Sosyalizm Kazanacak!
/ Devrimci Perspektif / İç Savaş Çıkar mı?- V.U. Arslan

İç Savaş Çıkar mı?- V.U. Arslan

on 25 Mart 2017 - 09:29 Kategori: Devrimci Perspektif, Gündem, V. U. Arslan

Çoklarına göre iç savaşın eşiğindeyiz. Her türden yerli-yabancı gazeteci, yorumcu, analist ve ABD’nin eski Ankara  büyük elçisi Edelman gibi yabana atılmayacak isimler, Türkiye’nin iç savaşa sürüklendiğini söyleyip duruyor.  

İç savaş mevzusu yaklaşan referandumda dara düşen AKP için de malzeme konusu oldu. “Referandumda evet çıkmazsa iç savaş çıkar” tehdidiyle kararsız sağ seçmeni tek adam rejimi ile iç savaş arasında tercih yapmaya zorlayan bir hinoğlu hinlik söz konusu olan. Her türlü ayak oyununu kullanmayı adet edinmiş AKP siyaset
yapıcıları,
“Suriye’ye benzeyeceğimize diktatörlükse diktatörlük! Ne gelirse gelsin” mantığıyla insanları korkutup oy devşirmeye çalışıyor. AKP Manisa İl Başkan Yardımcısı Ozan Erdem, yalakalık yarışında kendimi göstereyim derken, bu tehdidi usturubuna uygun bir şekilde değil de “höng” diye açık edince baltayı taşa vurmuş oldu. Bu acemi politikacının başına gelenler de gösteriyor ki AKP açısından hayır çıkarsa iç savaş başlar” tehdidi alttan alta verilmelidir, açıktan açığa tehdit etmek ters teper… AKP’nin halkı kaosla tehdit eden referandum stratejisi bir yana, iç savaş olasılıkları ciddi ciddi konuşuluyor. Bu yazıda bu olasılığı tartışmanın yanı sıra bu dönemde devrimcilerin neler yapması gerektiğini ortaya koymaya çalışalım.

TÜRKIYE’DE İÇ SAVAŞ BENZERİ DURUMLAR
Türkiye modern tarihinde şimdiye kadar iki kez iç savaşa benzer bir durum yaşadı. İlki 12 Eylül 1980  darbesine giden süreçte, ikincisi ise 1990’larda on binlere insanın canına mal olan PKK ile savaşta. 1970’lerin ikinci yarısındaki iç savaş benzeri durum, sınıf savaşının şiddetlenmesinin Türkiye’de kendine özgü aldığı bir biçimdi. Halka sağ-sol çatışması şeklinde ezberlettirilen faşist saldırılar ve buna karşı gösterilen karşı şiddette binlerce insan hayatını kaybetmişti. Ama bu tabloya bakarak bu sürece iç savaş demek, bir hayli abartılı bir tanımlama olur. Söz konusu olan iç savaş öncesi şartlardır. Şayet devrimci sınıf
hareketine liderlik edecek olan devrimci partiler o şartlar altında mevcut olsaydı, işçi sınıfı devrimci sıçramalar yapabilir, düzenin kolluk kuvvetleri bölünür ve böylelikle de devrim ya da iç savaş seçenekleri
gündeme gelebilirdi. Ama devrimci sınıf hareketi 1977’den itibaren tıkanmıştı. Neticede faşist terörün yıpratma taktikleri sonuç verdi ve sınıf mücadelesine balyoz gibi inecek 12 Eylül askeri darbesinin şartları
adım adım olgunlaştı.

1990’larda Kürt illerinde yoğunlaşan iç savaş benzeri durumun kaynağı, bu sefer, işçi sınıfı ile burjuvazinin savaşımı değil, ulusal dinamiklerdi Ulusal dinamik sönümlenmediği ve PKK varlığını koruduğu için iç savaş
benzeri durumun bir diğer örneğini bu sefer 2015 sonu 2016 başındaki bazı Kürt şehirlerinin yıkılmasıyla sonuçlanan şehir savaşlarında gördük.

