Sosyalizm Kazanacak!
/ Emekçiden / 100 Bin Kişiydiler, ANAP'ı Tarihe Gömdüler

100 Bin Kişiydiler, ANAP'ı Tarihe Gömdüler

on 4 Ocak 2017 - 14:11 Kategori: Emekçiden, Gündem, Tarih

4 Ocak 1991’de yüz bin kişi yollara düştü. “Bir şey olmaz” denilen halk, Çankaya’nın şişmanı, işçi düşmanı diyerek Ankara yakınlarına kadar yalın kılıç büyüyerek geldi. Ülkeye bahar, 1989’da gelmişti. Sınıf düşmanı ANAP’ı bir daha eski haline gelemeyecek kadar gerileten 1989 Bahar Eylemleri’yle başlayan işçi sınıfı hareketinden alınacak dersleri hatırlamak gerek. 100 bin kişi ile yollara düşen Zonguldak madencileri iktidarın sonunu getirmeyi başarmıştı.

Kirli paranın ve rant ilişkilerinin, yolsuzlukların toplumda alenen meşrulaştırılmaya çalışıldığı bir dönem de böylece başlıyordu. Sağ muhafazakâr seçmenin büyük desteğini alan iktidarlar süreci, ANAP ile başlayan ve bugün AKP’ye kadar devam eden bir dönemde “ yiyor ama iş yapıyor” mantığının da yerleştiği dönemler oldu. Zira Özal, döneminin herkesçe kabul edilen bir gerçeği olan rüşvet için  “Benim memurum işini bilir” diyecekti.  Mesut Yılmaz döneminin ANAP’ı da dahil olmak üzere bundan sonraki bütün burjuva siyasetçiler yolsuzlukla mücadele gibi söylemlerle seçimlere girecek; ancak hepsi de teker teker yolsuzluğu yol edinerek rant zengini olacak ve çevrelerini zengin edeceklerdi. Tıpkı bugün AKP’nin de bir örneğini oluşturduğu gibi. Mesut Yılmaz, Türkiye’de yolsuzluktan yargılanan ilk başbakan olarak tarihe geçerken; bugün bir bütün olarak iktidarın neredeyse boğazına kadar yolsuzluğun içine battığı açıkça görülüyor. İşte bu Türkiye Özal’ın diktiği ağacın meyvesidir.

Öte yandan emekçi halkın gözünde artmakta olan yoksulluk ve yüksek enflasyon 1988’den itibaren bir kıpırdanmaya sebep oldu. 12 Eylül rejiminin bütün yasakları yerli yerinde duruyorken düzen için bir başka emniyet sübabı da bürokrasinin çöreklendiği Türk-İş gibi sendikalardı.  Her şeye rağmen hayatın önüne çekilmeye çalışılan set delindi, emekçilerin taşkını tüm ülkenin sokaklarına ulaştı. Burjuvazinin hülyalı iktidarı, bir zamanlar emekçi halkın oylarıyla iktidara taşıdığı ANAP,  1989 Bahar Eylemlilikleri ile birlikte zirve noktasına sokak hareketleriyle sarsılmaya başladı.

Özal, toplumsal muhalefetin kıpırtılarını hissediyordu. O güne değin kaldırmadığı siyasi yasaklar, 1987 yılında yapılan referandumdan çıkan evet ile kalkmış ve ANAP siyasi rakiplerince yıpratılmaya başlanmıştı.  1985 yılında ortaya çıkan Erdal İnönü liderliğindeki SHP’nin darbe ve yoksulluk karşıtı söylemi ile Süleyman Demirel’in  DYP’sinin güçlü siyasal liderliği ANAP’ın alternatifsizliğini kırmıştı. Bülent Ecevit’in DSP’si ise 70’lerin hafızasından faydalanmak peşinde idi. Seçimden hemen önce uygulamaya konan çift barajlı ve kontenjanlı sisteme rağmen 1987 Genel Seçimleri’nde ANAP sekiz puan gerileyerek %36 oy kazandı. SHP %24,  DYP %19, DSP % 8 ve 1990’larda yıldızı parlayacak olan Necmettin Erbakan’ın Refah Partisi ise %7.16 oy almıştı.

Sokaklarda “Çankaya’nın Şişmanı, İşçinin Düşmanı” Devri

1986 yılında 12 Eylül’ün yasakları fiili meşru mücadele ile delinmeye başlanmıştı. 8 Şubat’ta ilk işçi yürüyüşü Balıkesir’de yapıldı. 22 Şubat’ta ilk büyük işçi mitingi elli bin kişi ile İzmir’de gerçekleştirildi. Netaş’ta çalışan 2650 işçi 18 Kasım’da, üç ay sürecek olan bir greve çıktı. Bu grev, işçi sınıfının cesaretini körüklemiş ve sendika bürokrasisini aşacak bir enerjiyi ortaya çıkarmıştı. Peşi sıra alınan grev kararları ile ANAP köşeye sıkışmaya başlamıştı. Türk-İş her ne kadar Eylül ayında ANAP’a oy verme çağrısı yapıyorsa da taban radikalizmi bürokrasiyi de peşinden sürüklüyordu. 18 Mart 1987’de Petrol İş’in 4 bin işçisi, 2 Temmuz’da Demiryolu İşçileri Sendikası’nın iki bin işçisi grev kararı aldı. 1989 ile birlikte işçiler ülkenin dört bir yanında iş yavaşlatma, yürüyüş, yemekhane ve servis boykotu, vizite eylemi, sakal bırakma ve yarım bıyık eylemleri ile enerjisini topladı.  1989 yılı aynı zamanda 1 Mayıs yasağının da delindiği, Taksim’e yürünen ilk yıl oldu. Karabük ve İskenderun demir çelik fabrikalarının 24 bin işçisinin aylardır süren eylemlerinin sonunda 4 Mayıs’ta greve çıkması ile bütün ülkede işçi sınıfı büyük bir rüzgâr yakalamış oluyordu. Kamu işçilerinin başını çektiği bu eylemlerde toplam 600 bin kişi greve çıkmış, bir buçuk milyon işçi eylemlere katılmış, Türk-İş’in 900 yöneticisi taban basıncı ile değişmişti. İşçi düşmanı Özal başta bu eylemlere prim vermez pozları takınırken grevden sonra %140 zam yapmak durumunda kalmıştı.

