleyi biraz irdeleyelim: Gerçekten de Naziler Stalin sayesinde mi yenilgiye uğratıldı? Bu süreci doğru okumak için meseleyi Marksist bakış açısının sınıf mücadelesinin tarihi ve uluslalararası perspektifinden okumak gerekir. Konumuz Hitler’i yenmekse meseleye ilk önce Hitler’in Almanya’da nasıl zafer kazandığını sorgulayarak başlamamız gerekir. Molotov de bir yerde bu soruyu soruyor ve bakın nasıl cevap veriyor: “Anlamıştık ki Hitler her şeye rağmen Alman halkını anlık denecek bir zaman sürecinde örgütlemişti. Büyük bir komünist partisi vardı ve bir anda görüldü ki kimse yok” (s.65) Molotov, her zamanki gibi meselelerin gerçek kavranışını engellemek ve okuyucu bayağı bir şekilde yanıltmak derdinde. Bir kere Hitler anlık derecede bir zamanda yükselmedi. Hitler yıllar boyu yükselişini sürdürdü ve Nazizm Almanya’da iktidara göz göre göre uzandı. Molotov’un bahsettiği o büyük Alman Komünist Partisi (KPD) yüz binlerce üyesi ve milyonlarca sempatizanı ile bir anda yok oluvermedi. Moskova’dan Stalin-Molotov ekibinin gönderdiği emirlerdi KPD’yi felç eden. Neydi bu emirler? KPD’den Nazilere değil, sosyal faşist ilan ettikleri sosyal demokrasiye odaklanması isteniyordu, çünkü daha tehlikelilerdi! KPD, bu şekilde faşizme karşı pasifist ve yenilgici bir tutum almaya sürüklendi. Dünyanın en örgütlü işçi sınıfı bu sayede moralman çökertildi, eli kolu bağlandı ve kıpırdayamaz hale getirildi. Tek bir kurşun atılmadan Hitler’e Almanya’yı teslim edenler Stalin ve Molotov’dan başkası değildi. Stalin’in Nazilere çalışmakla itham ettiği Troçki ise yaklaşan büyük felaket karşısında Alman işçi sınıfını bir an evvel faşizme karşı harekete geçmeye çağırıyor, Stalinistlerin önemsiz göstermeye çalıştıkları Hitler’in zaferini önlemeye çalışıyordu. Molotov bunları anlatacak ve suçlarını kabul edecek değil tabi ki.

Molotov’un dışişleri başkanlığına damgasını vuran en önemli olay Molotov-Ribbentrop Paktı’dır. Ribbentrop zamanın Nazi genelkurmay başkanı. Bu paktla SSCB, Nazi Almanyası ile Doğu Avrupa’yı paylaşmış ve 2 yıl boyunca iyi ilişkiler sürdürmüştür. Derken Hitler tam da sert kışları olan devasa Rusya’nın işgali için en uygun zamanda 1941’in Haziranında SSCB’ye saldırır. Naziler, büyük bir hızla zaferler kazanır. Kızıl Ordu’nun hazırlıksız yakalandığı ortadadır. Naziler ancak korkunç bir insani bedel ve Hitler’in yaptığı bazı kritik hatalar sonucu durdurulabilecektir. Savaşın ilk evresindeki büyük kayıplar konusunda Molotov ortada bir sorun yokmuş gibi anlatadursun Feliks Çuyev, açık olan gerçeği Molotov’un önüne koyar ve sorar

“-Yani biz gücümüzü harekete geçirmeyi başarana kadar darbeyi yedik.

