Sosyalizm Kazanacak!
/ Çağın Erdinç / AKP’nin Suriye’deki “U” Dönüşü Baş Döndürüyor!- Çağın Erdinç

AKP’nin Suriye’deki “U” Dönüşü Baş Döndürüyor!- Çağın Erdinç

on 3 Şubat 2017 - 15:34 Kategori: Çağın Erdinç, Devrimci Perspektif, Dünyadan

Tayyip’in dış politikada seçenekleri daraldı. Attığı maceracı adımlar sonucunda ipleri Rusya’ya teslim etmek zorunda kaldı. Dün “kâtil Esed, diktatör Esed” söylemleri havada uçuşurken Türkiye kendisini bir anda Rusya ve İran bloğunun içerisinde buldu. Her şeyi en iyi “ben bilirim” diyenlerin hali gülünç doğrusu. Evet, AKP’nin Suriye’deki “U” dönüşü gerçekten baş döndürüyor. Peki ama ne oldu da AKP Suriye konusunda tutum değiştirdi? Kısa soru ve yanıtlarla bu konuyu açmaya çalışacağız.

TÜRKİYE, RUSYA’YA NEDEN YAKLAŞTI?

Aslında Türkiye Rusya’ya “gönül rızasıyla” yaklaşmadı. Malum, önce Rus uçağı düşürüldü. Rusya Türkiye’yi hem ekonomik, hem siyasî, hem de askerî alanlarda köşeye sıkıştırdı. Türkiye’nin Suriye konusunda yeniden harekete geçmesinin tek yolu, Rusya ile arayı düzeltmekten geçiyordu. Elbette bunun bir bedeli de olacaktı. AKP bu bedeli ödedi. AKP dış politikası, Esad aleyhtarı tutumunu törpüleyecek, Halep’in üstüne soğuk su içecek ve hatta cihatçılara desteği kesmeye zorlanacaktı. Bu süreçte AKP bir anda Esad karşıtı söylemlerine son verdi; fakat sınır hala yol geçen hanı. Sınırlar da iyice tutulursa, Suriye ordusu zaten bu işi bitirir. İdlib giderek El Nusra’nın kontrol bölgesine dönüşürken Putin Erdoğan’ı kıskıvrak yakalamışken bakalım AKP cihatçıları altın tepside sunacak mı?

İlişkiler Rusya’nın istediği gibi gidiyordu. Halep düşüyor ancak AKP’den en ufak ses çıkmıyordu. Zira anlaşma böyleydi. Fırat Kalkanı, Rusların izin vermesi sonucu başlamıştı. Rusya’nın tutumunu değiştirmesi, Fırat Kalkanı’nın sona ermesi anlamına gelebilirdi. Bu yüzden ilişkilerde özenli açıklamalar yapılıyor, eğer yanlış anlaşılmaya sebep olacak söylemler olursa hemen düzeltiliyordu. Örneğin Tayyip, Fırat Kalkanı’nda asıl hedefin Esad olduğunu söylemiş çok kısa sürede çark ederek yanlış anlaşıldığını ifade etmişti. Kısacası her şey Rusya’nın istediği gibi gidiyordu.

19 Aralık’ta Rusya’nın işini kolaylaştıran bir başka gelişme daha oldu. Bu gelişme Rus uçağının düşürülmesinden sonra AKP’nin Rusya’ya sunduğu bir başka lütuftu. 19 Aralık’ta Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Karlov, suikast sonucu öldürüldü. İlk bakışta birçok kişi Putin’in Tayyip’e savaş açacağını düşündü. Ya da en azından aralarının çok kötüye gideceğini öngörenler oldu. Putin eski bir KGB ajanı. Tayyip’in öykündüğü bir “kurt siyasetçi.” Türkiye’nin iplerini daha fazla eline almak varken bu fırsatı tepip neden arayı açsın ki? Bir Rus diplomat, El Kaide’nin Suriye kolu Nusra militanı tarafından öldürülüyor, üstelik katilin Türk polisi olduğu ortaya çıkıyordu. Uluslararası kamuoyunda “işte AKP’nin Suriye politikasının sonucu” minvalinde yorumlar yapıldı. Rus uçağının düşürülmesinden sonra ikinci diyet kapıya dayanmıştı. Rus dışişleri konuyla ilgili derhal “Türkiye’yle aramızı bozmayacağız” şeklinde yumuşak açıklamalar yaptı. Aksi bir davranış, Türkiye’yi ABD’nin eksenine itebilirdi. Rusya yumuşak açıklamalar yaparak arayı bozmayacağını söylerken diğer taraftan kopartacağı tavizleri düşünüyordu. Ve hakikaten en büyük tavizi koparttılar. Moskova Mutabakatı dünyanın gündemine bomba gibi düştü. Karlov’un öldürülmesinden bir gün sonra Moskova Görüşmeleri’nin detayları basına sızmaya başladı. Sonraki günlerde mutabakat resmiyet kazandı. Buna göre Türkiye, Rusya ve İran, Suriye Arap Cumhuriyeti’nin egemenliğini, bağımsızlığını, birliğini ve toprak bütünlüğünü tamamen desteklemek konusunda anlaştı. Bu anlaşmanın ilgili maddesinde Türkiye açık bir şekilde “Bizim Esad’la artık sorunumuz yok” diyordu. Türkiye Rusya ve İran tam anlamıyla blok olmuştu. Rusya, uçağının düşürülmesinden ve büyükelçisinin öldürülmesinden çok iyi faydalandı. Kelimenin tam anlamıyla krizi fırsata çevirdi.