İşçi sınıfı artık sendikal ve siyasal kabuğunu kırmaya aday idi. 26 Mart 1989’da yapılan yerel seçimlerde bir zamanlar ANAP’a oy vermiş emekçiler, bu kez iktidara büyük bir hezimet yaşattı. Seçimlerin kazananı %28 oy ile burjuva sosyal demokrat çizginin temsilcisi SHP oldu. SHP, sınıf mücadelesi dalgası ile İstanbul, İzmir, Ankara başta olmak üzere 39 ilin belediyesini aldı.  DYP %25, ANAP ise ancak üçüncü sırada %21 oy alabildi.

Zonguldak Madencileri’nin Mücadelesi ve Çözülüş

ANAP’ın büyük hezimeti sonrası düşüşünü hafifletmek ve parlak bir şekilde kariyerini bitirmek isteyen Özal,  Ekim 1989’da cumhurbaşkanı oldu. Yerine gelen Yıldırım Akbulut ve Mesut Yılmaz da sona yaklaşan yolda ANAP’ı kurtaramayacaktı; çünkü emekçiler sokaklardan halen çekilmemişti. 1990’a gelindiğinde Zonguldak maden işçilerinin sesi yükselmeye başlamıştı. 30 Kasım’da grev önlüklerini giyen on binlerce işçi grevin 35. gününde aileleri ile birlikte Ankara’ya doğru Büyük Madenci Yürüyüşü’nü başlattı. Bu devasa eylem bütün ülkeyi emekçilerin etrafında birleştirmişti. Her geçtikleri şehirde binlerce yeni kişinin katıldığı eylem, Demirel hükümetine ve işçilerin “Çankaya’nın şişmanı, işçi düşmanı” dedikleri Özal’a yönelten öfkeyi birleştiriyordu. Ancak 6 Ocak 1991’de Genel Maden İşçileri Sendikası liderliğindeki (sendikaya aldırdığı Jaguar nedeniyle ‘Jaguarcı Şemsi’ adıyla da bilinen) Şemsi Denizer’ in Mengen’e varıldığı sırada hükümetle anlaşması sonucu beş yüz bin kişilik eylem ihanetle sona erdirildi. Yine zafer dönüp dolaşıyor bir önderlik noktasında kilitleniyordu.

Bu büyük emekçi uyanışı alternatifsizlikler içinde SHP’yi öne çıkardı. Ancak SHP, DYP ile iktidar ortağı olduğu dönemde hem emekçi düşmanı politikaların altına imza atarak hem de Kürtlere, Alevilere, devrimcilere karşı yürütülen kirli savaşa ortak olarak kitlelerin 1980’den sonra sola dönen yüzünü bir kez daha çevirmesine neden olmuştu. Sosyal demokratlar İSKİ Skandalı ile en üst noktasına ulaşan bir dizi yolsuzluk ile sola olan bütün güveni yerle bir edecek ve adil düzen sloganıyla hazırda bekleyen Milli Görüş’çü Refah Partisi’nin güçlenmesini kendi elleriyle hazırlayacaktı.

1989 yılı bugüne dair derslerin yılıdır. Emekçi sınıfların tarih sahnesine çıktığında en güçlü iktidarları bile nasıl devirdiğinin dersleri ile doludur. 1989 Mart’ında yerel seçimlerde ANAP’a yaşatılan hezimet sınıf mücadelesinin doğrudan bir ürünüdür ve bu yönüyle toplumsal tabanı güçlü olduğu yanılgısına kapılan bir iktidarın eriyişine neden olmuştur. 2014’ün Mart’ındaki yerel seçimlerde de eğer AKP’yi hezimete uğratmak istiyorsak 89’un dersleri ile hareket etmek gerekmektedir. Bu derslerden ilki, AKP’yi topyekûn tarih sahnesinden silmenin tek yolunun sınıf mücadelesinden geçtiği ve bütün ülkede birleşik bir işçi cephesinin bunu yapmaya muktedir olduğudur. Bütün suni ayrımların dışında tıpkı Zonguldak işçilerinin yaptığı gibi bir emek hareketi etrafında emekçi halk kenetlenebilir. Ancak 89’dan çıkarılan ikinci ders de AKP’yi devirecek gücün siyasi niteliğine dair olmalıdır. ANAP’ı devirdikten sonra ortaya çıkan boşluk, emekçileri SHP’ye yönelttiyse de; sosyal demokrasinin piyasacılığı, SHP’nin sol etiketi nedeniyle yine sola uzun süreli bir saygınlık kaybı yaşattı. Nitekim 1995’te Erbakan %21 oy alarak birinci parti oldu. SHP ise tarihe karıştı. Erbakan’ın geçtiği yoldan ise solun kaybettiği milyonlarca yoksul emekçiyi AKP kendine çekti.

Bu toprakların mayası sağlam. Deneyimleri güçlü. Yeter ki emekçilerin birliğini sağlayabilecek somut gündemler ve sınıf merkezli bir örgütlenme ile tarih sahnesine çıkabilelim.

 

Yorumlar Kapalı

Yorumlar Kapalı