İÇ SAVAŞLARIN BİR DİĞER KAYNAĞI
İç savaşların daha az rastlanılan bir diğer dinamiği daha vardır: Hakim sınıflar arasındaki egemenlik kavgası. Büyük mülk sahibi sınıflar, aralarındaki hakimiyet kavgasında, ezilen sınıfları da kendi taraflarına çekmek için yarışırlar. Zira alt sınıfları kendi hegemonyası altında birleştirenler büyük avantaj kazanacaklardır. Mülk sahibi sınıflar ayrıca iç savaşta uluslararası güçlerin desteğini kazanmaya çalışırlar ve çeşitli emperyalist
odaklar için bu bulunmaz bir fırsat anlamına gelir. Egemen sınıf arasındaki çelişkilerin iç savaşın temel dinamiği olmasına verilebilecek en meşhur örnek, Amerikan İç Savaşı’dır. Bunun dışında Afrika’da ve Latin Amerika tarihinde bu şekilde tetiklenen iç savaşlara oldukça sık rastlayabiliriz.

Diğer taraftan iç savaş dinamiklerini mutlak bir şekilde birbirinden ayırmak imkansızdır. Tarih boyunca birçok iç savaşta ezilen sınıfların hakim sınıflara karşı mücadelesi, etnik-ulusal dinamikler, yabancı müdahaleler ve egemen sınıf içi çatışma dinamikleri, şu ya da bu oranda iç içe geçmiş, birbirini etkilemiş ve bir alaşım oluşturmuştur.

İç savaşların patlak vermesindeki kırılma anı, iç savaşı gündeme getiren keskin düşmanlıkların sahadaki somut aktörlerle buluşmasıdır. Yani birbirlerine karşı silaha sarılacak düşman taraflar sahada boy göstermeden
iç savaş söz konusu olmaz. Düşman taraflardan sadece birisi, iç savaş için hazırlıklı ve donanımlı ise bu, bir
savaştan çok bastırma ve ezme harekatına benzeyecektir. Örneğin İran’da Şah’ın devrilmesinden sonra komünist, sol ve liberal kesimlere yönelik çok kanlı geçen tasfye süreci, iç savaştan çok bastırma ve ezmeharekatı olmuştur.

TÜRKİYE’DE İÇ SAVAŞ SENARYOSU 
Peki günümüz Türkiye’sinde iç savaş çıkar mı? Tehlikeler nelerdir? Türkiye’de iç savaş, çoklarının sandığı gibi laik-sol-Alevi ya da Kürt kesimlerin şu ya da bu bileşim ve ittifaklarla AKP’ye karşı savaşması şeklinde
cereyan edemez. Cereyan edemez, çünkü laik, Alevi ya da sol güçlerin iç savaşa gidebilecek bir örgütlülüğü yoktur. Değil iç savaş, olağan mücadele yöntemleri temelinde hareket eden örgütlü odaklar bile zayıftır.
Bu durumda bahsi geçen örgütsüz yığınların savunma ya da saldırı için iç savaşı tetikleme ihtimali bulunmamaktadır. Alt ve orta sınıfları kapsayan bu geniş kitle kendilerine liderlik eden güçlü bir örgütlülük olmadan askeri dengeler anlamında bir hiçtir. Diğer taraftan Kürtlerin zaten halihazırda bir örgütlülükleri
ve belirli bir “savaş”ları var ama Türkiye’nin geneli bir yana, Kürt illerinde bile devletin askeri-polisiye varlığı yüzünden yakın ve orta vadede bu bölgede bile bir iç savaş beklemek için yeterli sebepler bulunmuyor. Geçtiğimiz yıl Sur, Cizre ve Nusaybin gibi şehirlerde yürüyen kent savaşlarında milis güçleri yetersiz hazırlıklar ve lokalde sıkışma gibi belirleyici zayıflıklar yüzünden askeri açıdan ciddi bir  başarısızlık yaşamıştır. Bu kesin yenilgiden sonra Kürt coğrafyasında bile askeri zemin hemen hemen kalmamıştır.
Bu şartlar altında Türkiye’de iç savaş olasılığı yok mudur? Hayır, vardır. Ama iç savaşın olası tek kaynağı, burjuva devlet aygıtında bölünmenin gerçekleşmesi ve hakim sınıfların burjuva devletin çatışan tarafları olarak ortaya çıkmasıdır. Bunun nasıl olabileceğini aslında 15 Temmuz’da gördük. Şayet 15 Temmuz’daki
darbeciler Ankara ve İstanbul’da 3-5 tankla değil de 100-150 tankla sokaklara inmiş olsalardı ya da 3-5 uçak değil 40-50 uçağı havalandırabilselerdi neler olabileceğini bir düşünmek gerekir. Şüphesiz teslim olmayı
kabul etmeyecekler ve şüphesiz isyancılar ciddi bir güç ortaya çıkarmış oldukları için TSK içerisinde daha geniş bir kesimin desteğini kazanacaklardı. Bu saatten sonra iç  savaşın saati işlemeye pekala başlayabilirdi.