ABD, TÜRKİYE’NİN RUSYA VE İRAN’A YAKINLAŞMASINA NEDEN SESSİZ KALDI?

15 Temmuz darbe süreci önemli bir kırılma anı. Darbe başarılı olsaydı,Türkiye’deki cunta idaresi ABD’yle arayı büyük ölçüde düzeltecekti.

Darbe girişiminden sonra ABD’nin Fethullah Gülen’i iadesi konusunda isteksiz ve oyalayıcı adımlar atması, ABD ve Türkiye arasındaki ipleri iyice gerdi. Bütün bu süreç Obama’nın Tayyip’le telefonda konuşurken gösterdiği beyzbol sopayla birlikte başlamıştı. Medyaya servis edilen o sopalı foto, diplomatik sınırları zorlayacak cinsten bir “akıllı ol” mesajıydı.

Türkiye’nin dış politikada ABD ile arası açıldıkça yukarıda sözünü ettiğimiz nedenlerin de yardımıyla (Rus uçağı ve Karlov suikasti) Rusya Türkiye’ye kapılarını açtı. Ayrıca ABD’de iktidar değişiminin yaşanıyor olması, Rusya’nın elini iyice kolaylaştırdı. Rusya bu süreçte Halep savaşında aktif bir tutum aldı. Havadan Rusların ve İran’ın; karadan Hizbullah’ın ve İranlı generallerin stratejik yardımlarıyla Halep kısa sürede düştü. AKP iktidarı olan biteni sessizce izlerken Rusya’ya iyice yakınlaştı. ABD de benzer biçimde esip gürleyemedi. Bu süreçte Rusya-İranTürkiye yakınlaşması, Moskova Mutabakatı ile perçinlenirken ABD, 15 Temmuz sürecinin tazeliği ve Gülen’in iadesi konusunda Türkiye ile yaşanan gerginlikten dolayı süreci tersine çevirecek adımlar atamadı.

TRUMP’IN BAŞKAN OLMASI SÜRECİ TERSİNE ÇEVİRİR Mİ?

Kesin konuşmak hiç kolay değil tabi. Ama ağır basan ihtimaller de ortada. Trump, iş adamı kafasıyla düşünüyor. “Biz Suriye için bir sürü para harcadık. Peki ne elde ettik?” diye soruyor. Sözüne güvenilecek biri olsa, tahmin yürütmek zor olmaz. Fakat bir bakarsınız, Obama yönetiminden daha agresif bir Suriye politikası izlerken bulabiliriz onu. Neden mi? Çünkü Trump İran’dan nefret ediyor. İran Esad’ı kelimenin tam anlamıyla ölümüne destekliyor. Trump’ın İran düşmanlığı, Suriye politikasını belirlerse Obama yönetiminden daha agresif davranabilir.

İkinci nedene gelecek olursak… Trump İsrail’le arayı iyi tutacaktır. İsrail ise ne pahasına olursa olsun Esad’ın gitmesini istiyor. Belirli aralıklarla Şam’ı vuruyorlar. Cihatçılara yolladıkları mühimmatın ve yardımın haddi hesabı yok. ABD-İsrail yakınlığı Trump’ın politika değişikliğinin bir itilimi olabilir.

Ancak bir gerçek var ki Suriye savaşında sona yaklaşıldı. Trump, herşey için çok geç diye düşünebilir. Sahada fanatik İslamcıdan bol başka bir şey yok. Sözde ılımlı ÖSO ise iyice silindi. Esad’a karşı ABD oyunu kimle kurabilir? ABD ile arası olan YPG ile de bir yere kadar etkin olabilirsiniz. Örneğin bir Şam, ya da Halep’e müdahale edemezsiniz. Ahrar Uş Şam kendilerinin El Kaideci Nusra’dan farklı olduğunu ispatlamak için çırpınıyor ve şimdiden Trump’a kendilerine yardım etmesi için yalvarıyor.