Doğru bu mümkün. Harekete geçmeyi başaramadık denemez ancak bütün olanaklarımızı kullanmayı bilemedik.” (s.57)

Diğer taraftan asıl büyük kırılma, Büyük Temizlik’te Kızıl Ordu’nun neredeyse tüm liderlerinin tasfiye edilmesidir. 1937’de Anti-Sovyet Troçkist Askeri Örgüt duruşması başlar. İç savaş kahramanı efsanevi Mikhael Tuhaçevski baş sanıktır. Buna göre hemen hepsi iç savaş kahramanları olan tüm Kızıl Ordu liderleri Nazilerle işbirliği yapmakta ve sovyet karşıtı komplolar hazırlamaktadır! Neticede Kızıl Ordu’daki generallerin %90’ı, albayların %80’i ve 30 bin subay katledilir. Tam da 2.Dünya Savaşı başlamadan iki yıl önce Kızıl Ordu’nun kolu kanadı kırılır. Katledilenlerin aileleri de kendilerini bekleyen korkunç sondan kaçamazlar. Tuhaçevski’nin karısı ve iki erkek kardeşi infaz edilir, üç kız kardeşi Gulag takım adalarına sürülürken, 12 yaşındaki kızı tutuklanır ve Kruşçev zamanına kadar hapiste kalır. Benzer öyküler her yerdedir. Molotov’un kitapta fırsat buldukça kendisine büyük saygı duyulan Tuhaçevski’ye saldırdığını görüyoruz. Ama işte Molotov Nazilerle iyi geçindikleri zamanda onları şöyle pohpohluyordu.

Avrupalı büyük güçlerden söz ediyorsak, o halde bugün Almanya savaşın en kısa zamanda sona ermesi ve barış için çabalayan bir devlet durumundadır, fakat İngiltere ve Fransa, daha dün saldırıya karşı çıkan bu devletler, savaşın devamından yana ve barışın sağlanmasına karşıdırlar. … Bütün öteki ideolojik sistemler gibi Hitlerizmin ideolojisi de onaylanabilir ya da reddedilebilir, bu, siyasal görüşlere göre değişir. Ama herkes şunu kavrayacaktır ki, bir ideoloji zorla yok edilemez, savaş yoluyla ortadan kaldırılamaz. Bu yüzden, ‘Hitlerizmi ortadan kaldırmak’ için yapılan savaş gibi, ‘demokrasi’ için mücadelelerin sahte bayraklarıyla örtülen bir savaş gibi savaşları sürdürmek, sırf anlamsız değil aynı zamanda canicedir de.” (Molotov’dan aktaran III Enternasyonal 1919-1943 Belgeler, çev. Ümit Kıvanç, Belge Yayınları, 1979, s. 257-262)

Sonuç

“Molotov Anlatıyor” Stalin’i aklamaya çalışan bir çalışma olsa da aslında anti-Stalinist fikirleri güçlendirmeye hizmet edebilir. Tarihin ironisi Türkiye’deki Stalinciler, bu kitabı bir savunma olarak öneriyorlar. Onlardan birisi de yayınevinin önsözde teşekkür ettiği akademisyen Candan Badem. İnsan bu bayların okuduklarını idrak edip edemediklerinden şüpheye düşebilir. Ne var ki katı Stalinci tedrisattan geçen Türkiye solunun birçok öğesi için Stalinizm eleştirisi, dinlerine edilmiş bir küfür gibi ve en büyük günah saydıkları Troçkizme dalalet. Bu kişilerin şuurları öylesine kapalı ki ne desen boş. Bu dogmatik anlayış elbette mücadele alanına da yansıyor. Nitekim en çarpıcı tarihsel gerçekleri bile olduğu gibi ele alamayan bir solun Marksizm adına hareket etmesi çok büyük bir çelişki ve böyle bir solun başarılı olamayacağı da ortada. Bu yüzden mücadeleci yeni kuşakları devrimci Marksist fikirlere kazanmak zorundayız.

*Feliks Çuyev , Molotov Anlatıyor  Stalin’in Sağkolu İle Yapılan 140 Görüşme, Yordam Kitap, 2007, İstanbul

Yorumlar Kapalı

Yorumlar Kapalı