Bugün için de şayet bir darbe olursa böyle bir senaryonun gerçekleşme ihtimali vardır. Şöyle ki darbeciler güçlü bir şekilde gelir ama ezici bir güçle iktidarı ele geçiremez. RTE, TSK’nın bir bölümünün, polisin ve MİT’in desteğini alarak direnişe geçer ve bu arada AKP’nin son dönemde oluşturmaya başladığı  paramiliter yapılar ve desteklediği Suriyeli cihatçılar duruma müdahil olur, diyanet aracılığıyla camiler devreye sokulur, AKP’li belediyeler ve valilikler imkanları ölçeğinde çatışmaya katılır… İşte o zaman bir iç savaş durumu oluşacaktır. Peki bu olasılık nedir? Evvela bugün kimse kalkıp “bir daha bu ülkede kimse darbe yapmaya kalkışamaz” diyemez. Ortadoğu’nun kurt gazetecisi Robert Fisk’in dediği gibi darbe sezonu açıldı bir kere.
Ayrıca RTE ve AKP’nin hukuku ve anayasayı salladığı da yok zaten, ittire kaktıra, dipçik zoruyla ben yaptım oldu mantığıyla hareket ediyorlar. Durum buyken ordu içerisindeki olası darbeciler hukuk içerisinde kalıp kalmamayı hiç dert etmeyeceklerdir. Yani daha düne kadar sıkça dillendirilen “bu çağda darbeler devri
kapandı” tekerlemesinin bugün hiçbir hükmü yok. İşte darbeciler 15 Temmuz’dan epey güçlü ama 27 Mayıs’tan zayıf gelirlerse bir müddet devam edecek bir yenişememe durumu pekala mümkün olabilir. Bu anlattıklarımız ne kadar güçlü bir ihtimaldir, burası ayrı bir konu; ama olası iç savaş senaryosu budur.

BUNLARA BEL BAĞLAYAMAYIZ
Darbe ve hakim sınıflar arasındaki iç savaş olasılıkları Türkiye’de emekçi sınıflar için hiç de arzu edilecek çözümler değil. Bu durumlarda ödememiz gereken fatura şimdiki duruma nazaran çok ama çok ağır olabilir.
AKP’den kurtulmak adına kestirme çözüm yolları beklemek yapılması gereken en son iştir. Emekçi sınıfların yapması gereken mücadeleye ve örgütlülüğe güvenmektir. Hangi ihtimal gerçekleşirse gerçekleşsin bizi üstte tutacak, geleceğe umutla bakmamızı sağlayacak olan devrimci azmimizin ön koşulu örgütlü mücadeledir. AKP’nin kurmaya çalıştığı baskı rejimi 16 Nisan referandumuyla keskin bir viraja girecek. Virajı alamazsa toplumsal muhalefete büyük güven gelecek. Ama sorunlar da hiç de çözülmüş olmayacak. Örgütlü mücadele
yegane çıkış yolu olmayı sürdürecek. Yok eğer referandumdan evet çıkarsa bu da dünyanın sonu anlamına gelmeyecek. Daha dişli bir mücadelenin verilmesi gerekecek. Bu durum fırsatları da içerisinde barındırıyor, mücadele eder ve kendimizi gösterebilirsek geniş halk kitleleri için alternatif haline gelip devrimci bir
odak olarak ülkenin geleceğinde söz hakkına sahip olacağız.

Yorumlar Kapalı

Yorumlar Kapalı