Rusya, İran ve Esad’ın başlatacağı İdlib operasyonunun son derece kritik olduğunu söylemek lazım. Zira cihatçıların ellerinde bulundurduğu başka büyük bir şehir kalmadı. Güvendikleri AKP dağına çoktan kar yağmış durumda. Bir umut deyip Trump’ın kendilerine el vermesini bekliyorlar. Gerçekten de dengeleri dramatik şekilde değiştirecek bir müdahale olmadan cihatçıların ayakta kalması çok ama çok zorlaştı. Maliyet hesaplamasına düşkün Trump istese bile Suriye sahasında atı alan üsküdarı geçmiş durumda.

TÜRKİYE-RUSYA-İRAN YAKINLAŞMASININ BAB OPERASYONUNA ETKİSİ VAR MI?

Elbette var. Bab operasyonuna katılan cihatçı grupların tek motivasyonu Esad karşıtlığı ve para. Göz göre göre AKP, Rusya ve İran’a yakınlaşıyor, Esad konusunda sessiz kalıyor. Halep gibi büyük bir şehir düştü; AKP yine sessizliğini korudu. Cihatçı gruplar AKP’nin taşeronu olarak kullanıldıklarının farkında. Bu yüzden motivasyonları düşük. Paralı savaşçılardan bir farkları yok. Bab’da yaşanan fiyaskonun bir nedeni de bu. Bab’ı savunan IŞİD tüm olanaklarıyla elinden geleni yapıyor; Bab’ı almaya çalışan AKP destekli cihatçılar ise moralsiz ve disiplinsiz tavırlar sergiliyor. Bu yüzden Bab hâlâ alınamadı. TSK havadan karadan Al Bab’ı yerle bir etse de IŞİD karşısında şimdiye kadar ciddi anlamda rezil oldu bile.

TÜRKİYE-İRAN İLİŞKİLERİ TAMAMEN DÜZELDİ MI? İRAN VE TÜRKİYE’NIN YAKINLIĞI SURİYE KONUSUYLA MI SINIRLI?

Tamamen düzeldi demek mümkün değil, ancak büyük ölçüde düzeldi. İran gelinen noktadan çok memnun. Başta, sadece Suriye üzerinden bir yakınlaşma söz konusuydu, fakat iki ülke bu yakınlaşmayı başka alanlara da taşımak istiyor.

Örneğin 12 Ağustos günü Türkiye’ye gelen İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif, enerji ve doğalgaz alanında işbirliği projelerinin önümüzdeki süreçte başlayacağını imâ eden açıklamalar yaptı ve Türkiye’nin genel tutumundan övgüyle söz etti. TBMM’yi gezen ve “darbeyi engellediği için” Türkiye halkını tebrik eden Cevad Zarif, ABD’ye de bir mesaj göndermiş oldu. Ankara-Moskova yakınlaşmasından övgüyle söz eden Zarif, Türkiye ile İran arasındaki “tarihi bağlara” gönderme yaparak işbirliğini her alanda geliştirileceklerini söyledi. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da boş durmadı ve övgülere karşılık verdi. İran’ın 15 Temmuz darbe sürecindeki tutumundan övgüyle söz eden Çavuşoğlu, “Biz Suriye’de kalıcı bir çözüm için İran’ın yapıcı rolünün önemini başından beri vurguluyoruz” dedi. Bu açıklama cihatçılar için tam bir satılma! Zira İran başından beri Suriye’deki cihatçıları yok etmek adına hem kara gücüyle hem de Hizbullah kanadıyla Suriye’ye müdahil oldu. Önemli İranlı generaller yaralandı ve hatta yaşamını yitirdi. AKP’nin Suriye politikasındaki en önemli “U” dönüşünden biri, gözlerden kaçan işte bu açıklamadır.

Zarif’in sözünü ettiği enerji projesini de gözlerden kaçırmamak gerekir. Bu proje hayata geçerse sahada yeni denklemlerin sağlamlaşacağını göreceğiz. Çünkü enerji projeleri Ortadoğu’da temel belirleyen olarak her zaman öne çıkmıştır. Örneğin 2009’da Körfez ülkeleri Suriye’ye bir enerji hattı projesi önermişti. Bu enerji hattı Katar, Suudi Arabistan, Suriye ve Türkiye üzerinden Avrupa’ya uzanacaktı. Beşar Esad bu projeyi reddetti. Körfez ülkeleri, AKP ve AB ile birlikte ABD, Esad’ın söz konusu projeyi reddetmesinden dolayı o dönemde ciddi kayıp yaşadı. Bu nedenle, Suriye savaşı aynı zamanda bir enerji savaşıdır. Projenin Esad tarafından reddedilmesinden sonra İran, Esad’ın reddettiği projeye alternatif bir proje sundu. Bunun adı İslâmi Akım Projesi’ydi. 2010’da imzâlanan bu proje 10 milyar dolar civarında bir yatırım sonucu hayata geçecekti. İran-Irak ve Suriye bu projede kilit noktadaydı. Anlaşma resmi olarak Temmuz 2011’de, Suriye’deki savaş başladıktan yaklaşık 4 ay sonra duyuruldu. 2012’de İran’la memorandum imzalandı. Bu zamana kadar Suriye, Körfez Arap Ülkeleri İş Birliği Konseyi’nin petrodolar kulübüne kıyasla fazla petrol ve gazı olmadığı için önemsenen ülkeler arasında değildi. Çıkarları zedelenen Körfez Ülkeleri, AKP ve ABD bu enerji savaşında bir taraf olabilmek adına cihatçılara büyük destekler verdi. Suriye gibi bir “enerji koridorunu” saf dışı bırakıp İran’ı çevrelemek temel görevlerin başında geliyordu…

İşte bu bağlamda İran dışişleri Bakanı Cevad Zarif’in yazın sunduğu enerji projesi çok önemli. Bu proje hayata geçerse İran Türkiye’yi tam anlamıyla kazanmış olacak. Karşılıklı çıkarlar sağlanırken ekonomik ilişkiler sonucunda Türkiye Suriye üzerinde Rusya-İran perspektifine tam anlamıyla yanaşmış olacak. Hoş, İran ve Rusya Türkiye’nin mevcut yakınlığından da memnun, fakat bu işbirliğini ileriye taşımak için ellerinden geleni yapmaya devam edeceklerdir.

BUNDAN SONRA NE OLUR?

Türkiye ve Rusya yakınlaşması devam edecektir. Daha doğrusu AKP Türkiyesi, Putin Rusya’nın güdümüne girmiştir. Şimdilerde Al Bab’ta Rus uçakları TSK’ya yardım ediyor. Tıkanmış durumdaki Al Bab’ta bakarsınız Ruslar kurtarıcı bile olabilir. AKP de geç de olsa başarıya ulaştık havasına girebilir. Ama Putin’den alacağı çek bu kadardır. Aynı Putin YPG’den “En büyük müttefikimiz” diye söz etmemiş miydi? Putin, Ortadoğu’nun yükselen dinamiği Kürt hareketiyle arayı tamamen neden bozsun ki. Üstelik Kürtlerin tamamen ABD’nin çizgisine kaymasını istemez. Bu yüzden orta yolcu çıkışlar yapar. Yani TSK yarın Al Bab’ı alır da ben Menbiç’e saldıracağım derse Putin zırnık destek vermeyecektir. Yani TürkRus ilişkilerinde Putin’in vereceği şeyler az, Erdoğan’dan isteyeceği şeyler ise çoktur. AKP’nin bu saatten sonra yan çizme şansı da yoktur. Aksi takdirde Suriye bataklığına tamamen gömülme ihtimali belirecektir.

Sıradaki operasyon İdlib’e yönelik yapılacak. İdlib Hatay’ın doğusunda yer alıyor. Bu yüzden Türkiye’nin tutumu çok önemli. Rusya, AKP’den Halep konusundaki tutumunun aynısını bekleyecektir. AKP’nin yapacağı fazla bir hamle olmadığı için İdlib konusunda da sessizliğini koruması kuvvetle muhtemel.

Şimdiden Rusya’ya daha fazla yakınlaşmanın yolları yapılıyor. Numan Kurtulmuş 5 Ocak günü “Baştan beri Suriye politikasının büyük yanlışlarla dolu olduğuna inananlardanım” dedi. Marifet bunu bugün söylemek değil, yanlış olduğuna inandığın dönemlerde de ifade etmektir; ancak AKP bunu bilinçli bir şekilde yapıyor. Rusya’ya daha fazla yanaşmanın yolunu yapıyorlar, çünkü Suriye konusundaki ısrarlarının sonuç getirmeyeceğini gördüler. Görmesine gördüler ama bu süreçte yüz binlerce insan AKP’nin yolladığı mühimmatlarla cihatçılar tarafından katledildi. Akan kanın hesabını vermeden “Biz bir yanlış yaptık. Yanlışı gördük şimdi Rusya’ya yanaşıyoruz” demekle olmaz o işler! Tarihe iğrenç bir şekilde geçtiniz bile! Suriye’deki savaş öyle ya da böyle bittiğinde Ortadoğu ve bütün dünya bu kirli rolü hiç unutmayacak.

Yorumlar Kapalı

Yorumlar Kapalı